Dezenformasyon nasıl üretilip yayılıyor?

Emine Çelik, sosyal medyanın bilgiye ulaşım kolaylığının bazen sorunun ta kendisini oluşturabileceğine dikkat çekiyor.

Dr. Emine Çelik / Düşünce Günlüğü

Yaralarımızı sararken elimize batan kıymık: Dezenformasyon

Yıkıcı bir deprem dalgası tüm Türkiye’yi derin bir yasa boğdu. Bir yandan tüm ülke yaşanılan felaketin büyüklüğü karşısında büyük bir şok geçirirken bir yandan da ulusal ve uluslararası bir yardım seferberliği başladı. Etkilenen şehirlere dair pek çok resim, video ve bilgi özellikle Facebook, Twitter, Instagram, TikTok gibi sosyal medya platformları başta olmak üzere görsel ve yazılı medyada da dolaşıma girdi. Bilgi havuzunun derinleşmesinin yanı sıra iletişimde yaşanılan aksaklıklar ise yanlış ve kasıtlı olarak yalan bilgilerin de yayılmasını tetikledi. Bu bağlamda da dezenformasyonun hızlı bir şekilde yayılım gösterdiğini söylemek mümkün. Doğal afet ve acil durumlarda; bilerek korkuyu yaymak, etkilenen bölgelerden yanlış bilgiler aktarmak ve hatta güvenlik sorunun olduğuna dair dezenformasyonun gerçekleştirilmesi, doğrudan ya da dolaylı bir şekilde tehlikenin boyutunu arttırabilmekte.

ASILSIZ HABERLER NEREDEN ÇIKTI?

Türkiye ve Suriye’de yaşanan depremin akabinde dezenformasyonda da temel bazı hususların olduğunu belirtmek gerekir. İlk olarak dünya genelinde yaşanılan diğer felaketlerin, Türkiye’de on ili etkileyen depremdeki görsellerle ilişkilendirilmesine dair yayılan yalan haberler geliyor: Londra merkezli CBKNEWS’in mavi tikli Twitter hesabı, Lübnan’ın başkenti Beyrut Limanı’nda 2020’de gerçekleşen patlamaya ait bir videoyu yayınlayarak, görüntünün Türkiye’deki nükleer bir santralden geldiğini iddia etmiş, görüntülerin doğru olmadığı ortaya çıkınca, görüntüleri kaldırmayarak dezenformasyonun yayılmasına katkıda bulunmuştur.

Bir başka çarpıcı örnek ise Hollandalı sismolog Frank Hoogerbeets’in deprem öncesinde Twitter üzerinden yapmış olduğu paylaşım. Söz konusu paylaşımda Lübnan ve Türkiye’yi kapsayan bölgede bir deprem gerçekleşeceğini iddia etmesinin akabinde toplumsal olarak büyük bir korku zeminin oluşmasını sağladı. Uzmanlar her ne kadar iddiaların gerçeği yansıtmadığını öne sürseler de Hollandalı sismoloğun takipçi sayısı 1 milyonu aşmakla birlikte bölgede yeniden depremlerin olacağına dair söylemleri, birçok insanın paniğe kapılmasına neden olmakta.

Depremden etkilenen illerde GSM şirketlerinden kaynaklanan iletişim sorununun yaşanması ve akabinde de Elon Musk’dan Starlink uydularını bölgeye göndermesini isteyen tweetlere cevaben Musk’ın, Türkiye’nin talebi ve izni doğrultusunda Starlink uydularını göndermeye hazır olduğunu ifade ettiği tweetle birlikte 13 Şubat tarihinde Kırıkkale üzerinde görüldüğü iddia edilen Starlink uydularına ilişkin haberler yeni bir dezenformasyon dalgasını başlattı.

Hatay’daki barajın patladığına dair dezenformasyon ise, depremin beşinci gününde yıkılan binalarda kurtarma çalışmalarının durmasına ve halkın panik içerisinde bölgeden kaçmasına neden oldu. Bölgede yer alan güvenlik güçlerinin barajın patladığına ilişkin haberin asılsız olduğuna dair yoğun çabası insanların sakinleşmesini ve görev yerlerine geri dönmelerini sağlasa da, panik anında terkedilen enkazların altında yardım bekleyen kaç vatandaşın hayatına mal olduğu bilinmeyen acı bir gerçek.

SIĞINMACILAR ÜZERİNDEN YAYILAN YALANLAR

Suriyeli sığınmacıların Türkiye’deki mevcut varlıkları üzerinden birçok dezenformasyon çalışmasının depremden önce de sıklıkla gündemde tutulması hepimizin malumu. Deprem sonrasında Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar üzerinden süregelen tartışmaları derinleştirmek isteyen Twitter ve Instagram’daki birçok sosyal medya hesabı, görsel ve yazılı medyanın yanı sıra bölgedeki provokatörler de Suriye’de depremden etkilenen insanların Türkiye sınırından girdiği ve hiçbir kontrolün yapılmadığına dair videoları ve yazılı materyalleri yaymaya başladılar. Söz konusu dezenformasyona ise Belçika Başbakanı De Croo’nun, depremin akabinde yeni bir mülteci dalgasının meydana geleceği, AB’nin bu dalgayı kaldıramayacağını belirterek, Suriyeli depremzedelerin Türkiye’de barındırılması ve sözde ekonomik desteğin verilebileceği şeklindeki açıklaması dolaylı olarak dezenformasyon dalgasına bir katkı olarak görülebilir.

Bölgede yapılan yardımlar ve sağlık sorunlarına ilişkin yayılan haberler de dezenformasyon kaynaklarını besleyen diğer sac ayakları. Bölgedeki belediyelerin çadır ve konteyner kentlerde önceliği ev sahiplerine verdiği, kolera başta olmak üzere birçok salgın hastalığın hızla yayıldığına dair söylemlerde mevcut.

Son olarak ise 6 Şubat’ta İspanya Savunma Bakanlığı’nın resmi Twitter hesabından askeri araçlarla bölgeye yardım intikal ettirdiği videoyu İspanyalı yetkililerin “keşif/ gözlem” kelimesi içeren bir ifadeyle tweet atması, güvenlik ekseni bağlamında büyük bir dezenformasyon aracı olarak kullanıldı. Milli Savunma Bakanlığı Twitter hesabından yaptığı açıklamada bu iddianın gerçeği yansıtmadığını duyurdu. İspanyalı yetkililer de yalnızca yardım amaçlı olarak Türkiye’de bulunduklarını, kullanılan ifadenin ise yanlış anlaşıldığını belirtti. Halihazırda da İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi konuyla ilgili bir açıklama yaparak, sosyal medyada yayılan görüntülerin gerçeği yansıtmadığını, İspanya’nın arama kurtarma ve yardım faaliyetleri gerçekleştirdiğine dair bilgiyi kamuoyuyla paylaştı.

PEKİ NASIL MÜCADELE EDECEĞİZ?

Günümüzde sosyal medya kullanıcılarının sayılarının 4.76 milyarı geçmesi ve bireylerin günde ortalama 1-2 saatini sosyal medya platformlarında geçirmeleri dezenformasyonu yaymak isteyen kurum ve kişilerin bu platformları etkin bir şekilde kullanmasına neden oluyor. Doğal afet ve insani krizler esnasında dezenformasyon toplumda bilgi kirliliğine, kaosa ve hatta çatışmaya neden olmakla birlikte ortaya çıkaracağı tehlikenin boyutu tahmin edilememekte. Dolayısıyla dezenformasyon kriz dönemlerinde büyük bir güvenlik sorunu olarak ifade ediliyor ve bununla mücadele büyük bir önem taşıyor.

Buradan hareketle de dezenformasyonla mücadelenin iki önemli sac ayağının olduğunu belirtmek gerekir: İlki yetkili kamu ve kurum kuruluşların yanı sıra bölgede aktif olarak yer alan STK’ların açıklamaları, ikincisi ise toplumda infiale neden olabilecek haberlerin yayılmasına engel olmak için bireysel inisiyatif alınması. Bu bağlamda da kamu kurum ve kuruluşlarında ve bölgedeki STK’lardaki yetkili kişiler tarafından dezenformasyona neden olan haber ve olaylarla ilgili entegreli bir şekilde enformasyonun icra edilmesi dezenformasyonun engellenmesinde önemli bir katalizör görevi ifa edecektir.

İlaveten, bireysel olarak da dezenformasyonun bir parçası olmadan önce yapılması gereken birkaç temel unsuru belirtmek gerekir. Öncelikle sosyal medyada bireylerin karşılarına çıkan haberleri paylaşmadan önce teyit etmeleri gerekmekte. Bununla ilgili Türkiye’de İletişim Başkanlığı başta olmak üzere yurtiçi ve yurt dışı kaynaklı bağımsız birçok bilgi/ haber teyit merkezleri bulunmakta. Bir diğer husus da sahte haberlerin yayılmasının engellenmesine katkıda bulunmak. Twitter, Facebook ve Instagram’da yer alan ve sahte olduğunun düşünüldüğü haberlerin ilgili platformlardaki sahte haber bildirim merkezine iletilmesi. Son olarak ise paylaşılan haberin gerçek bir kişi veya kuruma ait olup olmadığının kontrol edilmesi olarak ifade edilebilir.

Yorum Analiz Haberleri

Meğer ne büyük sapmaymış!
Kemalizmin şapka zulmünden dolayı bombalanan şehir: Rize
Allah'ın rahmeti olan aklımızı gerektiği gibi kullanalım
Magazinleşen Yenidoğan Çetesi ve unutulan bebekler
Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?