Buğra Okyay / Haksöz-Haber
Yunan asıllı mühtedi Hamza A. Tzortzis'in kaleme aldığı, Ekin Yayınları tarafından yayınlanan 'Hakikatin İzinde Din, Bilim ve Ateizm' kitabı, güncel bir mesele olan ateizmin düşünsel dayanaklarını, 16 bölüm altında, sade bir dille bizlere aktarıyor.
İlk bölümlerde birtakım kavramsal bilgiler veren ve ateizmin tarihsel tekâmülünü anlatan Tzortzis, kitabın ilerleyen bölümlerinde, ateizme giden sürecin ana sebeplerini ve bu konudaki ünlü ateistlerin iddialarını ele alıyor.
Kendisi de bir zamanlar ateizme yönelmiş olan Tzortzis, çevresindeki Müslüman arkadaşlarının yaşamından etkileniyor ve sonu İslâm'a giden bir ihtida süreci başlıyor. Ateizm atmosferini bir süre soluyan Tzortzis, kitabın ilk bölümlerinde, Ateizmin insanı nasıl bir ümitsizlik, gayesizlik çukurunun içine düşürdüğünden bahsediyor: “Ateizmin gölgesinde, içinden geçtiğimiz karanlık tünelin ardından aydınlık bir çıkış bekleyemeyiz. Düşünün ki üçüncü dünya ülkelerinden birinde doğdunuz ve bütün hayatınızı açlık ve fakirlikle geçirdiniz. Ateizmin dünya görüşüne göre adeta ölüme terkedilmiş bir durumdasınız. Bunu İslâmî bakış açısı ile karşılaştırın: hayatımızda karşılaştığımız bütün meşakkatler sonradan elde edeceğimiz daha iyi bir karşılık için varlar.”
Yazarımız, kitabın başlarında ateistlerin büyük bir çoğunluğunun dünya görüşü olan felsefî natüralizmin tanımını yapıyor: “Kâinattaki bütün fenomenlerin fizik esasları ve usûlleri üzerinden açıklanabileceğini savunan görüştür. Natüralizme göre bu fizikî olaylar, akıl dışı ve kör bir nizam üzere gerçekleşir.” İnsanın doğruyu ve yanlışı, hak ile batılı birbirinden ayırmasını sağlayan aklın; akıl dışı, kör fizikî süreçler üzerinden oluşamayacağını söyleyen Tzortzis, Ateizmin akıl dışı olduğunu bizlere şu anekdot ile aktarıyor: “Bizim akıl yürütme kabiliyetimiz natüralist dünya görüşüyle bağdaşmıyor, çünkü rasyonalite, kör, akıl dışı fizikî süreçlerden neşet edemez. Bu şekilde neşet edebileceğini düşünmek yokluktan varlık çıkabileceğine inanmak gibidir. Bu açıdan bakıldığında, Ateizm irrasyoneldir/akıldışıdır/mantıksızdır. Ateizm, Tanrı'nın varlığını reddetmek için kullandığı araç olan 'aklı' geçersiz kılar.”
1-Kâinat kendi kendini mi yarattı?
2-Kâinat yaratılmış bir şey tarafından mı yaratıldı?
3-Kâinat yaratılmamış bir varlık tarafından mı yaratıldı?
Bu soruların cevabını ayrıntılı bir şekilde inceleyen yazar konuyu bilinç argümanına getiriyor. Bugün, hâlâ bilim camiası tarafından çözülememiş bir mesele olan bilinç argümanını yazar şu ifadelerle izah ediyor: “Mesela, en sevdiğim çikolatayı yediğimde veya Kur'an dinlediğimde yaşadığım bu tecrübenin farkındayım ve bu bilinçli hâlde bulunmanın nasıl bir şey olduğunu anlayabilirim. Fakat benden başka hiç kimse bu şahsi tecrübenin nasıl bir şey olduğunu anlayamaz. Tabii ki diğer insanlar da çikolata yediklerinde veya Kur'an dinlediklerinde kendi açılarından hissiyata sahiptirler, fakat hiçbir zaman benim şahsi olarak bu tecrübeleri yaşarken neler hissettiğimi anlayamaz, kavrayamazlar. Benim beynim hakkında her şeyi biliyor olsanız dahi...” Yazar “bilincin zor problemi” olarak bilinen bu konu üzerine belli akademik görüşlere de yer veriyor.
Hamza Tzortzis, kitabında bugün çokça tartışma konusu olan “nesnel ahlâk” konusuna da değiniyor. Bu konuya dair birçok argüman öne sürüldüğünü aktaran yazar, ahlâk kurallarının insanın içinde sezgisel bir şekilde var olduğu izahına karşı çıkarken, yeterince kapsamlı bir açıklamanın ancak “Tanrı” kavramıyla olabileceğinden bahsediyor: “Nesnel olduğuna inandığımız ahlâk kuralları, Tanrı'nın varlığından ötürü nesneldirler.” Buradan ateistlerin ahlâklı olamayacağı sonucunun çıkartılmasının mevzubahis olmadığını, asıl denilmek istenenin toplumların sağlıklı bir şekilde hayatını idame ettirmesini sağlayan “nesnel ahlâk” kurallarının varlığının ancak Tanrı'nın varlığıyla açıklanabileceği söylüyor. Toplum tarafından ahlâk dışı olarak kabul edilen hırsızlık, adam öldürme, tecavüz gibi davranışların “Neden nesnel olarak ahlâkî olmadığını” sorarak okuyucuyu düşünmeye sevk ediyor.
Tzortzis, ateistlerin haricinde birçok insanın aklına da takılan dünyada neden kötülüğün olduğu; eğer Tanrı merhametli ise kötülüğün sona ermesini isteyeceğini, eğer mutlak kudret sahibi ise ıstırabı sona erdirmeye muktedir olacağını, kötülük hâlâ devam ettiğine göre ya Tanrı'nın var olmadığı ya da Tanrı'nın sıfatlarının mahiyeti sanılandan farklı olduğu şeklinde özetlenebilecek olan teodise problemini kapsamlı bir şekilde değerlendiriyor. “Kötülük ve ıstırap argümanı çok zayıf bir argümandır, çünkü temelinde ciddi yanlış varsayımlar bulunur. Birinci argüman Tanrı'nın sıfatları ile alakalıdır. Tanrı'nın sadece merhametli ve kudret sahibi olduğunu söyleyip, Kur'an'da belirtilen sıfatları yok sayıyor. İkincisi ise Tanrı'nın dünyada neden kötülük ve ıstırap olduğuyla alâkalı hiçbir sebep sunmadığını varsayıyor.” Yine aynı şekilde Tanrı'nın bizleri, imtihana tabi tutmak için yarattığını, bu imtihanın bir parçasının da başımıza gelen kötülükler olduğunu belirtiyor.
Kitabın adında geçen üç kavramdan biri olan, bugün adeta putlaştırılan ve bir hayli tartışmaya konu olan bilim de kitapta ele alınan konulardan biri. Bilimin hakikate ulaşmanın tek yolu olduğunu ve bütün sorulara cevap verebilir nitelikte olduğunu iddia edenlere, bu iddianın asılsız olduğunu maddeler halinde belirtiyor:
Bilim;
-Gözlemlerle sınırlıdır
-Ahlâkî olarak belirsizdir/nötrdür
-Şahsî olan ile alakadar olamaz
-Hadiselerin “neden” meydana geldiğini açıklayamaz
-Bazı metafizik sorulara cevap veremez
-Zaruri hakikatleri ispatlayamaz
Yazarımız kitabı, Kur'an’ı Kerim’den bahsederek son bölümlere getiriyor. Bu noktada konuyu Kur'an'ın taklit edilemezliği meselesiyle ilişki olarak ele alıyor. Günümüzde kullanılan Arapça, 14 asır önce Arap coğrafyasında kullanılan Arapça’ya göre hayli bozulmuştur. Kadim dönemde Arapça, dil ve edebiyatın zirve yaptığı bir dönem olarak biliniyor. Aralarında bir şair çıktığı zaman kutlama yapıyorlar, söze şiirle başlayıp şiirle bitiriyorlardı. Tzortzis bu noktayla ilgili olarak şu hususları belirtiyor: “Kur'an onlara okunduğu zaman nefesleri kesilmişti; şaşkına dönmüşlerdi, aciz kalmış ve büyük ustalarının sessizliği karşısında afallamışlardı. Kur'an'a benzeyen hiçbir eser ortaya koyamadılar. Kur'an-ı Kerîm, o zamanın en iyisi olan şairlere karşı, dilsel ve edebî nitelikleri taklit etmeleri için meydan okudu, fakat onlar başarısız oldular.”
Tzortzis, konuyu son olarak Resullullah (s)’a getiriyor. Bu noktada önyargılardan kurtulmuş bir zihnin, elçinin hayatına baktığında ahlâkî olarak hiçbir tenakuza yer olmadığına şahit olacağını belirtiyor. Öyle ki o dönemde elçiye ve getirdiği mesaja düşman olanlar dahi, elçinin el-Emîn (güvenilen, inanılan kimse)olduğunu söylemekten kendilerini alıkoyamadıkları gerçeğinin altını çiziyor. Yine bu önyargıdan arınmış bir zihnin, mesajın içeriğinin ahlâkî yapısına ve elçinin onun eksiksiz uygulanmasında gösterdiği kararlılığa, elçinin maddi olarak bir karşılık elde etmemesine rağmen birçok eziyete ve sıkıntıya katlandığına şahit olacağını belirtiyor. Hulasası “Hakikatin İzinde” isimli çalışma son dönemde yoğun bir şekilde tartışılan Ateizm, Deizm mevzularında okuyucuya önemli bir girizgah sunuyor. Yazarı Hamza Tzortzis’in felsefe eğitimi almış olması ve İslami külliyata olan hâkimiyeti ortaya Müslümanca bir perspektif ve değerli bir çalışma çıkartıyor. Türkçe yayınlar içerisinde bu alanda yazılmış en nitelikli eserlerden birisinin yayımlanma serüveni de hepimizin malumu. Artık kitabın hakkını vermek için her şey okuyucuya kalıyor…