“Devrimin Bayrağı Liselerden mi Yükseliyor?”

Cengiz Alğan, “Bazı liselerde, bazı grupların yayımladığı bildiriler sol cenahta heyecan ve iştahla karşılanıyor.” diyor ve söz konusu bildirilerin şer cephesinin yorumlarının aksine toplumda kayda değer bir karşılık bulamayacağına dikkat çekiyor.

Devrimin Bayrağı Liselerden mi Yükseliyor?

Cengiz Alğan / Serbestiyet

Çoğuna sadece kalburüstü ailelerin çocuklarının girebildiği bazı liselerde, bazı grupların arka arkaya yayınlanan bildirileri sol cenahta heyecan ve iştahla karşılanıyor. Her gün yeni birkaç liseden gruplar yenilerini yayınladıkça, bu bildiriler sol gazetelerin manşetlerini süslüyor. T24 ve Diken gibi internet siteleri ve çeşitli sosyal medya ağları aracılığıyla da geniş kitlelere ulaştırılıyor. Halkevleri, TGB (ve onun lise örgütlenmesi TLB) gibi Kemalist örgütler de fırsat bu fırsat, hemen gençleri sokağa çağırıyorlar.

70’ini devirmiş yazarların, hocaların, 68 kuşağı devrimcilerinin etekleri zil çalıyor; bir heyecan, bir heyecan. Örneğin, askeri darbe günlerinde bile fırınlardaki, lokantalardaki hamamböcekleriyle kahramanca mücadelesinden vazgeçmemesiyle tanıdığımız, ‘araştırmacı gazeteci’ Uğur Dündar, Gülen Örgütü’nün Kemalist bülteni Sözcü’deki köşesinde, “Çanakkale 1915’in liselileri!..” başlıklı bir köşe ayırıyor bu konuya.

Yazıda (kendisinin de mezunu olduğu) Vefa Lisesi’nin, 1915’te Çanakkale Savaşı’na katılan bir öğretmeninin ve öğrencilerinin bir anısını aktarıyor. Bugün bildiriler yayınlayan lise öğrencilerini “cumhuriyeti ve çağdaşlığı kuşatan büyük tehlikenin farkında olan o bilinçli çocuklar” şeklinde sunarak, bilumum Kemalist soslarla bezedikten sonra da uyarıyor:

“Ey günümüzün gafilleri,
Şunu unutmayın!
Çanakkale gibi, o ruhun halâ yaşatıldığı liseler de geçilmez!
Çağdaşlığa, bilime ve aydınlığa sevdalı Mustafa Kemal'in askerleri, karanlık kumpaslara asla geçit vermez!..”

Bazı okullarda öğrencilerin sistem değişikliğine gidişe itirazını, Çanakkale Savaşı’nda ‘emperyalizme direniş’e benzeten fantastik bir yaklaşım. İnsan kendi zihninde oluşmuş imajları, yıllar içinde halden hale sokabiliyor tabii.

Çok sevip saydığım fakat son birkaç yıldır yazdıklarını hayretler içinde okuduğum Baskın (Oran) Hoca da “Farkında mısınız: Şu anda Türkiye demokrasi tarihinin en büyük olayını yaşıyoruz” başlığıyla köşesine taşımış. Baskın Hoca’ya göre liselerdeki bu ‘volkan patlaması’nı yaratan, “ot gibi yaşamayı, koyunlaştırılmayı reddeden” gençler “Abi-abla-anne-babalarının, hatta nine-dedelerinin namusunu kurtarıyorlar”.

Sol yayınlardan alıntı yapmaya ise gerek yok, bildiğiniz şeyler; devrim, bayrak, kızıl, şanlı, yıkacağız, asacağız, falan filan. Gençlerin bildirilerinde de bol bol gericiliğe, Ortaçağ karanlığına karşı aydınlığın meşalesi olmak temalı sloganik ezberler var (Kendimi bildim bileli aydınlanamadı gitti şu ‘Ortaçağ karanlığı’).

* * *

Aynı günlerde, internette önüme bir video düştü. Sokakta liseli gençlere “Sosyalist ne demek?” sorusu soruluyor. İşte bazı cevaplar:

- Bence bire bir toplumun, vatandaşın içinde olan kişi olabilir.
- Sosyal medya akımları yani.
- Bence sosyal medyada fazla şey olan, yani habire giren, çıkan…
- Sosyal insana denir. Asosyal olmayan.
- Aktivitelerde bulunan insanlara denir. Sosyal şeyler yapan.
- Sosyalist… benim gibiler. Yani böyle sürekli telefonla oynayanlar falan.

Bu cümleleri, videodaki gençlerin cahilliğini kanıtlamak veya aşağılamak için alıntılamadım, yanlış anlaşılmasın. Aksine, toplumsal bir gerçekliğe işaret etmek için aldım buraya. Sosyalizmin, devrimin filan toplumdaki karşılığı bu kadar. Yani yok denecek kadar az. Sadece gençler arasında değil, büyük kitleler açısından da böyle. Dünya çapında en popüler olduğu 1960-70’lerde bile, az sayıda üniversite gençliği ve bir aydın zümre dışında, bu akımlar bizde karşılık bulmadı. Çoktan demode olduğu 2000’li yıllarda ise hiç şansı yok. Geniş toplumda oranı neyse, liseliler arasında da o kadardır. Hadi onların gençlik heyecanına verip oranı biraz arttıralım: Toplumda sosyalizme meyleden nüfus oranı yüzde 0,03 ise, liseli gençler arasında da taş çatlasın 0,05’tir. Buradan da ne 2. Çanakkale Destanı çıkar, ne de “demokrasi tarihinin en büyük olayı”.

Zaten aklı başında kimsenin de liselerden yükselecek ‘devrim’ bayrağı peşinde koşması beklenmez. Ama işte amaç da bu değil zaten. ‘Darbe mekaniği’ni işler, ‘zinde kuvvetler’i de teyakkuzda tutmak lazım. Kılıçdaroğlu kan duasına çıkar, PKK saldırılarını sürdürür ve yalan aygıtını işletir. DAEŞ gelip arada bombalar patlatır, “bir kısım medya” buna rağmen “Türkiye DAEŞ’i destekliyor” zırvasını yaymaya devam eder.

Uluslararası aktörler her araçla sıkıştırmaya devam eder, Gülen Örgütü önlerine bürokrasideki halılarını serer. İrili ufaklı diğer muhalif siyasi parti ve STK’lar, üniversiteler ve yerli-yabancı medya da PR’ını yürütür. E, herkes orada da bir tek liselinin mi başı kel? Üstelik kondisyonu en yüksek yaş grubuyken.

Mayıs’ta dedik, yetişmedi ama Amerikalı savcı da bir omuz verirse Eylül-Ekim gibi, “Our boys will do it!”. Ama sonbaharda çünkü şimdi okullar tatil, plajlara akıyoruz. Tohumu attık, tuttu. Şimdi yeşermesini bekleyeceğiz.

Not:

Konuya sadece “Çoluk çocuğu kandırıyorlar” diye yaklaşanlar yanılır. ‘Liseliler’ denilen grup, sonuçta 12 yıllık bir tornadan geçip ‘üniversiteli’ oluyor. Liseden sonra, araya giren üç aylık yaz tatilinde birdenbire büyüyüp ‘tutuklanabilir yetişkin’ statüsüne geçmiyorlar.

Akılları fikirleri var. Adı geçen liselerdeki mezun dernekleri ve/veya vakıfların, üzerlerindeki ‘dükalık’ etkisini göz ardı etmemek ve ‘asıl’ sorunlarına kulak vermekte fayda var. Belki de eğitimle ilgili, gerçek sıkıntılarının hep arka planda kalmasından da şikâyetçidirler.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!