Dillerine Doladıkları Diyanet Değil, Bizatihi İslam’ın Kendisidir!

Ahmet Taşgetiren, Ankara Barosu’nun DİB Başkanı Ali Erbaş’ın eşcinsellik beyanına verdiği tepkiyi değerlendirdiği yazısında, “O metin İslam’a daha kategorik olarak ‘çağdışı’ diyen zihniyetin 2020’ye kadar sarkan versiyonudur.” diyor.

Ahmet Taşgetiren’in Karar gazetesinde yayımlanan “Fırtınanın Analizi” başlıklı yazısının (30 Nisan 2020) konuyla alakalı kısımları şöyle:

Önce bir tespit yapalım: Ankara Barosu adına yayınlanan metni hazırlayan kişi her kimse asıl hedefi Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş değildir. Ali Erbaş’ın üzerinden tanıdık bir kin seslendirilmektedir.

“Sesi çağlar öncesinden gelen” gibi, “bundan sekiz – dokuz nesil önceki büyükleriyle aynı zihinsel ve dogmatik sınırlara sahip olmak için insan onuruna karşı gösterdiği direniş” gibi, “meydanlarda cadı diye kadın yakmak” gibi ifadeler, evet, tanıdık bir “İslam karşıtlığı”nın izlerine basıyor. Metnin geri kalan kısmı bu öfkenin, hatta kinin dolgu malzemesi niteliğindedir.

Kur’an-ı Kerim’in bu tipler için de bir tanımlaması vardır:

“…..kinlerini ağızları ile dışa vuruyorlar, ancak kalplerinde gizledikleri kin daha büyüktür.” “ ….size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar.” (Al-i İmran, 118-119)

Evet, o metin İslam’a daha kategorik olarak “çağdışı” diyen zihniyetin 2020’ye kadar sarkan versiyonudur.

Bu metne tepkiyi öncelikle, bu tür bagajlardan arınma arayışında olan mesela CHP’nin, mesela Kılıçdaroğlu’nun göstermesi gerekirdi. Çünkü muhafazakâr camialarda keskin tepkilere sebep olacağı açık olan bu çıkış, öncelikle onlar için bir karartma zeminine dönecekti. Ama bunu okumak da bir siyasi hassasiyet gerektiriyor. Henüz o hassasiyet sergilenmiş değil. Ayrıca Baro’nun içinden bir tepkinin çıkması da Baro için bir sağduyu işareti olurdu.

İkinci olarak, Başkan Erbaş’ın minbere taşıdığı konu, evet Kur’an ikazlarıyla ilgilidir. Kur’an’da zina yasaklanıyor. Eşcinsellik, Lut kavmi vesilesiyle toplumları felakete sürükleyen bir fiil olarak anlatılıyor. Kur’an’da yasak kapsamına alınan başka işler de var. Mesela “Faiz Allah’a savaş açma” gibi değerlendiriliyor. “Yetim malını yemekle ateş yemek” aynı nitelikte görülüyor. “Sarhoş edici şeyler” yasaklanıyor. “Günah neden günah?” diye bir başlık açıldığında bunların “Hikmet”leri üzerinde durulabilir. Kur’an, “Günahlar”la toplumsal felaketler arasında irtibat bulunduğu kanaatini de veriyor.

İslam inancına göre evrende var olan her şey Allah’ın bilgisi, iradesi, kudreti, yaratması dışında görülmediği için insanın – toplumların yaşadığı tüm olaylar da bu ana inanç çerçevesinde değerlendiriliyor. Bu bir inanç meselesi.

Ama insan, inansın inanmasın, insan davranışlarının hem kendisi hem toplum için bir bedeli olduğunu da biliyor. Zinanın da bir bedeli var, eşcinselliğin de, faizin, kul hakkına riayetsizliğin, işkencenin, katlin vs.’nin…

Kur’an’da bir ayet var: “Bir de öyle bir fitneden sakının ki, içinizden sadece zulmedenlere isabet etmekle kalmaz…..” (Enfal 25) Yani şöyle bakalım, gözle görülmeyen bir virüs, zaman içinde tüm vücudu denetimi altına alabiliyor. Ben bir ara “Günaha özgürlük” talepleri seslendirilince “Günahı sadece kendimiz için ak olarak görme eğilimindeyiz. Herkesin günah işlediği bir toplumu düşünmek bile insanı ürkütebilir” diye yazmıştım.

Aslında seküler hukuk da, kimi cezaları, toplumun genel yapısını sarstığı için yasaklar. Diyelim eşcinsel evliliğin yasal hale geldiği toplumlarda bile geniş toplum kesimlerinin buna karşı olduğu biliniyor.

Bu konuları, zaman zaman boğucu niteliğe bürünen kampanyalardan da bağımsız kalarak değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Evlilik dışı ve daha ötede hiçbir sınır gözetmeyen cinselliklerin insan nesli için “bedel”i aslında bir uçtan görülmeye de başlanmış bulunuyor. Ne diyelim, kimilerine çok naif gelebilir ama, ben biraz daha akl-ı selim uyarısı yapmayı tercih ederim.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!