Devrimi Çürüten İran İçin Ağlayacak Müslüman Olur mu?

Kemal Öztürk, Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan son iki yazısında devrimden bu yana İran’ın geçirdiği dönüşümleri analiz etmiş.

HAKSÖZ-HABER

Dünkü yazısına gelen tepkiler üzerine bugünkü yazısını da İran değerlendirmesine ayıran Kemal Öztürk, özünden kopan ve İslam coğrafyasındaki emperyal ve mezhepçi politikalarıyla Müslüman halklar arasında giderek daha fazla tiksinti uyandıran devrimin trajik hikayesini gözler önüne sermiş.

“İran halkının uğruna öldüğü devrim neden yozlaştı, çürüdü ve halkı mutlu eden bir hayal olmaktan çıktı? Sistem neden tıkandı?” sorularını soran Kemal Öztürk, İran muhiplerinin “Ne rüşveti, yolsuzluğu, ekonomik krizi, çarpık düzeni, ne halkın fakirliğini, kurumların yozlaşmasını konuşalım, ne de eleştirelim! Zira Siyonist İsrail ve emperyalist ABD İran’a saldırıyor!” savunmasının yersizliğinin altını çizerek mızrağın artık çuvala sığmadığını ortaya koymuş.

Kemal Öztürk’ün Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı dün ve bugünkü (7-8 Ağustos 2018) yazısını birleştirerek aşağıda ilginize sunuyoruz:

İran’ın Göz Yaşları (07 Ağustos 2018 – Yeni Şafak)

İranlı asi şarkıcı Mohsen Namjoo’nun iki aydır neredeyse tüm şarkılarını ezberledim. Özellikle Hafız ve Mevlana şiirlerinden bestelenenleri.

Önceki gün Açık Hava Tiyatrosu’ndaki konserini kaçırmadım tabii.

İran’dan, yurt dışından ve Türkiye’den hayranları doldurmuştu konseri. En hareketli parçalarından birinden sonra şöyle dedi:

“Kusura bakmayın İran’dan gelen dostlarıma Farsça birkaç şey söyleyeceğim:

Biliyorum, İran’da durum çok kötü. Bunun için çok üzülüyorum. Buna rağmen beni dinlemeye geldiniz. Bu parçam sizin için.”

‘GÜZEL KADIN İRAN’IN GÖZYAŞLARI

Sözlerini anlamasak da çok hüzünlü bir parça söylemeye başladı. Sonra şarkının tam ortasında kendini tutamadı, sarsıla sarsıla ağladı. Onunla birlikte İranlı birçok insan ağlamaya başladılar. Ülkelerine ağlıyorlardı.

Herkesi ağlatan şarkı, Şah yüzünden sürgünde yaşayan Azeri Türkü Rıza Berahani’nin, vatan özlemini anlattığı, ‘İran Hanım Ziba’ (Güzel Kadın İran) şiirinden bestelenmiş:

“Gebermenin ne olduğunu bilmiyorsun ki, geberiyorum

ama sen ey güzel kadın bilemezsin ki

Şimdi her şeyim senin olsun, gerçi burada da, orada da bir evim yoktur

Başım yok ki leğen getiresin de başımı sana armağan edeyim

Seninleyim ey güzel güzel kadın İran…

Sensiz dilenciyim, dünya sokağının dilencisi.”

Namjoo İran’a giremiyor. İdam cezası almış. Ancak ülkesine duyduğu hasret ve sevgi her halinden belli.

Şimdi hangi İranlıyla konuşsam ülkesi için acı çektiğini yüzünden okuyabiliyorum. Korkuyorlar, endişeliler, dertliler ve çaresiziler...

Türkiye’de İran’ı yakından takip eden iki merkez var. Biri, Anadolu Ajansı (AA) Farsça Editörlüğü, diğeri İran Araştırmaları Merkezi (İRAM).

Bu iki yerin analiz ve haberlerini yakından takip ediyorum.

AA’dan Oğuz Akkar ve İRAM’dan Mehmet Koç, uzun yıllar İran’da kalmış, üniversite bitirmiş ve o günden beri İran’daki tüm gelişmeleri soğukkanlı bir biçimde analiz eden iki değerli gözlemci.

İran’da durumun gittikçe kötüleştiğini ve akacak şeyin sadece gözyaşı olmayacağını kaygıyla dile getiriyorlar.

ASIL SORUN ABD YAPTIRIMLARI DEĞİL

Dün, ABD yaptırımlarının birinci kısmı başladı. Petrol alımı kısıtlanacak, yurt dışında banka hesapları açılamayacak, uçak yedek parçası satılamayacak…

Birçok detayı olan bu yaptırımları tek taraflı ABD uygulayacak. Ancak ABD, İran’la bu yaptırımları delecek tüm yabancı şirketleri kara listeye alacağını da açıkladı. Halk Bankası’na yaptıkları baskıyı uygulayacaklar yani.

İran’ın en büyük müttefiki Rusya kısmen bu yaptırımlara uyacağını gösterdi. Dünyanın en büyük Rus demir çelik şirketi MMK, büyük enerji şirketleri Lukoil ve Gazprom İran’la ticareti durdurdular şimdiden.

İngiltere ve AB ise İran’la ticaret yapan şirketlerini koruyacağını açıkladı. Bakalım dünyadaki diğer önemli şirketler ne kadar uyacak bu yaptırımlara.

Kasım ayında ABD yaptırımlarının ikinci kısmı başlayacak. O yaptırımlar İran’ı tam olarak felç edecek boyutta derin ve yaygın.

Lakin asıl sorunun bu yaptırımlar olmadığını bilmemiz gerekir. İran’ın asıl ağlanacak hali, kendi içindeki sistemin çürümesinden, yozlaşmasından ve tıkanmasından geliyor.

KURUMLAR YOZLAŞTI, YOLSUZLUK ARTTI VE SİSTEM TIKANDI

İran’da yapılan araştırmalarda halkın birinci derece sorunu, yolsuzluklar olarak çıkıyor. Ekonomideki kötü yönetim, sistemi tıkayan çok başlılık ve özgürlükler onu takip ediyor.

Olağanüstü yetkilere sahip Hamaney ve onun etrafında örülmüş Devrim Muhafızları Ordusu, yargı ve medya ülkenin asıl sahibi olarak kendilerini görüyor. Hiçbir eleştiriye ve değişime müsamaha yok.

Seçildiği günün hemen ertesinde Ruhani, “Ülke ekonomisinin % 60’ını ben kontrol etmiyorum. Nasıl düzelteyim?” diyerek itiraz etmişti ama nafile. Ekonominin % 60’ını Hamaney ve etrafındaki dar halka kontrol ediyor.

Denetlemeyi de (yargı) kontrol ettiği için bu ekip, hesap soran da yok. Yolsuzluk ve rüşvete bulaşmayan kimse kalmamış devlette neredeyse. Zaten sistemin kilit noktalarındaki önemli isimlerin çoğu akraba.

Ne acıdır ki sadece onlar değil, Cumhurbaşkanları Ruhani ve Ahmedinejad da yolsuzluk dosyalarına adı karışmış isimler.

Mehmet Koç güzel bir tespit yapıyor.

“Kırk yıldır kapalı rejimle yönetilen, yetkilerin tek merkezde toplandığı, şeffaflık ve denetimden uzak bir ülkede, yozlaşmamış kurum ve kişi neredeyse kalmadı”.

Devrimi koruyan muhafızlar da, anayasayı koruyan din adamları da, adaleti sağlayacak olan yargı mensupları da bu çürümüş yapının bir parçası haline gelmişler.

Dün bu yazıyı yazdığımız sırada, Merkez Bankası dövizden sorumlu başkan yardımcısı tutuklandı. 30 milyar Dolarlık yolsuzluk iddiası var.

İRAN REFORM YAPMAZSA İÇ SAVAŞA SÜRÜKLENİR

Ruhani sistem eleştirisi yaparken şunu söylemişti önceki yıl: “Yetkilerin bu kadar tek elde toplanması yanlış. Bu kadar yetkiyi (fakirliği ile meşhur) Ebuzer’e ve Selman-ı Farisi’ye verseniz onlar bile yoldan çıkar.” Kendi kardeşi de dahil çoğu gerçekten yoldan çıktı.

İran halkı Meydani Azadi’de (Özgürlük Meydanı) Şah’ın yozlaşmış dikta rejimine karşı başkaldırdığı günden bu güne 40 yıl geçti. Şimdi yine sokaklara çıkıyor. Bu sefer uğruna can verdikleri ve göz yaşı döktükleri devrimi eleştirmek için.

Konserde hemen önümde göz yaşı döken İranlıların hali içimi burktu. Lakin İslam dünyasında yakmadıkları can kalmayan, 4 ülkeyi işgale kalkan ve yüzbinlerce insanın ölümüne neden olan İran devleti için ağlayacak başka Müslüman çıkar mı emin değilim.

***

Devrimin Ve Hayalin Yozlaşması (08 Ağustos 2018 – Yeni Şafak)

Devrim üzerinden on yıl geçmişti. 1989 yılında, henüz 20 yaşında gazeteciliğe yeni ısınmaya başlamış, romantik bir devrimci ve iflah olmaz bir muhaliftim.

Tahran sokaklarında ayaklarım yere basmadan dolaşıyordum adeta.

İmam’ın ölümünün kırkı anılıyordu. Milyonlar sel gibi İmam’ın türbesinin olduğu Beheşti Zehra’ya akıyordu.

Ağlıyorlardı. Başlarına vurup, sine dövüp, mersiye okuyup, 20. Yüzyıl’ın son halk devrimcisinin yasını tutuyorlardı. Siyah giymiş karalar bağlamıştı hepsi.

BALDIRI ÇIPLAKLARIN DEVRİMİ

Devrim hepimizi heyecanlandırmıştı o zaman. ‘Baldırı çıplakların’ inkılabıydı. Şah’ın dikta ve yozlaşmış rejimine, emperyalizme, komünizme, kapitalizme ve Siyonizm’e meydan okumuşlardı. O yüzden solcular, sağcılar, İslamcılar herkes destek veriyordu devrime.

Çok can vermiş, on yıl Irak’la savaşmış, her türlü suikast, terör, saldırıya uğramış ama yıkılmamışlardı. Devrim başarılı olmuştu.

Dünyanın her yerinden insan gidiyordu Tahran’a. Türkiye’den gidenlerin muhakkak uğradığı İran Radyosu Türkçe servisindeki Selahattin Eş’e uğramıştım ben de.

Aradan neredeyse 30 yıl geçti. Yazıyı yazarken Selahattin Eş’i aradım. Türkiye’de, İran’ı içeriden en iyi bilen isimdir.

Devrimin romantik ve duygusal havasını ikimiz de üzerimizden atmış. Acı gerçeklerle yüzleşmiş, hayal kırıklıkları yaşamış, büyük bir rüyanın sonunu izliyorduk.

Selahattin Eş’in haricinde, İran’da son dönem dinsel yozlaşma alanında doktora çalışması yapan ve Anadolu Ajansı Farsça bölümünde çalışan Ümit Shamizikhelejan ile de görüştüm.

ABD SALDIRIRKEN, İRAN REJİMİ ELEŞTİRİLMEZ!

Cevabını aradığım soru şuydu:

İran halkının uğruna öldüğü devrim neden yozlaştı, çürüdü ve halkı mutlu eden bir hayal olmaktan çıktı? Sistem neden tıkandı?

Dünkü yazıma gelen tepkilerden anladığım, İran’ı koşulsuz seven insanların önemli bir kısmı şöyle düşünüyor:

“Emperyalist ABD İran’a ambargo başlattı, sen İran rejimini eleştiriyorsun. Yaptığın İran’a düşmanlık”.

Aslında şu anda İran’da tıkanmış müesses nizamın sahipleri de tam olarak bunu diyor. Ne rüşveti, yolsuzluğu, ekonomik krizi, çarpık düzeni, ne halkın fakirliğini, kurumların yozlaşmasını konuşalım, ne de eleştirelim! Zira Siyonist İsrail ve emperyalist ABD İran’a saldırıyor!

Ancak herkes kısa süre önce aynı İran’ın Obama ile yaptığı anlaşmaları ve ABD ile balayı yaşamasını unutuyor nedense. ABD o zaman da emperyalistti ve İran’da o zaman da sistem çökmüş ve yozlaşma ayyuka çıkmıştı.

İran’ın göz yaşlarının asıl sebebi kendi içindedir dememin sebebi budur.

DEVRİMİN YOZLAŞMASININ ÜÇ NEDENİ

Şimdi cevabını aradığım şey, herkesi heyecanlandıran devrimin neden yozlaştığıdır. Ben üç sebebe bağlıyorum:

1. Kutsallık sorunu

Devrimin lideri Rehber İmam, kutsal bir yere oturtuldu. Mehdi yer yüzüne gelene kadar “Kaimi Makam-ı İmam Mehdi”, yani Mehdi adına sistemi yönetecek kişi oldu.

Bu kuralı anayasaya koydular. O kadar büyük bir güç verdiler ki Rehber’e, anayasanın ve yasaların üstünde, hesap vermeyen, denetlenmeyen, her dediği kanun hükmünde olan bir otorite konumuna geldi.

Bu yüzden de kimse eleştiremedi, sorgulamadı, yaptığı hiçbir şey denetlenmedi. Hamaney şimdi bu yetkiyi kullanıyor. Yargı başkanından, ordu komutanın atanmasına, kanun yapımından ekonomi yönetimine kadar, hepsini Rehber Hamaney kontrol ediyor. Ama hesap vermiyor, denetlenmiyor ve eleştirilemiyor.

Bir kişiye, kuruma, sisteme, yapıya, organizasyona kutsallık/masumiyet atfetmek ve koşulsuz itaat etmek, yozlaşmanın ve çürümenin başlangıcıdır. Çünkü kutsal olan şeyi mahkemeler denetleyemez.

2. Denetim yok, liyakat eksik, sistem tıkalı

Selahattin Eş’in deneyimlerine göre, İran’da, Irak’la savaştığı on yıl boyunca ülkede yolsuzluk, rüşvet ya da yozlaşma neredeyse yok gibiydi. 1988’de savaşın bitmesiyle, devrimin yöneticileri kendi kişisel ikballeri için çalışmaya başladılar. O zaman rüşvet, iltimas, yolsuzluk arttı ve yaygınlaştı.

Bunu denetleyecek ve yönetecek mekanizmalar kurulamadı, kurulanlar işlemedi. Sistem öylesine bozuldu ve yozlaştı ki, rüşvet yemeyen, kirli pazarlıklara girmeyen hiç kimse devlette yer alamadı neredeyse. Akrabalık ve dar ideolojik anlayış devlette görev almak için en önemli kriter oldu.

Örneğin Laricani kardeşler yargı, yasama ve bürokrasinin en önemli noktalarında göreve getirildi ve Rehber’in sözünden çıkmaz oldular.

Bir ülkede liyakat ve ehliyet sahibi olmayanlar kritik görevlere getirilmişse, orada yozlaşma, çürüme ve tıkanma kaçınılmazdır.

3. Güç zehirlenmesi, yayılmacı politikalar ve mezhepçi anlayış

İran devrim ihracı ya da dini tebliğ yapıyorum diyerek Ortadoğu’da dört ülkede savaş çıkardı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Yunusi, “Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’in başkentleri artık devrimin cengaver çocuklarının kontrolündedir” diyerek İran’ın yayılmacı politikasının ve güç zehirlenmesinin en çarpıcı açıklamasını yaptı.

İran, Şii mezhebini yayılmacı politikalarına araç olarak kullandı ve bu nedenle neredeyse tüm Sünni dünyasıyla kavgalı hale geldi.

ABD’YE KARŞI İRAN’IN YANINDA OLALIM AMA

Benim kanaatin devrim bu nedenlerle yozlaştı ve artık insanları mutlu edecek bir hayal olmaktan çıktı. Sadece bu kadarla kalmadı, din öylesine sömürü aracı yapıldı ki, ağzından Allah lafzını düşürmeyen, alnı secdeye değen ve devrimi kutsayan ama aynı zamanda yolsuzluğa, rüşvete ve kirli işlere bulaşmış yöneticiler yüzünden bir de insanlar dinden soğudu.

İran’ın ve devrimin temel sorunlar budur bana göre. Tüm bunların üzerine Trump yönetiminin uyguladığı ambargolar geldi. Elbette ABD’nin yaptırımları karşısında İran’ın yanında olmalı herkes.

Ancak yozlaşmanın nedenlerini tespit etmek ve bozuk sistemle mücadele etmek de hayati bir meseledir İran halkı için. Tabii bizdeki koşulsuz İran hayranları böyle düşünmüyor.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!