Dijitalleşmenin ortadan kaldırdığı mahremiyet

Sevde Öztürk, mahremiyetin nasıl yitirildiğini irdeliyor.

Sevde Öztürk / İnsicam Dergi

Dijitalleşme ve mahremiyet

Son yıllarda hakkında konuştuğunuz bir ürünün teknolojik aletlerinizde karşınıza reklam olarak çıktığına şahit oldunuz mu? Hatta aynı mekânda bulunduğunuz şahısların algoritmalar tarafından size arkadaşlık için “tanıyor olabilirsiniz” olarak sunulduğuna? Özellikle, sosyal medya ve akıllı cihazlar en özel alanlarımıza girdiğinden beri kişisel alanımız ve mahremiyetimiz tartışma konusu olmaya başladı. En başta kişiselimizi kendi isteklerimiz ve kontrolümüz doğrultusunda paylaştığımızı düşündüren dijital ağ, daha sonraları kişisel verilerin ticari, reklam ve kötü amaçlı kullanımına sebebiyet verdi. Bugün hayatlarımızın tamda ortasına yerleştirdiğimiz dijitalleşme ve yeni teknolojiler, özel hayatlarımızı doğrudan etkiler hale gelmiştir. Özellikle, internetin bireylerden toplanan dijital verilerle oluşturduğu büyük bir bilgi havuzu olması pek çok soru işaretini de beraberinde getirmektedir.

Ünlü filozof Byung Chul-Han, bu büyük veri havuzunu, kişinin kendisinin bile farkında olmadığı bilinç dışı bireysel ve toplumsal hareketlerini erişilebilir kılacak ve görünür hâle getirecek bir sistem olarak tanımlamaktadır. Gerçekten de bireyin beğenileri, seçimleri, aile ve arkadaşlık ilişkileri adeta bir dijital mecra havuzunda birikmektedir. Öyle ki yıllar önce paylaştığımız gönderiler, sosyal paylaşım siteleri tarafından hatırlatılınca gözlerimiz dolmaktadır. Bu hususta, Eirik Lokke,  özellikle cep telefonlarının büyük bir gözetim aracı olarak kullanıldığına dikkat çeker. Zira ne telefonsuz ne de internetsiz günlük hayatı sürdürmek pek de mümkün değildir. Ancak, bir yanda bu büyük veri havuzunda iz bırakan birey, diğer taraftan da gözetleniyordur.

Bu gözetim de mahremiyetin en temel iki özelliği olan görünmezlik ve bağımsızlık ilkelerini tehdit etmektedir. Biliyoruz ki bugünlerde mahremiyet ihlali üzerine açılan hukuk davaları giderek çoğalıyor. Ancak, ilginçtir ki, bu ihlal bireylerin artık pek de umurunda gibi gözükmüyor. Bu husus en başta pandemi döneminde en çok kullanılan mesajlaşma uygulaması WhatsApp’ın kişisel veriler kuralını değiştireceği açıklamasıyla gündeme geldi. Türkiye’de bir yığın insan Telegram, BİP gibi farklı uygulamalara geçse de WhatsApp mesajlaşma ağını kullanmaya devam etti. Hatta bu süreçte mikrofon uzatılan bireylerin pek çoğu kişisel verilerinin paylaşımından rahatsız olmayacağını bile dile getirdi. Tüm bunlar ya bireylerin gözle görülür çoğunluğunun artık kendinden ve özel alanından vazgeçtiğini ya da özel alanla olan ilişkilerinde kırılma yaşadığını gösteriyor.

Diğer taraftan, Paul Virilio, küreselleşmenin bireyleri, sürekli olarak kendilerini gözlemlemelerine ve diğerleriyle karşılaştırmalarına yönlendirdiğini vurgular. Bu vurgu ile aslında bireyin bir araç haline getirildiğine ve tüketim için kullanıldığına dikkat çekmeye çalışır. Günümüzde bunun en açık örneği bireylerin dijital bir evrende yeniden görünür olduğu sosyal medyaya dahil olmalarıyla gerçekleşir. Birey, bir yandan katıldığı bu dijital evrende kendisini yeniden mevcut kılarken diğer taraftan tüm dünya ile karşılaştırılacaktır. İnsanların odalarından bile çıkmadan son gelişmeleri takip ettiği, alışveriş yaptığı, oyun oynadığı, dil öğrendiği esnada tüm eğilimleri, beğenileri, korkuları, başarıları tıkladığı uygulamalarca kayıt altına alınmaktadır.

Bauman, gözetimin özellikle tüketim alanında gerçekleştiğini belirtmektedir. Bauman’a göre tüketim bireylere cazip gelmekte ve yeni gözetim araçları, bireyin her şeyini görüntülemekte iken bireyin kendisi ortadan yok olmaktadır. Birey kendi rızası ile buraya dahil olduğu için zaten kişi, mahremiyetini de işbirliği içinde paylaşmaktadır. Bu husus, akıllara fenomen ve influencerların içine düştüğü durumu getiriyor. Bildiğimiz gibi bu insanlar özel hayatlarını, kullandıkları kişisel bakım ürünlerini, çocuklarını, hayvanlarını veya önerdikleri fikirleri herkese açık, kişisel veya resmi platformlarda paylaşıyor. Hayatlarının her anını paylaşan ve bundan ticari gelir elde eden bu insanlar zamanla daha çok fark edilmek ve beğenilmek için sıra dışı hatta korkunç şeyler yapabiliyor. Diğer insanlar ve tüm sosyal platformlar bu insanları birebir gözetliyor. Çağdaş gözetimin en tipik örneği Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal paylaşım sitelerinde görülüyor. Bauman, bu mecraları bir nevi pazar yerine benzetiyor. Birey bir yandan bu platformlarda, izlendiği düşüncesine sahip olsa da bireyin; yalnız kalmama, fark edilme ve beğenilme hazzı ona dahil olma arzusunu galip geliyor. Öte yandan benzer arzular uğrunda, diğer bireyler ise ötekine benzemek veya farklı olmak için nihayetinde kendisine sunulanı tüketmeyi seçiyor.

Sosyal paylaşım sitelerinde bireyler, özel yaşamlarını tanıtmak ve pazarlamaktadır. Bu sırada tüketici piyasası ise bireyin arzularından faydalanarak mahremiyetini gözetmeksizin ondan faydalanmaktadır. Byung-Chul Han bu sistemi bir “Panoptikon” metaforuna benzetir. Panoptikon, merkezinde bir gözetleme kulesinin bulunduğu, etrafında halka şeklindeki binalardan oluşan bir nevi hapishane sistemidir. Bu hapishanenin en belirgin özelliği görülmeden gözetlemeye imkan sağlamasıdır. Bu sistemde denetim kişinin görünmeyen gözler tarafından gözetim altında tutulmasıdır. Benzetme, bireyin bilerek ve isteyerek kendisi hakkında her şeyi sunarak gözlenmeyi ve dolayısıyla da kontrol edilmeyi mümkün hale getirttiği teknolojik gözetime işaret etmektedir. Birey, sosyal mecraya dahil olarak kendi özel alanının kontrolünü gözetim sisteminin eline vermektedir. Daha da endişe verici olanı ise kişilerin kendi özel alanının dışında başkalarını izinsiz gözetlenmeye mecbur etmesidir. Zira çocuğunu, aile üyesini, çalışanlarını yahut öğrencilerini hiçbir izin gözetmeksizin paylaşan şahıslar gün geçtikçe çoğalmaktadır. Tüm bunlar sadece bireysel mahremiyet değil toplumsal mahremiyet sorununa da sebep olmaktadır. Sonuç olarak, büyük veri toplumunda, veriyi kullanırken mahremiyeti dikkate alma noktasında nasıl bir strateji üretilmesi gerektiği halen çözüme kavuşmayı beklemektedir. Dijitalleşme ve özel hayat arasındaki mahremiyet sınırlarının korunması ne kadar güç olsa da bireylerin potansiyel tehlikelere karşı uyanma vakti çoktan gelmiştir. Dahası hem devletler hem de kamuoyu bu hususta ciddi bir adım atmalıdır.

Kaynakça

Zygmunt Bauman&David Lyon, Akışkan Gözetim, Ayrıntı:2016, İstanbul.

Paul Virilio, Enformasyon Bombası, Metis:2003,  İstanbul.

Eirik Lokke, Mahremiyet: Dijital Toplumda Özel Hayat, KÜY:2020, İstanbul.

Byung Chul-han, Psikopolitika: Neo-liberalizm ve Yeni iktidar Teknikleri, Metis:2020, İstanbul.

Kültür Sanat Haberleri

Genç Birikim dergisinin Aralık 2024 sayısı çıktı
Vatanına dönerken yaşadıkları kadar ağır değildi yükü
“Made in Gaza: From Ground Zero” Savaş bölgesinde mahsur kalan film yapımcılarının sesi oluyor
Taksim Camii Filistin Kitap ve Kültür Günlerine ev sahipliği yapacak
Ümraniye Kitap Fuarı cumartesi günü başlıyor