Din, ancak kendi olarak anlatılır

Ali Ünal

Bir TV kanalında Türkiye'deki problemlerin çözümü için din kardeşliğinin önemine vurgu yapan bir Müslüman sosyoloğa karşı bir profesör, "İslâm da insanlar arasında eşitlik getirmez; karşı dinden olanları Müslümanlarla eşit tutmaz." itirazında bulunuyor, buna karşılık Müslüman sosyolog da bunun böyle olmadığını "ispatlama"ya çalışıyordu.

Her bütün, kendi parçalarıyla bir bütündür; her sistem ve her din de, yine kendine ait parçalarla bir bütün olup, onun her bir parçası gerçek manâ ve fonksiyonunu kendi bütünü içinde bulur. Dolayısıyla İslâm'ı farklı sistemler ve onların üzerine oturduğu (iddia edilen) değerler karşısında, o değerleri hakem ve asıl kabul ederek savunmak, maalesef onu hep yanlış tanıtmaya sebep olmuştur. Özellikle Müslüman aydınlar bu yanlışı "özür dileyici savunma" psikolojisi içinde bir-bir buçuk asırdır işliyorlar. Bu tavır, hem İslâm'ı her dönem pazara sürülen ideolojileri aklama pozisyonuyla karşı karşıya getiriyor hem de bu ideolojiler tarafından aklanma "zillet"ine mahkûm ediyor. Bunun yanı sıra Müslümanları, İslâm'ın, hattâ tarih boyu ve günümüzde insanlığın büyük çoğunluğunun tâbi olduğu bütün dinlerin takbih ettiği, en ağır günahlar içine aldığı bazı tavır ve uygulamalara karşı çıkamama, onları aslî nitelikleri içinde değerlendirememeyle karşı karşıya bırakıyor. Bugün İslâm, âdeta modernizm, demokrasi, liberal temelde ferdî haklar ve özgürlüklerle özdeşleştiriliyor. Oysa, meselâ zina, eşcinsellik ve alkol bu özgürlükler içinde sayılıyor. "İslâmcı" kökenli "muhafazakâr" hükümetimiz, ABD gibi ülkelerde de verildiği için sigaraya karşı topyekün savaş verebilirken, zina, eşcinsellik ve alkole karşı bırakın savaş vermeyi, ciddî olarak karşı da çıkamıyor. Karşı çıksa, destek bulması umulan kesimlerden ciddî destek de bulamıyor. En son Devlet Bakanı Sayın Aliye Kavaf'ın eşcinsellikle ilgili söylediği sözler karşısında merkez medyadan ve bazı derneklerden maruz kaldığı saldırılar hafızalarımızda.

Özellikle Müslüman aydınlar, Kur'an'ın bu tür fiillerle ilgili nitelemelerini de dile getiremiyorlar. Kur'an, zina için fahişe (ölçü dışı, çok çirkin, yüz kızartıcı tavır, davranış ve söz), kötü ve çirkin yol; sefh/sifah (tohumu, suyu israf etmek, yanlış yere akıtmak) ifadelerini kullanırken; eşcinsellik için de yine fahişe, habaset (demirin posası gibi posalık ifade eden, kirli, çirkin iş), kötü ve çirkin davranış tabirlerini kullanır ve bu fiilin bütün bir toplumda yaygınlaşması helâk sebebi olmuştur. Sarhoş edici maddeler, içkiler (kullanmak) konusunda ise Kur'an-ı Kerim, şeytanın davranışlarından pislik, kalbi pislik gibi örten kir tabakası nitelemesinde bulunur.

Bu tür fiiller, tarih boyu dinler ve insanların büyük çoğunluğu gibi, insan vicdanı tarafından da kabul görmemiştir ve görmez. Meselâ, bu fiiller Hıristiyan dünyasında önceki asırlarda da yaygın olduğu için, Isaac Taylor, Church Congress of England'da yaptığı konuşmada İslâm için "İslâm, Hıristiyan dünyanın üç baş belâsı olan sarhoşluk, kumar ve fuhşu ortadan kaldırmıştır." övgüsünde bulunur.

Bugün Müslümanlar olarak kurtulamadığımız bir diğer tavır da, din ve dinî değerleri, onların yine mevcut ideoloji ve sistemler çerçevesinde ya da sadece dünyevî açıdan ifade ettikleri bazı faydalarıyla takdim edip savunmak ve dinî hizmetlerin sosyal hizmetler gibi algılanmasına sebep olmaktır. Oysa din ve dinî değerler hem bizatihî en yüksek değerlerdir hem de ancak kendileri ve Cenab-ı Allah'a ait değerler ve kaideler olarak anlatıldığında vicdanlarda daha çok kabul ve saygı görür. Onları safî hikmet ve maslahatlarıyla öne çıkarmak bile, bizatihî Allah'a ait dinî değerler olarak takdim etme ölçüsünde kabul görmelerine hizmet etmez. O bakımdan, din ve dinî değerler öncelikle gerçek nitelik, manâ ve muhtevalarıyla anlatılmalı ve Müslümanlar bundan asla çekinmemeli, bizatihî bunun izzetini duymalı ve yaşamalıdırlar.

ZAMAN