Bazıları Atatürk’ün yaptıklarını yeterli bulmuyor da, başka şeylerle bütünleyerek yüceltmek istiyorlar.
Bunların başında da Atatürk’ü “dindar” göstermek geliyor. Hâlbuki onun İstiklâl Savaşı sonrasında, yani yeteri kadar güçlendiği dönemde, hiçbir zaman böyle bir iddiası olmamıştır.
Tarihi kişiler yaptıklarında ve yazdıklarında saklıdır. Onları yeterince okursanız, afakî tartışmalara girme lüzumu ortadan kalkar.
Bu bağlamda Atatürk’ün yaşadığı hayat belli... Aklı başında hiç kimse bunun “dindar” bir hayat olduğunu söyleyemez. Geriye yazdıkları kalıyor ki, bu konuda “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” isimli kitap yol gösterici olabilir.
Gerçi bu kitap “Afet İnan” imzasını taşıyor, ama son baskıların “önsöz”ünde Afet İnan bir itirafta bulunup kendi imzasıyla çıkan tüm kitaplar hakkında şunları söylüyor: “Bu kitaplar, benim ismimle çıkmış olmasına rağmen, Atatürk’ün fikirleri ve telkinlerinden mülhem olduğunu ve üslûbun tamamen kendisine ait olduğunu tarihî hakikatleri belirtmek bakımından bana düşen bir ödev telâkki ediyorum.”
İşte “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” isimli kitabın “Millet” bölümünden satırlar:
“Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dinini kabul ettikten sonra bu din Arapların... Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu.
Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu Arap fikri, Ümmet kelimesi ile ifade olundu?.. (Peygamberimiz “ırkçı” sayılıyor).
Türk milleti birçok asırlar... bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kur’an’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü...
Türk milletini Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah’la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular...”
“Afet İnan” imzalı, “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” isimli kitaptan “din” konusunda da birkaç cümle alalım:
“Gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur; din dediği şey, bilinmeyen inanç temellerine ve sırlarla karışık emellere kör bağlılıktan başka bir şey değildir...
Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar (Peygamberler kastediliyor) tarafından tesis olunmuştur...
Tüm dönemlerde toplumun kutsallaştırdığı boş düşüncelerden tehlikesizce sıyrılmak imkânsızdır...” (Afet İnan, Medeni Bilgiler S. 30)
“... din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti... Artık Türk, cenneti değil... son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra...
Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.”
Peki o zaman nerede “milli birlik” sağlanacaktır? Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza, Arnavut hangi ortak eksende bütünlenecektir?
Kitap onu da söylüyor: “Türklük!”te...
Bugünkü “ayrışma”ların temellerinin nasıl atıldığını görebiliyor musunuz?
YENİ AKİT