'Madem millî güvenlik dersi kaldırıldı; o zaman din dersleri de kaldırılsın!' Ömer Dinçer'in 'eğitim sistemimiz çok ideolojik bir kalıba oturmuş' eleştirisi ile Milli Eğitim Bakanlığı ideolojik bagajını boşaltmaya girişmişken, gelen en makul karşı itiraz bu talepten ibaret.
Din dersleri kaldırılsın! Tamam kaldıralım. Tabii ne yaptığımızı da kavrayalım.
Referanslarımız çok sağlam değil. AK Parti hükümeti hepimizin ortak paydası olması gereken demokrasi, özgürlükler ve hukuk alanında ileri bir adım attığı zaman, karşı refleks hemen muhalefet etmek oluyor. Bir sonraki safha ise bu adımı bir pazarlık konusu yapmak. Stadyum törenlerinden gençliğinde rapor alarak kaçanlar '19 Mayısıma dokunma' kampanyasına başlıyor. Sonrasında, 'azdan az çoktan çok' mantığı devreye giriyor. 'Askerlik dersi gittiyse, din dersleri de gitsin.' Olur gitsin.
Din dersleri sorunu her dönemde siyasî kutuplaşmaların en temel eksenlerinden birini oluşturdu. 28 Şubat süreci pratikte din eğitiminin etki alanını daraltmak üzerine inşa edildi. Durumdan mütedeyyin insanlar rahatsız. Din eğitimine karşı çıkanlar da rahatsız. Türkiye'nin Alevî sorunu, din eğitimi tartışması sona ermeden çözülemez. Demek ki mesele, millî güvenlik dersinin karşıtı olarak tanımlanıp çözülecek bir mesele değil. Daha köklü ve derin.
Sorunun temelinde, devletin eğitim alanında oluşturduğu tekel yer alıyor. Din derslerine karşı çıkanlar şunu unutmamalı: Türkiye'de devlet dışında hiçbir kurum veya kişi din eğitimi veremez. Hiç kimse devletin bilfiil verdikleri ve yetkilendirdikleri dışında başka bir yerden veya kişiden dinini öğrenemez. Cumhuriyet rejiminin ana sütunlarından birini teşkil eden Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve mevcut Anayasa bu tekelin hukukî dayanağını oluşturuyor.
Devlet, tekeline aldığı din eğitimini üç şekilde veriyor: Mecburî din kültürü ve ahlâk bilgisi dersleri ile, imam hatip liseleriyle ve Diyanet İşleri'ne bağlı Kur'an kurslarıyla. Birincisinin evrensel örnekleri var. İkincisi sadece bize özgü bir çözüm. Devlet genel ortaöğrenim verirken bu formülle din eğitimi ihtiyacını da karşılıyor. Sonuncusu ise asıl yaygın din eğitiminin kaynağını oluşturuyor. Meseleyi bir türlü anlamak istemeyenler için tekrarlayalım: Devlet memuru -öğretmen veya din görevlisi- olmayan kişi din eğitimi veremez.
Dünyanın hiçbir yerinde din eğitiminde devlet tekeli yok. Din eğitimi talebi ise farklı şekillerde karşılanıyor. Fransa gibi katı laik ülkelerde Kilise güçlü bir eğitim kurumu olarak bu ihtiyacı karşılıyor. Kilise okullarına devam edince din eğitimi ihtiyacınızı da karşılamış oluyorsunuz. Mecburî din eğitimi uygulayan Avusturya gibi ülkelerde ise öğrenciler dinlerine göre bu derste ayrılıyorlar. Yalnız dersi, dinî cemaatlerin yetki verdiği kişiler yürütüyor, ders ücreti devlet tarafından ödeniyor. Yüksek düzeydeki din eğitimi için hiçbir kısıtlama yok. Kiliselerin din eğitimi yanında, modern bilimin bütün dallarını kapsayan üniversiteleri ve fakülteleri var.
Türkiye'nin çok fazla kendine özgü olan modeli toplumu dindarlaştırmayı hedeflemiyor. Amaç, dinî alanı devlet kontrolü altında tutmaktan ibaret. Din eğitimi veren kurumlar ve derslerle; ve din hizmeti veren Diyanet İşleri Başkanlığı ile din devlete nüfuz etmiş olmuyor. Devlet dini bünyesine alıp biçimlendirmiş oluyor. Yalnız bu modelin Sünni İslâm pratiğine uyan bir kısmı var. Sünnî İslâm anlayışına göre sadece devletin onayladığı dinî yorum doğrudur. Bu işi ise Türkiye'de tek başına, Diyanet'in bünyesinde yer alan Din İşleri Yüksek Kurulu, elinde tuttuğu dinî yorum tekeli ile yerine getiriyor.
Evet, mecburî din dersleri ya kaldırılmalı, ya da seçimlik hale gelmeli. İmam hatipler, genel lise eğitimi veren ve dinî eğitim talebini karşılayan okullar haline dönüşmeli. Bir fetva makamı olarak Din İşleri Yüksek Kurulu muhafaza edilmeli, Başkanlık sadece standart belirleyen ve denetim yapan bir kuruma dönüşmeli. Din hizmetleri yerelleşmeli. Din hizmetlerinin ifası yerel yönetimlere bırakılmalı. Din eğitimi üzerindeki devlet tekeli kaldırılmalı.
Sonra da, din dersleri kaldırılmalı veya seçimlik hale getirilmeli.
ZAMAN