Fatma Barbarosoğlu/Yeni Şafak
Sözlü, yazılı, dijital kültürü bir arada idrak etme üzerine
Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı’nın himayesinde 14-15 Şubat tarihleri arasında Rami Kütüphanesi’nde Türkiye Yayıncılık Zirvesi düzenlendi.
Açılış konuşmasını iletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun’un yaptığı sempozyumda dijital kültürün okuma kültürüne etkileri üzerine tebliğler sunuldu.
Dijitalleşme hakkındaki sempozyumun İstanbul’un en büyük kütüphanesinde yapılması çok önemli. Dijital kültürü, yazılı kültürden vazgeçmeden idrak edebilmemiz için daha çok kütüphaneye ihtiyacımız var. Mahalle ölçeğinde, semt ölçeğinde... Gönül ister ki belediyeler kütüphaneler üzerinden yarışsın. Hali hazırdaki yapılanma ile Fatih Belediye Başkanı Mehmet Ergün Turan kütüphane konusunda açık ara önde giden Belediye Başkanı olur diye düşünüyorum.
Dijital kültürün tehlikeleriyle başa çıkmak için zihin beden bütünlüğünü koruyacak mekanlara ihtiyacımız var. Kütüphane bu ihtiyaca cevap verecek mekanların başında geliyor.
Ne mutlu bize ki İstanbul’un bir ilçesinde, Türkiye’nin en büyük kütüphanesinde konuşurken aynı zamanda İSAM üzerine yapılmış Hep 33 Yaşında filmini de seyretmiş bulunuyoruz. Geçerken söylemiş olayım film hakkında henüz yazı yazmadım. Köşe yazısının dışında İSAM’a yakışır bir çalışma yapacağım inşallah.
Şehir dışından gelenler merakla Rami Kütüphanesi’ni görmeye giderken İstanbul’da yaşadığı halde Rami Kütüphanesi’ni henüz görmemiş akademisyenler, yazarlar ve sosyal bilimciler olduğunu biliyorum. Bendeniz iki yıl önce öykü üzerine konuşmak maksadıyla okuyucularımla, dostlarımla bir araya geldim Rami Kütüphanesi’nde. Değerli dostlarıma -okuyucular ile bir müddet sonra dost oluyoruz- önce Denizbank’ın Sesli Öyküler projesinde seslendirilmiş olan “Bahar Temizliği” adlı öykümü dinlettim. Böylece sözlü, yazılı ve dijital kültürü bir kütüphane ortamında birlikte deneyimlemiş olduk. Katılımcıların çoğu ilk defa başkalarıyla aynı ortamda bir hikâye dinleyecekti. Onlar dinledi, ben onların dinleyişlerini, dinlerken aldıkları zevki seyrettim. Dinleyiciler arasında şehir dışından gelen iki genç kız da vardı. Onların atmosferden edindiği tecrübe ve atmosferi alımlayış şekillerindeki heyecan halâ gözümün önünde.
Dijital kültür üzerine konuşurken muhakkak sözlü kültürü ve yazılı kültürü bir arada ele almak zorundayız. Evveli nasıl ahiri nasıl olacak sorusuna cevap bulmak için mukayese ederek düşünmek önemli.
Dijital kültürün avantajlarından istifade edip dezavantajlarından korunmak, bilginin kaynağı, bilginin içselleştirilmesi konularını tasvir ve tahlil etmek için sözlü kültür, yazılı kültür ve dijital kültürün özellikleri üzerinde duralım.
Hepsini ortak paydada bütünleyen “... yapmadan duramamak” cümlesinden yola çıkalım.
Barry Sanders 1994 yılında yayımladığı Öküz’ün A’sı kitabında üç kültürün insanını birbiri ile mukayese ederken “duramamak” fiili üzerinden bir ortak payda belirler.
Sözlü kültür insanı: Sohbet etmeden duramaz.
Yazılı kültür insanı: Okumadan duramaz
Dijital Kültür insanı: Seyretmeden duramaz.
1970’lerdeki insan davranışlarını köy, mahalle ölçeğinden değerlen-dirdiğiniz zaman sizi bekleyen sahne ayaküstü sohbetlerin varlığı olacaktır. Yaz mevsiminin mahsul telaşı ile geçmiş yorgun günlerinin akşamında gelinler, genç kızlar şevkle çeşme başına giderler. Çeşme başında birbiriyle konuşup gülüşürken adeta yorgunluklarını atmış olurlar. Taze bebekli anneler kırdan gelince onca yorgunluğuna rağmen, bebeğini sırtına sarar eline kirmanını alıp kapı önüne çıkar, komşu kadınlarla “iki çift lafın belini kırmak” için.
Şehir hayatında ev kadınları komşunun kapısını teklifsiz çalıp içeri adımını atarken tepsisinin içinde ya öğlen yemeği için hazırlanacak ayşekadın fasulye ya da bükülecek mantı veya börek vardır.
Sözlü kültürün insanı konuşmadan duramaz. Kapı önünde edilen sohbetler, yolculuk esnasında gerçekleşen tanışmalar, sokakta ayaküstü uzun uzun hâl hatır sormalar sözlü kültür insanı için içindekini dışarı çıkarması ve başka dünyalardan haberdar olması için bir vesiledir.
Sohbetin büyüten, bütünleştiren, büyüleyen, sağaltan bir özelliği vardır. Çünkü sohbet eden iki kişi birbirinin dünyasına temas eder. Güney Kore asıllı Alman filozof Chul Han temas ve anlatının insanları iyileştirdiğine dikkat çeker.
Şimdi üç kültürü yolculuk üzerinden tasvir edelim:
Bir otobüs yolculuğunda sözlü kültür insanı yanındaki ile diyaloğa girer: “Yolculuk nereye hemşehrim?”
Yazılı kültür insanı “İyi yolculuklar” diledikten sonra kitabının sayfalarına gömülür.
Dijital kültür insanı cep telefonu ile konuşarak koltuğuna yerleşir, saatlerce vidyo ve film izleyerek yolculuğunu tamamlar. Orada değil gibidir. Yaşının bir önemi yoktur, 60 yaşında da olabilir, 6 yaşında ya da 16 yaşında.
Bu tasviri niye yaptım?
Dijital kültürü anlamak için sosyolojik tasvire ve tahlile, felsefi tefekküre ihtiyacımız var. Tasvir olmadan tahlil edemeyiz.
Tahlil edebilmek için tasvirin ardından can alıcı soruları sormak zorundayız?
Dijital kültür; okuyan öznenin kimliğini, dünya tasavvurunu nasıl etkiliyor?
Dijital kültür yazarın kimliğini nasıl etkiliyor?
Dijital kültür okunan metin ile o metinin okunduğu mekânı nasıl etkiliyor?
Bu soruları kendimizden yola çıkarak cevaplarsak, kendimizi gözden geçirirsek ve “onlar” demekten vazgeçersek sağlıklı bir tahlile kavuşabiliriz.
Herkesin dilinde gizli bir “onlar” öznesi var. Yaşlılar için gençler “onlar”. Gençler için Facebook amcaları “onlar”. Bütün Türkiye için Z kuşağı “onlar”.
Okuma kültürünü “onlar” üzerinden değil, sen, ben, biz üzerinden okuyalım.
Siz de kendinizi gözden geçirin, kendinizi nerede konumlandırdığınıza dikkat kesilin. Siz neyi yapamadan duramıyorsunuz mesela?