HAKSÖZ-HABER
Özgür-Der 2019-2020 Aylık Paneller Serisinin dördüncü oturumunda son yıllarda sadece iktidar kadrolarının söyleminde değil, dindar-muhafazakar çevreler nezdinde de artmaya başladığı görülen Mustafa Kemal sahiplenmeleri “Dindar-Muhafazakar Camiada Kemalist Sapma mı?” başlığı altında tartışıldı.
Haksöz Dergisi Yazarı Güney Uzun’un yöneticiliğini yaptığı oturumda Gazeteci-Yazar Selahaddin Eş Çakırgil ve Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya konuştu.
Toplantıda Cumhuriyet tarihi boyunca Kemalist uygulama ve politikalara da değinilerek, geçmişte Mustafa Kemal’in şahsına ve Kemalist ideolojik yaklaşımlara mesafeli duran dindar-muhafazakar çevrelerin tutumunda son dönemde bir aşınma olduğu ve içselleştirme görüntüsünün ortaya çıktığına dikkat çekildi.
- Putperest anlayış
Selahaddin Eş Çakırgil, Fazıl Ahmet Paşa’dan bir anekdotla sunumuna başlarken, insanların ‘çalıyı dolaşmak’ anlayışıyla davranarak resmî uygulamalar karşısında susturulduğunu, sindirildiğini fakat günümüzde artık hiç de zorunluluk bulunmamasına rağmen Kemalist söylemlere sıkça başvurulur olduğunu ifade etti.
Siyasette, medyada ve hemen her alanda Mustafa Kemal’in tartışılmasının bir korku atmosferine yol açtığını, televizyon programlarında konuşmacıların Mustafa Kemal üzerine bir tartışma açmalarının engellendiğini örneklerle anlatan Çakırgil, cumhuriyet döneminde insanların korkunç bir putperest anlayışla yetiştirildiğini ve günümüz sapmalarının aslında yeni olmadığını bildirdi.
Öyle ki dönemin bazı gazetelerinde kendisinin ‘yarı tanrı’ olarak lanse edildiğini anlatan Çakırgil, okuldan paraya ve pula kadar her yerde bu figürün işlendiğini söyledi.
- Kuzey Kore ile benzeşen törenler
Çakırgil, düşmanımıza benzemeye yeltenen bir anlayışın Müslümanlara musallat olduğunu aktaran Çakırgil, Türkiye’de 10 Kasım törenlerinde yapılan uygulamaların çok komik ve saçma bulunan Kuzey Kore’de yapılanlardan bir farkı olmadığına dikkat çekti.
Behçet Kemal Çağlar’ın Mustafa Kemal’in ölümü üzerine yazdığı bir şiirde kullandığı “Rabbim de gözyaşı dökmese ayıp” ifadesini hatırlatarak, sapkın yaklaşımın köklü bir geleneğinin bulunduğunu ve karşılaştığımız durumun yeni sayılamayacağını vurguladı.
Çeşitli saiklerle bazı konuların konuşulamadığına dikkati çeken Çakırgil, insanların öğretilmiş çaresizlikle kendiliğinden bazı unsurları sahiplendiğini kaydetti ve Mustafa Kemal’in bugün kendisinin anlatılış biçimini görse kendisinin dahi kabul etmeyeceğini, “Dünyada bizim çapımızda komik durumda olan Kuzey Kore dışında bir başka ülke kalmadı” dedi.
Anıtkabir tazimlerine de değinen Çakırgil, başörtülü insanların dahi Anıtkabir ziyaretlerinde bulunur olmasının esef verici olduğunu söyledi.
“Bizim kula kul olmama kararımız var.” diyen Çakırgil, her mecrada bu kararlılığımızı gerektiği biçimde ortaya koymanın zaruretine değindi.
- Olumlu adımlar geriye dönüyor
Rıdvan Kaya, “Kemalizm ideolojisi Türkiye toplumunda yükseliyor mu, daha belirleyici bir hale mi geldi?” sorusunun tartışıldığını ifade ederek konuşmasına başlarken, bu sorunun kıyas gerektirdiğini, mesela 12 Eylül ve 28 Şubat dönemleriyle kıyas edilecek olursa bunun söylenemeyeceğini, çünkü o dönemlerde Kemalist dayatmanın her alanda boğucu bir kuşatma şeklini aldığını hatırlattı ama son yıllar itibariyle bir kıyaslama yapmak gerekirse Kemalist resmi ideolojik dayatmacı tutumun örneğin 5 yıl, 10 yıl öncesine nazaran daha belirgin hale geldiğini, bu anlamda bir geri dönüşün yaşandığını belirtti.
AK Parti iktidarında Kemalist söylemin farklı şekillerde gözlemlendiğini hatırlatan Kaya, ilk dönemlerinde yoğun bir asker ve yargı bürokrasisi tahakkümü, medya baskısı altında bulunan AK Parti iktidarının Cumhuriyet Mitingleri, 27 Nisan e-muhtırası vb. çabalarla Kemalist bir kuşatma altında tutulmaya çalışıldığını ifade etti. Ne var ki, AK Parti iktidarının çok yavaş da olsa süreç içinde halk desteğiyle buna direndiğini, bilhassa Ergenekon ve Balyoz davaları gibi süreçlerde Kemalist baskı mekanizmasının tümüyle kırılmaya başlandığının görüldüğünü söyledi.
Resmi ideolojik dayatmacılığın geniş bir çerçevede geriletildiğini belirten Kaya eğitim hayatında belli yumuşamalar olduğunu, başörtüsü yasağının, ant uygulaması ve milli güvenlik derslerinin kaldırıldığını, Kürt Sorununa çözüm arayışlarının öne çıktığını, Dersim tartışmalarının devletin en tepe noktasında kabul gördüğünü, militarist mantıklı resmî törenlerin tümüyle kaldırılmadıysa da alanlarının daraltıldığını ve esnetildiğini, sonuçta normalleşmeye doğru gidilen bir sürecin yaşandığını ifade etti. Ne var ki, arkasından tekrar eski döneme dönüş sinyallerinin arttığı bir görüntünün ortaya çıktığına dikkat çekti.
Tekrardan resmi ideolojik simge ve uygulamaların öne çıkmaya, Kemalist mesajların çoğalmaya başladığını, resmî kimlik taşıyan bazı zevatın kimi kalıplaşmış tavırlarının ötesinde sivil konumdaki kimi şahıs ve kuruluşların dahi kutlama-anma saçmalığına iştirak eder hale geldiğini söyleyen Kaya Anıtkabir’de başörtülü vekillerin topluca verdikleri pozun yeni dönemi en net simgeleyen görüntülerden biri olarak tarihe kaydolacağını vurguladı.
- Darbecilik FETÖ ile başlamadı
“Ne değişti, neden böyle bir dönüşüm yaşandı” sorusunun temel cevabının 15 Temmuz ile başlayan yeni konjonktür olduğunu belirten Kaya, “15 Temmuzla beraber iktidarın tehdit algısında bir değişim oldu, buna bağlı olarak yeni ittifaklar ve söylemler kurulmaya başlandı, son derece konjonktürel ve pragmatik bir yaklaşımla darbecilik FETÖcülüğe indirgendi ve bu Kemalist anlayış ve kadrolara yeniden alan açtı.” Dedi. Kanlı bir darbe girişimine kalkışan Gülenci yapılanma ile mücadelenin zorunlu olduğuna kuşku bulunmadığını belirten Kaya ne var ki, darbeciliğin sanki bu girişimle başladığını, Gülenci yapılanma dışında Türkiye’de darbeci bir anlayış bulunmadığını iddia eder bir tutumun yanlış olduğunu, cumhuriyetin kendisinin bir darbeler tarihi olduğunu ve Kemalist ideolojinin de bütünüyle bir darbe ideolojisi olduğunu vurguladı.
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi darbelerin ve sayısız muhtıranın hepsinin tek parti dönemine dönüş mantığını yansıtan Kemalist kalkışma zinciri olduğunu hatırlatan Kaya, 15 Temmuz’la birlikte bu tarihi sürekliliğin adeta unutulur gibi olmasının korkunç bir hata olacağını söyledi.
- Milliyetçilik ve Devletçilik Kemalizmi yükseltiyor
Kaya, AK Parti’nin MHP ile kurduğu ittifakın Kemalist söylem ve pratikleri beslediğini kaydederek, iktidarın Kemalist anlayışa prim veren söyleminin Kemalistlerin oyunu almak olamayacağını, bunun imkansız olduğunu iktidar kadrolarının bilmemesinin mümkün olmadığını ifade ederek, asıl hedefin muhtemelen devlet düzeyinde ve bilhassa da ordu ve yargıda etkili olduğu düşünülen Kemalist unsurların desteği olduğunu belirtti.
Milliyetçiliğin ve devletçiliğin yüceltildiği bir ortamda Kemalist ideolojinin yükselmemesinin imkansız olduğunu vurgulayan Kaya, beka söyleminin de resmi ideolojik yaklaşımı beslediğine, Kemalist refleksleri güçlendirdiğine dikkat çekti. Bu söylemin toplumsal alana yansımamasının mümkün olmadığını ifade den konuşmacı geçtiğimiz aylarda köpürtülen muhacir düşmanlığının bunun bir sonucu olabileceğini belirtti. Resmi ideolojinin Türklük vurgusu ve tehdit söyleminin geçmişte Batıya yerleşmiş Kürt nüfusu, şimdi de Suriyeli muhacirleri kendisine hedef seçerek sokağa yansıdığına dikkat çekti.
Yapılan şeyin en temelde yeni bir ulusalcılık ve bir ulusal kimlik inşası olduğunu ve Mustafa Kemal’in de bu kimliğin bileşenlerden biri olduğunu söyleyen Kaya, klasik laik-ateist Türk ulusalcılığından farklı olarak bu dönemde İslami sembol ve değerlerin daha öne çıkartıldığını, yeni oluşturulan kimlikte İslami rengin daha fazla yer tuttuğunu ama son kertede bunun Kemalist yaklaşımla, dini-İslami söylemi mezceden yeni bir ulusal kimlik olduğu gerçeğinin değişmediğini ifade etti.
- Kemalizm dayatılan bir dindir
Kaya, geçmişten beri İslami kimliğiyle bilinen insanların dahi Mustafa Kemal’e övgüler düzmeye başladığını, siyasette, medyada, sivil toplum alanında gereksiz, anlamsız bir tavizkar görüntünün oluştuğunu, bunun bir eklmelenme sürecine dönüştüğüne dikkat çekti.
“Bu mesele bizler açısından politik olmaktan ziyade ideolojiktir, akidevidir, ideolojik bir tavır göstermek gerekmektedir, tevil edilmesi doğru değildir, akidevi bir mesele geçiştirilemez.” diyen Kaya, Kemalizmin Türkiye topraklarında dayatılan bir din olduğunu ve bunun net biçimde kavranması gerektiğini belirtti.
Kemalizmin politik düzeyde de baskıcı, otoriter, hatta totaliter olduğuna dikkati çeken Kaya, siyasi partiler yasasından eğitim politikalarına, diyanetten sivil toplum kuruluşlarına kadar her yerde, her alanda resmi ideolojinin dayatıldığına dikkat çekti.
- Kimse bizi Kemalist yapmaya kalkışmamalı
10 Kasım törenlerinde çocukların Mustafa Kemal büstüne secde ettirilmesine tepki verilmesinin, en azından İslami camianın hayat damarlarının kurumadığına işaret eden güzel bir gelişme olduğunu söyleyen Kaya fakat Anıtkabir’de başörtülülerin de aralarında bulunduğu vekillerin tazimde bulunmasının bu durumdan daha az problemli ve can sıkıcı olmadığının görülmesi gerektiğini söyleyen Kaya, Mustafa Kemal’i yüceltip, Kemalizm eleştirisi yapmanın anlaşılmaz bir tutum olduğunu vurguladı.
“Biz kimseye dinimizi dayatmıyoruz, kimse de bizi, çocuklarımızı, insanlarımızı Kemalist olmaya zorlamamalı, bunun zulüm olduğunu ortaya koymalıyız. Türkiye’de herkes Kemalist olmak zorunda bırakılıyor.” diyen Kaya, Müslümanların resmî ideoloji dayatmasını kabul etmemesi ve taleplerini her yerde yükseltmesi gerektiğini söyledi.
Eğitim politikasının dozu azaltılmasına rağmen halen Kemalist yetiştirdiğini bildiren Kaya, iktidarın buna göz yumduğunu, sonra da Kemalizme meyleden gençleri kuşatma adına Kemalist mesajlar verme eğilimine girdiğini, bunun bir fasit daire olduğuna dikkat çekti.
Kaya, “Resmi ideoloji dayatması kabul edilebilir bir şey değildir. Kemalizm, liberalizm gibi, sosyalizm gibi, milliyetçilik gibi bir ideolojidir. Partilerden bir parti olup yarışsın fakat tüm toplumu belirlemeye kalkmasına karşı çıkmalıyız.” dedi ve bu konuda çaba sarfedilmesi gerektiğini belirtti.