Dindar erkeklerde yorulma emâreleri

Serdar Demirel

İslâm’ı bünyesinde canlı yaşayan bir toplum inşası faaliyetinin kamuya açık hizmet ayağında, erkekler kadınlarından daha aktif görevler üstlenmiştir hep.

Bunda, hem İslâm fıkhının toplumsal hayatta erkeklere daha fazla serbestiyet tanımasının, hem geleneksel toplum yapısının, hem de kadının aile içi sorumluluklarının rolü olduğu söylenebilir.

Hâlihazırda devam eden faaliyetler önemli ölçüde aynı minvalde yürümekle beraber, bazı şeylerin değiştiğini ve daha fazla değişeceğini de görmek gerekiyor. Kadınlar kamusal alandaki etkinliklerde düne nazaran bugün daha etkinler ve her geçen gün de bu etkinliklerini artırmaya devam edecekler.

Toplumun modernleşmesinin bundaki etkisini inkâr ediyor değilim elbette. Toplum ne kadar modernleşirse, toplum içi kadın ve erkeğin posizyonu da modern toplumların hizasında evrilmektedir. Tabiî bu değişim evvelemirde kadın ve erkeğin zihin dünyasında yaşanmakta, zamanla da aktif hayatta kendisini göstermektedir.

Modern eğitimli dindar kadının, dindar olmayan hemcinsleriyle tamamen aynı kulvarlarda olmasa da, aldığı eğitime paralel olarak toplumsal hayatta kendisine daha fazla alan açma mücadelesi verdiğini söylemek abartı olmasa gerek.

Geleneğin zamanla dine rağmen oluşturduğu sınırlar, bu zeminde sorgulanmaktadır. Asr-ı Saadet’te İslâmî mücadelede aktif olan kadının, çağdaş dünyada aynı misyonu vakarına yakışır tarzda ihya arayışları da, bunda etkili olmaktadır.

Burada ataerkil gelenekle dinî sınırların zaman zaman birbirine karıştırıldığını, dine rağmen oluşmuş geleneğe karşı çıkacağım diye, dinî sınırları da sorgulamaya açan kadınların varlığını da işaretlemek gerek.

Başka?

Başörtüsü yasağı nedeniyle eğitim hakları ellerinden alınmış dindar câmianın en cevval hanımları, misyonlarını ifa edemedikleri için enerji biriktirmek durumunda kalmışlardır. Hak ve hukukun sınırlarını aşan dayatmaların biriktirdiği öfke de, biriken enerjiyi toplum hizmetlerinde kullanma arzusunu kamçılamaktadır.

Eğitimde olduğu gibi kimi yerlerde kamusal hizmet alamayan dindar kadın, kamusal hizmet de verememekde, bu da onları hak alma mücadelesinde daha duyarlı ve aktif yapmakta ve böylece toplumsal hayatta daha görünür kılmaktadır.

Dindar kadının kendisine daha fazla alan açma mücadelesi yahut dindarları kamusal alanda görmek istemeyenlerin dayattığı kavganın onları sosyal hayatta daha görünür kılması, yazının girişinde söylediğim değişimi izah etmeye yetmiyor elbette. En azından bana yetersiz geliyor.

Kadınların toplumsal yaşantıda aktiflik katsayısının artmasında kuşkusuz birden fazla âmil sözkonusudur. Bunlar arasında bir âmil var ki, asıl sözü oraya getirmek istiyorum.

Şunu gözlemliyorum; câmianın erkekleri yorulmaya başladı. Yorulan erkekler sorumluluklarını kadınıyla paylaşmak yerine, kimi yerlerde gönüllü, kimi yerlerde de gönülsüz olarak mücadele alanını tedricen terk ediyor.

Yani yılların verdiği yıpranmışlık erkeği pasivize etmekte, bu da kadına yukarıda anlattığım nedenlerle aradığı daha aktif toplumsal görevler fırsatını kendiliğinden sunmaktadır. Birinin çekildiği yere diğeri taşınıyor velhâsıl...

Evet, İslâm’ı bünyesinde canlı yaşayan bir toplum oluşturma ülküsü çileli, yorucu ve uzun soluklu bir yürüyüş anlamına geldiğinden, süreç erkekleri yormuştur.

Kadınların bu süreçde daha az yıprandığını düşünüyorum. Daha az yıpranan kadınlar da, biriktirdikleri enerjiyi biraz da modern hayat algısıyla uyumlu olarak sosyal aktivitelere kanalize etmekteler.

Değişim, dindar kadınların sadece kendisine kamusal alanda daha fazla yer açmak şeklinde cereyan etmiyor. Eşyanın tabiatı gereği, kadınlar, elde ettikleri yeni pozisyonlara hem kendi rengini vurmaktalar, hem de edinilen yeni mevzilere paralel kendi dinî yorumlarını geliştirmekteler.

Bu bağlamda İslâmî sınırlar yeni bir okumaya tabi tutuluyor. Gelenek ise, genel anlamda olumsuzlanıyor. Yeni alınan pozisyona destek veren hocalar ise gözde oluyor.

Dindar aile yapısı, kadın ve erkeğin aile ve toplum içi rolleri de bu gelişmelerden nasibini alıyor.

İslâmî câmianın erkeklerinde farklı şekillerde tezahür eden yorgunluk alâmetlerini hissediyor, bunun ne kadar derin ve kalıcı, etkilerinin hangi boyutlarda olabileceğini düşünüyorum.

Daha fazla sosyal sorumluluk üstlenen dindar kadınlar realitesi bunlardan birisidir. Bu durum, feminist söylemlerin tuzağına düşülmeden, hakikatin cinsiyeti olmaz perspektifinden ama hakikat içerisinde kalınarak ele alınmalıdır.

Sosyologlar konuyla ilgili elbette çok ciddi saha çalışmaları yapmalı. Câmianın kanaat önderleri bu gidişatı iyi analiz etmeli. Her yeni kötü olmadığı gibi, her yeni de iyi değildir gerçeğiyle hareket edilmeli. Katagorik bir yaklaşımdan ziyade içine girdiğimiz bu yeni süreç sâbiteler perspektifinden değerlendirilmelidir.

Gelecek yazımızda da dindar erkeğin yorulmasının sebeplerini ele alalım.

VAKİT