Dikkat Faiz Bulaşabilir!

Yeni Bahar dergisi bu sayısını faiz meselesine ayırmış.

Yeni Bahar dergisinde yayınlanan “Dikkat Faiz Bulaşabilir!” başlıklı makaleyi okuyucularımızın yararlanması ve tartışması için sunuyoruz:

Haber-Yorum: CİHAN YENİLMEZ / YENİ BAHAR

Kredi kartı, kasko, sigorta, fon, kredi... Bu kavramlar bizi çepeçevre sarsa da gönlümüz, onlara bulaşmaktan hoşnut değil. Zira bu işlemlerde Kur'an'ın yasakladığı, Efendimiz'in lanetlediği faizli paranın rızkımıza bulaşma riski var. Peki, sadece kursağımızdan değil, hayatımızın her alanınından uzak tutmamız gereken faizden nasıl kaçabiliriz?

Faizin, içki, kumar ya da gıybet gibi haram olduğunu hepimiz biliriz. Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) lanetlediği bu şeyi, rızkımızın bereketini kaçırmama adına evimizden ve cebimizden uzak tutmaya çalışırız. Ama çağımızın ekonomik yapısı, Asr-ı Saadet'ten ziyadesiyle farklı olduğu için bugün, finansal meselelerde ince eleyip sık dokumaya mecburuz. Çoğu zaman fark etmeden de olsa kapitalist sistemin çarklarına mahkûm oluyoruz. Maaşlarımızı kredili işlemlerin yapıldığı bankalardan almak zorundayız. Alışverişlerimizde çoğunlukla taksit imkânı sunan kredi kartlarını kullanıyoruz. Ekonomik durumumuz el vermediği için ev ya da araba alırken kredi çekiyoruz. Sigorta, fon, mortgage, kasko kelimelerine hiçbirimiz yabancı değiliz. Kabul edelim, finansal tercihlerimiz, bulaşmak istemesek de faizle bizi karşı karşıya getiriyor.

Kadı ki günümüzde halk arasında yanlış bir inanış da yaygın. Faizli parayı sadece yeme ve içme gibi harcamalarda kullanmayıp diğer ihtiyaçlar için değerlendirmeyi makul görenler var. Hatta bunun dinen uygun olduğu kanaatini bile taşıyor bazı insanlar. Oysa İslâm'a göre faizi ve bu yolla elde edilen parayı hayatımızın her alanından uzaklaştırmak mecburiyetindeyiz. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren, faizin hiçbir harcamaya karıştırılmaması gerektiğini vurguluyor: "Faiz olarak alınan bir parayı, sahibi belli ise ona iade etmek, belli değilse ecir beklemeden tasadduk etmek gerekir. Bunun yeme içmede kullanılması ile iş ve ticaretimizde kullanılması arasında bir fark yok. Çünkü ticaret yoluyla kullanılması halinde de sonunda kişi veya kişilerin ihtiyaçlarını karşılamada kullanılır." Peki, bu durumda dinimizin haram kıldığı faize bulaşmamak için ne yapmalıyız? Zihnimizi zorlayan bu sorunun cevabı fıkıh ilminin engin kaynaklarında gizli.

İktisadî hayatın en eski problemlerinden biri olan faiz, yıllardır tartışılıyor. İlk çağlardan beri başta din adamları olmak üzere filozof ve iktisatçıların inceleme konusu. Öyle ki, Eflatun ve Aristo, faizi yerden yere vurarak bu gelirin faziletli ve erdemli insanlara yakışmayacağını dile getiriyor. Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta da haram kılınan faiz, cahiliye döneminde de Arap dünyasının en büyük problemlerinden biri olmuş.

İslâm literatüründe faiz, fazlalaşmak, ziyadeleşmek manalarına gelen 'riba' kavramı ile ele alınıyor. Aslında her ikisinin de anlamı aynı: İki mal veya paranın mübadelesinde karşılığı olmaksızın verilen fazlalık. Kur'an'da faizi men eden ifadeler kullanır. Yüce Beyan, yasaklanmasına rağmen riba almaya devam etmeyi imana tamamıyla zıt bir davranış, hatta Allah ve Resûlü ile savaşmaya eşdeğer olarak niteliyor: "Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, 'Zaten alışveriş de faiz gibidir' demelerindendir." (Bakara, 275) Yüzlerce hadis-i şerif de inananları faizden uzak durmaya çağırıyor. Veda Haccı'nda ise "Faizin her çeşidi kaldırılmıştır ve ayağımın altındadır." Nebevî beyanı yankılanıyor. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), faizi insanı helakete sürükleyen, şirk, sihir, haksız yere adam öldürmek, yetim malına el uzatmak, düşmana toplu hücum yapılacağı bir anda savaştan kaçmak ve iffetli bir kadına zina isnadında bulunmak gibi büyük günahlarla birlikte sayıyor. Hatta faiz yemeyi insanın annesiyle nikahlanmasına eş değer görüyor.

Ayet ve hadislerin bu konunun üzerinde önemle durmasından anlaşılacağı gibi faiz ekonomik, sosyal ve psikolojik birçok sorunun baş aktörü. Bediüzzaman Said Nursî, 'Sözler'de: "İnsanlık içerisinde ortaya çıkan bütün karışıklık, bozgunculuk ve ihtilallerin kaynağı şu iki kelime, iki söz veya iki anlayıştır: Biri 'Ben tok olduktan sonra, başkası açlıktan ölse bana ne?; diğeri 'Sen çalış, ben yiyeyim.' Öldürücü bir zehir olan birinci sözü yok edecek, o hastalığa şifa verecek deva zekât emridir ki, İslam'ın önemli bir rüknüdür. İkinci sözde bir zakkum ağacı gizlidir. Onun kökünü kurutacak olan da faizin haramlığıdır. İnsanlık kurtuluş istiyorsa, hayatını seviyorsa zekât uygulamalı, faizi ortadan kaldırmalıdır." değerlendirmesinde bulunuyor.

Birçok ilim adamına göre faizin haram kılınmasının temel hikmeti, dinimizin 'hak' kavramına verdiği değer ve bu sistemin doğurduğu sıkıntıları engellemek. Fatih Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Özsoy, cahiliye döneminde olduğu gibi günümüzde de faizin bir zulüm aracı olarak kullanıldığını düşünüyor. Fakir ülkelerin zenginlere karşı borç yükü altında ezildiği ve zenginlerin fakirlerin sırtından geçindiği dünyanın şu andaki hali bu zulmün en bariz örneği. Özsoy, faizin en büyük zararının yine ekonomi üzerinde olduğu kanaatinde. Bunu ispatlamak için de dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik krizleri örnek gösteriyor. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkan etkenlerden birinin devletin altından kalkamadığı borçlar olduğu, devlet bütçesinin büyük bölümünün borç faizlerine gittiği göz önüne alındığında faizin zararları daha da iyi anlaşılıyor. Dolayısıyla riba, şişme bir ekonomi meydana getiriyor ve bu balon nihayetinde patlıyor. Borç veren sınıfın hep kazanıp, borç alanın hep kaybettiği bu sistemde sınıf farkları ve sosyal çatışmalar kaçınılmaz oluyor. İşsizlik, milli gelirin adil dağıtılamaması, sosyal yardımlaşmanın yara alması, cimrilik ve bencillik, sosyal hayatı adeta felce uğratıyor.

FAİZSİZ YATIRIM İÇİN 'ORTAK' OLUN

Günümüzde ekonomik faaliyetleri faizsiz bir sistem içinde daha sağlıklı bir biçimde yürütmek mümkün. İslâmiyet, sürekli hareket eden bir para sistemini tavsiye ediyor. Faize bulaşmadan yatırım yapmak için ortaklık ve borç vermeyi teşvik ediyor. Dinimizin geliştirdiği 'mudaraba ortaklığı' ile bir kişinin sermayeyi, diğerinin ise emeğini ortaya koymasıyla şirket kurulabiliyor. Diğer bir kavram olan 'muşareke ortaklığı' ile de iki ve daha çok kişinin ticaret yapması ve elde edecekleri kârı paylaşması üzerine ortaklık kurması öneriliyor. Buradan hareketle eski Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamza Aktan, yatırım için faize başvuranları helâl yolda harama girmemeleri konusunda uyarıyor: "Bir atasözümüz var 'Ayağını yorganına göre uzat' diye. İş hacmini artırmak maksadıyla faizli kredi kullanmak kazanca haram karıştırmaya ilaveten kişiyi iflas noktasına getirmek gibi bir riski de barındırıyor. Ekonomik hayatta helâl kazançla adım adım ilerlemek daha güvenceli ve isabetli bir yol."

İslâm'da yasaklanan iki çeşit faiz uygulaması var. Biri günümüzde en yaygın olan 'ödünç' (borç), diğeri 'alışveriş faizi'. Prof. Dr. İsmail Özsoy, ödünç faiz çeşidini söyle tarif ediyor: "Bir borç paranın vade sebebiyle ödenirken daha fazla bir miktar ile ödenmesi veya borç veren lehine başka menfaat ve çıkarların şart kılınmış olması." İnsanlığın Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yasaklamasıyla öğrendiği 'alışveriş faizi' ise mal ya da paraların peşin veya vadeli alım satımlarında ortaya çıkıyor. Bu çeşidin bir kolu olan 'veresiye faizi', mal değişiminde ya da döviz işlemlerinde gerçekleşiyor. Yani malların vadeli değişiminde oluşan fiyat farkı ile farklı cinsten paraların vadeli değişiminde oluşan kur farkı dinimize göre riba. Alışveriş faizinin diğer kolu 'fazlalık faizi' ise aynı cinsten malın değişiminde görülüyor. İslâm kaliteli malın kalitesiz malla, işlenmiş bir ürünün işlenmemiş bir ürünle değişimini yasaklıyor. Böylece kişiye göre değişen kalite ve işçilik gibi kavramların suiistimali engellenmiş oluyor.

FAİZDEN KORUNMAK İÇİN NE YAPMALI?

Faiz sistemi üzerine kurulan ekonomik yapının içinde paralarını kirletmek istemeyenler, haliyle uygun bir yol arayışına giriyor. Bu sebeple günümüz fıkıhçılarının en çok muhatap oldukları sorular ekonomik meselelerle ilgili. Ancak bu konuda kafa yoran İslâm hukukçuları arasında farklı içtihatlar söz konusu. Yani, Kur'an, hadis ve icma ile sabit olan şer'î delillerden çıkan bazı hükümleri her fıkıhçı farklı yorumlayabiliyor. Yazar Ahmet Kurucan, içtihadî meselelerde tek doğrunun olmadığına dikkat çekiyor: "Asıl karar, mevcut fetvadan birini tercih etme pozisyonunda olan kişiye aittir. Ölçü alacağı şeyler, fetvayı veren kişinin İslâmî yaşantısı ile birlikte ilmî ehliyeti ve kendi kalbinin tatminidir. Ve hepsinden önemlisi, hiç kimsenin hiç kimseyi yaptığı tercihten dolayı suçlamaması ve günahkâr görmemesidir."

Dinin belirlediği kırmızı çizgilere tecavüz etmeden, yani haramı helâl yapmadan, ticarî hayatta ortaya çıkan zorlukları aşmak gerekiyor. Bunun için başvurulan birçok metot var. Katılım bankaları (faizsiz bankacılık) bunlardan biri. İsmail Özsoy, Türkiye'de yaygın hale gelmeye başlayan faizsiz bankacılığın temel yapısını şöyle açıklıyor: "Parasal işlemlerle mal ve hizmet hareketlerinin birbirine sıkı sıkıya bağlandığı, her para hareketinin mutlaka bir mal veya hizmete karşılık geldiği; gelirin ise kâr-zarar ortaklığı esasına göre bölüşüldüğü bir sistem." Katılım bankalarında halktan para toplanırken belli bir kâr payı taahhüt edilmiyor. Yani işlemlerin sonucunda kazanç elde etmek kadar zarar etmek de söz konusu. Ortak havuzda toplanan kârın bir bölümü kuruma kalırken diğer bölümü paralarını yatıranlara dağıtılıyor. Müşteriye verilen kârlar, kurumun yaptığı ticarî faaliyetlerden elde ediliyor. Bu bankaların danışmanları arasında fıkıhçılar da bulunuyor. Hemen hemen her işlemde âlimlerin görüşü alınıyor.

Mevcut finansal hayatımız bizi sık sık faizle yüzyüze getirse de aslında helâl yoldan kazanç için birçok alternatifimiz var. Katılım bankaları, faizsiz yatırım araçları, borç ve ortaklık sistemi bunlardan sadece birkaçı. Dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise ekonomik kazanç uğruna dinî hayattan taviz vermemek. Yani kazancımıza haram bulaştırmamak için ince eleyip sık dokumak şart.

Hayatımızı kuşatan ekonomik işlemler

Faizin genel tanımlamasından sonra gündelik hayatımızın vazgeçilmez parçası haline gelmiş bazı ekonomik terimlere fıkıhçıların gözüyle ışık tutmakta fayda var:

SİGORTA: İnsanların gelecek endişelerini izale edecek bir garantör hüviyetindeki sigorta, Batı kültüründen ülkemize giren sistemlerden. Uygulama amaçları göz önünde bulundurulduğunda 'devlet sigortası', İslâm âlimlerince caiz kabul ediliyor. 'Üyelik sigortası' olarak bilinen çeşitli iş kollarına mensup üye, işçi ve memurların yardımlaşma amacıyla oluşturdukları sigorta sistemi de dinen uygun görülüyor. Asıl tartışma konusu olan prim ödeme esasına dayalı 'ticarî sigorta' içinse farklı görüşler söz konusu. İslâm hukukçusu Prof. Dr. Hayrettin Karaman'a göre bu sigortada, primlerin toplanmasıyla biriken paraların hangi işlemlerde kullanıldığı önem arz ediyor: "Türkiye'de tam anlamıyla İslâm'a uygun olan sigorta kurumu bulunmadığı için ve Müslümanların da araba, ev, dükkan, mal, sağlık gibi değerlerini hasar ve zarara karşı yardımlaşmaya ihtiyaçları olduğu için, mevcut sigorta şirketlerine bunları sigorta ettirmeleri -fıkıhta zaruret sayılan ihtiyaç sebebiyle- caiz." Karaman, araçlar için uygulanan 'kasko' işlemlerini de aynı kategoride değerlendiriyor. Ancak hayat sigortasının, telafisi olmaması ve para verip karşılığında para alma esasına dayalı olduğu için caiz olmadığını düşünüyor. Prof. Dr. Hamdi Döndüren de ticarî sigorta işlemleri için seçilen şirkete dikkat edilmesi uyarısında bulunuyor. Zira günümüzde birçok sigorta şirketi, primlerden biriken paraları faiz işlemlerinde kullanıyor. Bu durum sigortalıyı da mesul bırakıyor. Bu sebeple primleri meşru alanda değerlendiren şirketleri tercih etmek gerekiyor.

KREDİ KARTI: Kredi kartları, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Kredi kartı kullanmamaya özen gösterenler olduğu gibi, cüzdanlarında birkaç tane banka kartı taşıyanlar da var. Kart kullanılması genel olarak uygun görülse de İslâm âlimlerinin ortak uyarısı şu: "Ekstre ödemelerinizi geciktirerek faize düşürmeyin." Prof. Dr. Hamdi Döndüren, mümkün olduğunca faizsiz bankaların kredi kartlarının tercih edilmesini tavsiye ediyor. Taksit konusunda ise şöyle düşünüyor: "Ödeme gücü olanların nakit para kullanması, bu mümkün olmazsa tek çekim kart kullanımını tercih etmesi daha uygun. Kredi kartı borcunu ve diğer borçları geciktirmek, ödeme gücü olan kimse için bir zulüm ve haksızlıktır. Hadiste, 'Varlıklı kimsenin borcunu ertelemesi bir zulümdür' buyrulmuştur." Faiz ödememek için ekstre ödemelerinde asgari tutar yerine, borcun tatamının ödenmesi gerekiyor. Çünkü faiz ötelenen tutara uygulanıyor. Olur da kart ödemeleri faize düşerse Döndüren, 'yapılan iyilikler kötülükleri yok eder' ilkesince, ödenen faiz miktarı kadar sadaka verilmesini tavsiye ediyor. Kredi kartlarının uyguladığı teşvik kampanyaları hakkında ise "Alışveriş yapma sonucu, satıcının teşvik ve reklam amaçlı olarak vereceği puan ve bonus uygulaması caizdir. Çünkü satıcı, sattığı ürüne kendi rızası ile ilave yapabilir." diyor.

MORTGAGE: Halk arasında 'kira öder gibi ev sahibi olmak' olarak bilinen 'mortgage' sistemi, fıkıhçıların tartıştığı mevzuların başında geliyor. Bu sistem özetle şöyle işliyor: Banka, alıcının bulduğu ev adına ödeme opsiyonuna bağlı olarak faizle kredi veriyor. Kredinin evin peşin fiyatına tekabül eden kısmı, tapu işlemlerinin yapıldığı sırada direkt ev sahibine veya onun da borçlu olduğu kuruma ödeniyor. Alışveriş sonrası evin tapusu alıcı üzerine yapılıyor. İşleyiş, bir anlamda ipotekli satış oluyor. Ödeme şartlarına muhalefet edilmesi durumunda kredi veren kurum eve el koyabiliyor.

Evi zaruri ihtiyaç olarak değerlendiren Prof. Dr. Hayrettin Karaman, "Kirada oturmak evin zaruri ihtiyaç olduğu gerçeğini değiştirmez. Çünkü kirada oturmak sahip olunan bir evde oturmak gibi değildir." diyerek mortgage'a cevaz veriyor. Ev sahibi olmak isteyenlere katılım bankalarından yararlanmalarını öneren Karaman, "Katılım bankaları maliyet bakımından faizci bankaların sağladıkları imkâna yakın olanaklar sağlıyorsa, elbette ki onları bırakıp faizci bankaya gitmek caiz olmaz. Ama mevzuatı ve prensipleri gereği ya imkân sağlamıyor veya ihtiyaç sahibinin altından kalkamayacağı, onu zora sokacak şartlar ileri sürüyorlarsa diğer bankalara gitmenin yolu açılabilir. Fakat ihtiyaç ve zaruretin ötesinde, daha fazla kazanmak ve lüks yaşamak için asla faizli kredi alınamaz." görüşünde. Karaman, devletin, evsizlerin ev sahibi olmaları ve inşaat sektörünün hareketlenmesi amacıyla verdiği teşvik kredilerini de caiz kabul ediyor. Hamdi Döndüren ise "Ev, araba gibi bir ihtiyaç için faizsiz finans kurumlarından 'murabaha' ('kârlı satış) yoluyla kredi kullanılabilir. Bu mümkün olmazsa zaruret durumlarında devlet bankası tercih edilmelidir." ifadelerini kullanıyor.

Günümüzde ev almak isteyenler için geliştirilen bazı faizsiz uygulamalar da var. Bunlardan biri olan 'el birliği sistemi' ile taksitle, istenilen ev satın alınabiliyor. Bir şirketin organizasyon ücreti karşılığında gerçekleştirdiği bu sistem, imece usulüyle ev sahibi olma temeline dayanıyor. Altın günlerinden ilham alınarak geliştirilen organizasyonda, her ay bir kişi çekiliş sonucunda ev sahibi oluyor. Çekilişte evine erken sahip olanlar, diğer adaylara kira yardımında bulunuyor. Sistem arsa, işyeri gibi gayrimenkul almak isteyenlere de aynı imkânı sunuyor.

TEŞVİK VE İHTİYAÇ KREDİSİ: Devletin belli zaman dilimlerinde verdiği teşvik kredisi, İslâm âlimlerince çoğunlukla caiz kabul ediliyor. Hayrettin Karaman, "Devletin yatırımları teşvik etmek amacıyla verdiği krediler, uzun vadeli ve düşük faizli kredilerdir. Bu krediler için öngörülen faizler enflasyonun çok altında olduğu için 'reel faiz' kapsamı dışındadır. Yani görünüşte, kâğıt üstünde bir faiz var, fakat gerçekte faiz yoktur, hatta devletin verdiği ödünç sermayenin tamamının değil, bir kısmının geri ödenmesi, diğer kısmının ise girişimciye bağışlanması söz konusu." diyerek bu kredinin kullanılmasına cevaz veriyor.

Genellikle özel bankalardan temin edilen ihtiyaç kredileri ise uygun görülmüyor. Karaman, bunun ancak zaruret (insan yeterli beslenemez, giyinemez, tedavi olamaz, oturacak bir mesken sağlayamazsa) halinde alınabileceğini anlatıyor. Döndüren, ihtiyaç kredisi işlemlerinde, 'dosya parası' adı altında alınan paranın da fazlalık faizi niteliğinde olduğunu belirterek, uygun olmadığının altını çiziyor.

Fıkıhçılar cevaplıyor

Bazı finansal işlemlerin dinimize uygunluğunu İslâm fıkıhçılarına sorduk:

Bankada vadesiz para tutmanın sorumluluğu nedir?

Faizli bankada ticaret zorunluluğu dışında para bulundurmak, faiz sistemini destekleme ve güçlendirme anlamına geldiği için uygun değil. (Prof. Dr. Hamdi Döndüren)

Bankaların özel (bireysel) emeklilik uygulamalarının hükmü nedir?

Özel emeklilik uygulamalarının hayat sigortasından farkı yok. Esası parayı şahıstan alıp, faiz gelirine yönelik olarak değerlendirmek ve vatandaşa verdiğinin daha fazlasını geri vermektir. Az para verip çok para almanın adı faizdir; çok parayı kazanan da faiz yoluyla kazanmaktadır. Bu sebeple helâl değil. (Prof. Dr. Hayrettin Karaman)

Birikimlerimizi harama düşmeden nasıl değerlendirebiliriz?

Müslüman için helâl kazanç yolları; yapabilecek durumdaysa malını bizzat kendisinin işletmesi, değilse ticarî veya sınaî bir işletmeye ortak olması ya da bir yatırım aracına bağlamasıdır. Parayı yatırım aracı olan altın ve dövize bağlamak veya güven duyulan bir katılım bankasına vadeli olarak yatırmak da uygun. Eğer birikim miktar olarak yeterliyse ev, dükkân veya arsa gibi gayrimenkul satın alınarak da yatırım yapılabilir. (Prof. Dr. Hamza Aktan)

Hazine bonosu almak caiz mi?

Devlet, borç ve ihtiyaç içine düştüğünde başka çare bulamadığı zaman hazine bonosu, senedi, kâğıdı ve tahvili satar. Yani halktan, reel faizle borç alır. Devletin faizle borç alması da vatandaşın ona faizle borç vermesi de caiz değil. Bugün zengin-yoksul herkesten (özellikle vasıtalı vergi yoluyla) alınan vergiler, bu hazine kâğıtlarının faizine gidiyor. Böylece zengin (devlete ödünç verecek kadar parası olan) daha zengin olurken yoksul ise gittikçe daha da fakirleşiyor. (Prof. Dr. Hayrettin Karaman)

Devlet-özel banka arasında krediden yararlanma konusunda bir fark var mı?

Kredi kullanmak zaruretse devlet bankası tercih edilmeli. Çünkü ödenecek fazlalık (faiz) sonuçta hazineye intikal eder. Diğer işlemlerde ise katılım bankalarını tercih etmek daha doğru. (Prof. Dr. Hamdi Döndüren)

Kaynak: ZAMAN

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu