Dilin Kullanımında Özensizlik Neye İşaret Ediyor?

Karar gazetesinde Muhsin Mete dilin kavram hassasiyeti gerektirdiğini vurguladığı yazısında Türkiyeli aydınlar arasında dilin kullanımında giderek artan özensizliğe örneklerle dikkat çekiyor.

Muhsin Mete’nin bugünkü (06 Temmuz 2018) Karar’da yayınlanan yazısı şöyle:

Kâğıt Havluyu Kullandığın Gibi

Başlıktaki ifade John Kenney’in Reklamdaki Hakikat kitabından. Tamamı şöyle: “Sözcükleri düşünmezsin sen, onları kâğıt havluyu kullandığın gibi kullanırsın. Düşünmeden, aldırmadan.” Dil bilinci olanlar için çarpıcı, yaralayıcı bir tanımlama. Ne yazık ki, dilimiz bağlamında böylesi bir gerçeklik ile karşı karşıyayız. Yaşadığımız çok yönlü modernleşme kuşatmasından, ‘kültürel şizofreni’den en fazla zararı dilimiz görüyor. Yeni iletişim teknolojileri ile hızlanan özniteliğin kaybedilmesi, aslî özelliklerine yabancılaşma, normalin dışına çıkma, başkalaşma almış başını gidiyor. Üzücü olanı, sürekli vurguladığım gibi, bu durum kimsenin umurunda değil!

Mümtaz fikir adamımız Nurettin Topçu, “… her sahada tatminsiz taklitçilikteyiz, ürpertici bir yıkılış ânında yaşıyoruz” diyor. Çekiç darbesi niteliğindeki bir sözü de Kolombiyalı düşünür Nicolas Gomez Davila’dan aktaralım: “Düşmanın kavramlarını kabul eden farkında olmadan ona teslim olur.” Yabancı dillerin boyunduruğuna girmenin bir başka ifadesi... Yaşadığınız coğrafyanın diline bağlı kalmaz, başka coğrafyaların kelime ve kavramları ile duygu ve düşüncelerinizi ifade ederseniz, her şeyden önce kültür ve medeniyet havzanızın dışına çıkma, tabir caizse (genellikle yazıldığı şekliyle tabiri caizse değil) yurtsuzlaşma tehlikesi ile karşı karşıya gelirsiniz. Oysa “Anayurt dediğin dil’dir.” (Czeslaw Milosz

***

Bu girişi yapmamın sebebi yaşadığımız dil savrulmasına dair aldığım notlar. Yabancı dillerden, daha çok İngilizceden kelime ve kavramların kullanılmasının olağan hâle gelmesini anlamakta güçlük çekiyorum. Kendi ruh iklimimizden kopma mı? Evrensel bir kimlik taslama mı? Zihniyet çarpıklığının dile yansıyan tezahürü mü? Beslendiğimiz bilgi kaynaklarının bilincimizi köreltmesi mi? Bunların hepsi galiba…  Aldığım notlardan bir kısmını, cümlelerin tamamını vermeden, kişilerin isimlerini belirterek sizinle paylaşayım. Görülecektir ki, kişinin laik, seküler, Batıcı veya Müslüman, milliyetçi olması fark etmiyor. Dil meseleniz yoksa bir ortak paydada buluşuyorsunuz.

Enis Batur: “… sıfat tamlamaları ile kurduğu pervers ilişkiler.” Arka Kapak dergisi, Sayı:16

A. Ali Ural: “… ‘ şiir personası’ kendileri adına bir çekiliş düzenleyecek ve bu çekilişte vertigolar, nostaljiler ve kara sevdalar kazanabileceklerdir.” Arka Kapak, Sayı: 26

İpek Özbey: “… kendisine yönelttiği agresyonla ortaya çıkan…” Hürriyet kitapsanat, 22 Haziran                                                        

Metin Yetkin: “… bilimkurgusal distopyasıyla kültleşti.” Aynı ek.

Banu Tuna: “… hormon resplasman tedavisinin…” Aynı ek.

Asuman Kafaoğlu Büke: “Romandaki anlatı ‘in media res’ formunda yazılmış.” “Solipsizm kullanarak yazar…” Cumhuriyet Kitap, 28 Haziran

Şebnem Turhan: “Türkiye’nin’un corn’u bu şirketler…” kitapsanat, 29 Haziran

Eray Aytimur: “Bir noktada progresif hatta seykedelik ( ne demekse?) kafalara giriyor.” Aynı ek.

Alev Erkilet: “ … içinde doğduğu ve büyüdüğü kontekstte…” “… bizi irrite ediyor.” Bilimevi Kadın dergisi, Sayı:4  Kitap arka kapak yazısından: “Yaz günlerinde hermafrodit olarak dünyaya gelen…”  Ergün Diler: “CHP lideri ‘Bug’sız bir dünya vaat etti.” Takvim, 26 Haziran

Konfüçyüs’ün bir sözü ile bitirelim: “Bir ülkeye yeni bir düzen kurmak isteyenler önce kavramları değiştirirler.”

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!