İsimler ve renklerle kavga eden bir devlet mantığına, mezarlardan dile-lisana kadar abanan oradan da tarihe ve kılık kıyafete savaş açan bir aydınlanma-ilerleme ideolojisine karşı tam bir asırdır sabırla sebatla mücadele vermiş bir toplumuz. Bürokrasi, akademi, sermaye ve ordusuyla devlet sınıfları modern Batı’dan öykündükleri ve ithal-ikame mantığıyla Müslüman toplumun üzerine bir deli gömleği gibi giydirmeye kalkıştıkları ulusalcı-ırkçı kimlikle doğal-fıtri olan her durumu zorbalıkla hizaya çekmeye giriştiler. İkna yolunu değil tecebbür, tehcir, inkâr ve asimilasyon yolunu tuttular hep. Bu sebeple devlet ve toplum, bürokrasi ve halk arasında hep bir uyumsuzluk, derin bir güvensizlik hatta çatışma yaşandı. Çünkü seküler-ulus devlet nezdinde makbul vatandaşın standartları ve kodları da milimetrik hesaplarla belirlenmişti.