Yasin Aktay’ın Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde yayımlanan yazısı (22 Temmuz 2019) şöyle:
Nesinde Gözü Kalıyor Bu Diktatörlerin?
Allah muhafaza, Kılıçdaroğlu dış siyasette biraz yetki alsa Türkiye’yi nasıl idare edeceğini, kimlerle ne ittifaklar kurup bizi nerelere yamayacağını her fırsatta gösteriyor. Arka arkaya sarf ettiği sözler, yaptığı sözümona uyarılar hangi kafayla düşünülmüş, hangi mantıkla bir araya getirilmiş anlayabilene aşk olsun.
Bütün mantıksız ifadeler gibi aslında bu sözleri haddinden fazla şey de söylemiş oluyor. Belki söylemek istediğinden fazlasını ifade ediyor bu sözler aslında.
Bir yandan Türkiye’nin S400 konusunda ortaya koyduğu tavra desteğini ifade ediyor, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarından vazgeçmemesini istiyor ama bir yandan da Türkiye’nin tam da bunları sağlamak üzere bir bütün olarak izlediği politikaları maceracı hevesler olarak itham ediyor.
Libya’ya silah göndermekten vazgeçmek, Mısır’la ilişkileri, oradaki bütün insan hakkı ihlalleri ve akıl almaz uygulamalara rağmen düzeltmek, bir milyon insanın kanı elinden akan Esad’la doğrudan görüşmeler yapmak.
Tüm bunlar ne için sayın Kılıçdaroğlu? Ne kazanacağız bunları yapmakla? Bütün bunları yapmak sizin şu anda Türkiye’nin politikasına atfettiğinizden daha mı az maceracılıktır? Bugün bizim Sisi’nin darbeyle ele geçirip haksız yere yönetmekte olduğu Mısır’la ilişkilerimizi düzeltmeye dair kararımız Türkiye’ye alenen düşmanlık yapmakta olan, Türkiye’yi de esir almak üzere yola çıkmış bir bloğa doğrudan teslim olmak anlamına geldiğini görmüyor musunuz?
Mısır’da darbenin sadece Mursi’ye karşı değil, Türkiye’ye karşı da yapıldığını sağır sultanlar bile duydu. Belki Kılıçdaroğlu hala bilmiyor, ama Türkiye çok önemli bir ülke. Bütün bir Arap Baharı sürecinin ilham kaynağı olacak kadar gözde bir ülke. O yüzden önemseniyor ve hiçbir şey yapmasa da (ki, Arap Baharı sürecinde hiçbir şey yapmamıştı), sadece yükselişiyle, demokrasisiyle, kalkınmasıyla, model olma vasfıyla hedef alınıyor.
O yüzden Mursi’yi devirmek üzere Temerrüt olarak yola çıkan darbenin bir kardeşi de Türkiye’de Gezi hadisesiyle eşzamanlı olarak faaliyet gösteriyordu. Türkiye’de akim kalan bu darbe teşebbüsünde Kılıçdaroğlu ön sıralarda yer alıyordu nitekim. Hem Türkiye’de hem Mısır’da eşzamanlı olarak girişilen bu hareketlerden Mısır’da olanı hedefine vasıl oldu ve sonrasında olanları görüyoruz. Demek ki Türkiye’de de hedefine vasıl olsa göreceğimiz manzara bugün Mısır’da gördüğümüzden farklı olmayacaktı.
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin Libya ile ilgisini maceracılık olarak görüyor, ama Doğu Akdeniz’deki haklarımızı temin edebilmek için Türkiye’nin güvenliğinin oraya kadar uzandığını bilmiyor olamaz herhalde. Fransa’sından İtalya’sına, Mısır’ından BAE’sine, İtalya’sından Rusya’sına kadar herkesin müdahil olduğu Libya’da, Kılıçdaroğlu’na göre, Türkiye’yi ilgilendiren hiçbirşey yok.
Oysa Türkiye, silah gönderdi mi bilmiyoruz, ama denklemde var olduğunu sadece ilan ettiğinde bile bütün dengeler değişti.Türkiye’ye karşı her türlü faaliyetin başı haline gelmiş olan BAE destekli eski General Hafter darbesi bir anda çöktü ve paralı milislerinin çoğunu teslim etmek kurtarabildiğini de geri çekmek zorunda kaldı.
Bu, Türkiye’nin orada en doğal müdahale hakkına sahip olan taraf olduğunu yeterince anlatmıyor mu? Peki bu durumda bütün bu müdahil ülkelerden kimin adına konuşuyor olabilir Kılıçdaroğlu? Türkiye’nin en doğal söz sahibi olduğu bir yerden kimin adına çekilmeyi talep ediyor olabilir?
Suriye’de Esad’a, Mısır’da Sisi’ye, Libya’da Hafter’e selam çakmakla kalmayıp bunu bir de Türkiye’ye matah bir dış politika olarak tavsiye etmenin manası ne?
Diyelim ki, bütün bunları yaptık, ne kazanmış olacağız? Sisi’nin yönettiği Mısır şu anda hızla iflasa doğru sürükleniyor. Sisi’yle arayı düzeltsek bile onun kendi ülkesini yönetmekten aciz haliyle Mısır’la yürütebileceğimiz hiçbir proje, hiçbir işbirliği imkanı yok ki. Mesele ilişkileri düzeltmekse, bir yerde bu o kadar zor değil. Unutursun bütün olup bitenleri, unutabilirsen, kurarsın diplomatik ilişkileri. Ama mesele bununla bitmiyor ki. Mesele, diyelim ki, bu ilişkileri düzelttikten sonra nasıl sürdüreceğin ve ne yapabileceğin, nesine güveneceğin. Sisi’nin ait olduğu blok Türkiye ile ilişkileri en iyi olduğu dönemde Türkiye’nin altını oymaya çalışan faaliyetlerden (darbelerden, müdahalelerden) geri durmuyorlar.
İşin ekonomik kısmıyla ilgilensek de bugün Mısır’da küçük bir esnaf dükkanını bile güvenle açıp işletebilmenin imkanı yok.Yolsuzluk, rüşvet, had safhada. Hiçbir ekonomik endeks yarına dair en ufak bir umut vaat etmiyor. Çünkü darbeler herşeyi sonuna kadar ifsat eder, herhangi bir işin rutin işleyişini engeller.
Dolayısıyla Mısır maalesef şu anda zayi bir ülkedir. Hiç gözünüz kalmasın sayın Kılıçdaroğlu, ilişkilerini iyi tutanların da oradan kazandıkları bir şey yok. Sisi’nin yönettiği Mısır’la ilişkiler sadece kaybettirir, kazandırmaz, yük olur, hiçbir kalaylık getirmez.
Aynı soruları Esad’ın yönettiği Suriye için de sorabilirsiniz, alacağınız cevaplar daha da beter.
Nesinde gözü kalıyor Kılıçdaroğlu’nun bu eli kanlı diktatörlerin, anlamak mümkün değil.