Aydın Ünal / Yeni Şafak
Seccade
“CHP’nin Din Sorunu” başlığını attığım bir önceki yazımın daha mürekkebi kurumadan Kılıçdaroğlu memlekete bir seccade krizi hediye etti.
İstanbul’da, hem de dindarların katıldığı bir toplantıda, hem de iftar sonrasında, Kılıçdaroğlu’nun ayakkabılarıyla seccadeye bastığı fotoğraf servis edildi.
Açıkçası bunun bir hata olduğuna inananlardanım. Seçime giderken, dindarlara hoş görünmeye çalışırken, dindarlarla bir araya gelip iftar yapmışken, aklı başında hiç kimse böyle bir fotoğrafı kasıtlı olarak vermez, vermek istemez. Ayrıca bu hatanın Kemal Bey’den ziyade ekibinin vahim bir hatası olduğu da açık. Böyle ortamların hassasiyetlerine müdrik ekip arkadaşlarınız yoksa; basın müşaviriniz ya da kampanya sorumlunuz fotoğrafa baktığında oradaki yanlışı göremiyorsa, hataların ardı arkası kesilmez.
Siyasette böyle hataları rakibinizin görmezden gelmesini bekleyemezsiniz. Bu türden hatalar yapıyorsanız, ağır bir bedeli de ödersiniz.
CHP 1945’ten bu yana rakiplerini “din istismarı yapmakla” itham ediyor. Önceki yazıda da ifade ettim: CHP, dine saygılı olmak ya da dindar olmakla din istismarı arasındaki farkı bir türlü kavrayamıyor. Öyle olunca da, dindarlara yönelik açılım yapmak istediğinde seçmen ikna olmuyor. Zira yapılan açılım CHP üzerinde samimi durmuyor. Seçmen de bu samimiyetsizliği anında fark ediyor.
Şimdi eğer bazı dindar/muhafazakâr partilerle ittifak içindeyseniz, tarihiniz boyunca savunduğunuz görüşlerinizin ve eylemlerinizin tersine dine saygılı gibi görünmek istiyorsanız, yani rakiplerinizin çok iyi bildiği bir alana girmeye çalışıyorsanız, çok ama çok dikkatli olmanız gerekir. Yapacağınız basit bir hata bile züccaciye dükkânına giren fil kadar hasar oluşturabilir. Samimiyetiniz anında sorgulanır. İçerden ve dışardan gelecek tepkilere göğüs gererek kurduğunuz kumdan kale anında yerle bir oluverir.
Rakibiniz de bunu son derece haklı ve doğal olarak propaganda malzemesi yapabilir.
Bunun bir örneğini 2011 seçimlerinde yaşamıştık.
Kemal Kılıçdaroğlu 2011 seçimlerine giderken muhtemelen bir kampanya taktiği olarak mayınlı arazilere hiç girmiyor, sadece ekonomi konuşarak rakibi Erdoğan’a malzeme vermemeye çalışıyordu. Seçim kampanyasının ilk haftalarında Kılıçdaroğlu’nun bu taktiği başarılı da oldu. Ortaya polemik konusu çıkmıyor, Kılıçdaroğlu bir türlü mindere gelmiyordu. Nihayet, Siirt Mitingi’nde, Kılıçdaroğlu o vahim hatayı yaptı: Erdoğan’ı eleştirirken “Statükonun Allah’ı Ankara’da” gibi son derece münasebetsiz bir ifade kullandı. Aynı günlerde CHP Milletvekili Binnaz Toprak, Zincirlikuyu Mezarlığı’nın kapısında yazılı olan “Her nefis ölümü tadacaktır” ayeti kerimesi için “sinir bozucu” nitelemesini yaptı.
Başbakan Erdoğan bu iki açıklamayı haftalar boyunca seçim meydanlarında milletine şikâyet etti. CHP’nin de Kılıçdaroğlu’nun da dengeleri bozuldu. Bu sözleri tevil için epeyce mesai harcadılar. Kendi tabanlarından dahi tepki aldılar. En kötüsü de Erdoğan’ın çekmeye çalıştığı mindere gelip seçim tarihine kadar kuyuya attıkları taşları çıkarmaktan planladıkları kampanyayı yürütmeye fırsat bulamadılar.
Siyaset meydanı kurtlar sofrasıdır; en küçük hatayı dahi affetmez. Bu yola giriyorsanız hata yapmayacaksınız. Hata yaptığınızda da sizi eleştirenlerden şikâyetçi olmayacaksınız.
CHP’nin “din açılımı” önümüzdeki günlerde de epeyce malzeme üretecek gibi görünüyor.
CHP kervanına takılan dindar/muhafazakâr partiler ortaya çıkan manzara karşısında acaba şimdi ne düşünüyorlardır? Yoksa onlar da “seccade bir bez parçası canım” deyip meseleyi geçiştirmeye mi çalışıyorlardır?
Erdoğan sahaya çıktığında kendisine atılan bu pasları gole çevirecektir. O zaman kimse Erdoğan’ı “din istismarı” yapmakla suçlamasın. Ektiğinizi biçersiniz; o kadar.