Din, özgür insanlara teklif edilen bir yoldur

Yasin Aktay dini düşüncenin yenilenme sorununa dair güncel örneklerden hareketle önemli hatırlatmalarda bulunuyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Din, özgür insanlara teklif edilen bir yoldur

İnsanlara zorla başörtüsü taktırmanın veya herhangi bir dini kuralı yaptırmanın hiçbir İslami tarafı olmadığına, Kur’an’ın “dinde zorlama yoktur” ayeti yeterli bir referans oluşturur. Ancak bu ayetin “dine girmekte bir zorlama olamayacağı, lakin dine girdikten sonra dinin kurallarına uyulması gerektiği” şeklinde bir geleneksel yorumunun olduğunu göz ardı etmiyoruz.

Bence günümüz dünyasında asıl sorun oluşturan tam da bu yorumun kendisi. Ayet metninin lafzı aslında böyle bir şerhe yer vermiyor. Dolayısıyla dinde zorlama olmayacağı genel bir kaidedir. Ayetin çok açık metnine geleneğin bu şerhini düşenler ise işin sosyolojisinden, tarihinden ve bana göre fıkhından da habersizler.

Fıkhı belli dönemlerde oluşmuş fetvaların değişmez ve kapatılmış bir metni olarak düşünmekten kaynaklanan bir sorun var. Oysa fıkıh kapalı bir metinler toplamı olmaktan ziyade bir akıl yürütme, bir kavrama biçimi bir gündelik hayat siyaseti ve bilincidir. Mümin insanın veya topluluğun kendi lehine ve aleyhine olana dair bilinci, basireti, ferasetini yansıtan bir melekedir fıkıh. Bu melekeyi, bu siyasi bilinci özümsemiş olanlardan farklı zaman ve mekanlarda mükemmel İslami model pratikler sadır olur.

Geleneksel toplumlarda oluşan fıkıh, işin erbabının pek iyi bildiği gibi, sadece Kur’an ve Sünnet’ten almıyordu ilhamını. Bir nebze de örften, maslahattan ve tarihsel şartlardan alıyordu. O şartlarda oluşan ve dönemi için pekâlâ makul sayılabilecek bazı fetvaların veya görüşlerin bu yanları göz ardı edilerek nasslaştırılarak günümüze olduğu gibi teklif edilmesi her şeyden önce fıkhın feraset, basiret gerektiren yanına aykırı.

Yanlış anlaşılmasın bahsettiğim şey asla prim vermediğim bir düşünce olarak vahyin tarihselliği değil, kolayca anlaşılmasını ve takdir edilmesini umduğum fetvaların tarihselliğidir. Kabul etmeliyiz ki, bugün o fetvaların, o fıkhın teşekkül ettiği, tamamen geleneksel, kapalı dinsel cemaatlerin dünyasından çok farklı bir yerdeyiz. Olabildiğince açık bu dünyanın temel kuralı özgürlüklerdir.

İran’da İslam adına devrim yapılmadan önce de dünyada İslami hareketin en önemli hedefi insanların zorla Müslümanlaştırılması olmamıştır. İslamcılığın en radikal yorumcusu olarak kabul edilen Seyyid Kutub bile fıkhı, kapalı ve her yerde aynı şekilde uygulanacak hazır bir siyasi model olmaktan uzak olarak, içeriği gerçeklikle etkileşim içinde şekillenen ucu açık bir pratik olarak tarif ediyordu. İslami cihadın amacının ise insanları Müslümanlaştırmak değil, sadece özgürleştirmek olduğunu yazıyordu.

Özgürlük, insan onuruna yaraşır bir ortamın teşekkülü, İslami hareketin en önemli hedefi olmuştur. İran modeli İslami hareketin söyleminin de istikametinin de ciddi anlamda tahrifine yol açmıştır. Zaten İslami hareketin hiçbir zaman yanına yaklaşmamış olan din oligarşisi fikrinin yol açabileceği sapmalar baştan itibaren görülmüştür. Din oligarşisi eliyle yürütülen teokratik bir yönetim sanılanın aksine Allah’ı bu dünyada daha fazla söz veya iktidar sahibi kılmıyor aksine insanları Allah’tan daha fazla uzaklaştırıcı, sekülerleştirici bir etki yapması da kaçınılmaz oluyor.

Özgürlük işin esası ve Türkiye pratiği aslında İslam dünyası için oldukça ilham verici bir model koyuyor ortaya. Bu model bütün boyutlarıyla şu anda Arap entelektüel tartışmalarının, akademik ortamlarının, medyasının önemli gündemi.

ÖZGÜRLÜĞE VURGUNUN YOL AÇTIĞI BİR İLETİŞİM KAZASI

Bu vesileyle Türkiye modelinin konuşulduğu bir Arap televizyonunda başıma gelen bir iletişim kazasını da içerdiği bütün ironiyle birlikte anlatayım. Konuğu olduğum Mükemmilin TV’nin sunucusu Muhammed Nasır Türkiye’de muhafazakâr bir iktidarın başardıklarının bütün Arap dünyasında büyük bir hayranlıkla takip edildiğini söylüyordu. AK Parti’nin güçlü bir laikçi derin devlete karşı mücadele içinde olduğunu takdir ettiklerini, o yüzden mi mesela içkiyi ve “bazı şeyleri” hala yasaklamadığını sordu. Tabii bu “bazı şeyler” benim anladığım şeydi. Kullandığı kelimeyi muhtemelen bilmedim ama kafamda bildiğim ve sözün akışında duymaya hazır olduğum başka bir kelime olarak duydum.

Öncelikle temel duruşumuzun ve felsefemizin özgürlük olduğunu anlatmaya başladım hemen. Biraz daha güçlendiğimizde bugün yapmadığımız şeyleri yapmayı asla düşünmediğimizi, düşünemeyeceğimizi anlatmaya çalıştım. Aslolan özgürlüktür ve insanların Müslüman olmak zorunda olmadıkları gibi, Müslüman olanlara da bugünün dünyasında İslam’ın bütün şartlarını yerine getirme konusunda bir baskı yapamayacağımızı anlattım.

Dolayısıyla, içki içenlere asla müdahale etmeyi düşünmediğimizi, elbette alkolizme karşı ve gençleri alkolden koruma konusunda Anayasa›da temeli olan bir siyaseti takip ettiğimizi ama bunun yasaklamaya asla varamayacağını söyledim. Ayrıca kimseye başörtüsünü zorla dayatmak gibi bir hedefimiz olmadığını da ekledim. Oysa Nasır’ın bana sorduğu ve benim anlamadığım kelime “genelev” kelimesinin Arapçası olan “diara” idi ve ben bu kelimeyi hiç bilmediğim için onu bildiğim çıplaklığın karşılığı olan “eraya” kelimesi olarak duymuşum.

Dilin işleyişinde bu tür çeviriler olur. İnsan her zaman duyduğunu anlamaz, bazen anladığını duyar. Tabii bundan da kastettiğinin kadınların başörtüsü takması olduğunu anlamıştım ki, kullandığını düşündüğüm kelime bana bu durumun ifadesi olarak dahi çok uygun gelmemişti aslında. Meğer kullandığı kelime de kastı da farklıymış. Ne yalan söyleyeyim, çok şükür hiçbir zaman ilgilenmemiş olduğum için o kelimenin Arapça’sını hiç öğrenmemişim, duymamışım da. Bilmediğim için de söylenen kelimeyi kulağımda çarpıtıp başörtüsüzlük veya çıplaklık olarak işitmişim.

O programdan alınan o kesit yıllardır Arap ırkçıları tarafından bana karşı çelişkilerimizin resmi olarak ve iğrenç imalarla kullanılır, ama işin aslı benim sadece “genelev” kelimesini bilmemiş olmamdan kaynaklanan bir iletişim kazasıdır.

Buna rağmen, orada ve her yerde söylediğim şey, İslam’ın bugünkü herhangi bir siyasi modelinin odağında yer alacak en önemli değerin özgürlük olduğudur. Özgür olmayandan ahlaki bir erdem beklenemez demiştim. Özgür olmayanın dini de olmaz. Din, karşı da çıkabilecek özgür insanlara teklif edilen bir yoldur.

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı