Devrime karşı devrim

Serdar Demirel

Aradan iki yıl geçmesine rağmen Arap Baharı’yla halkın iradesinin sandığa yansıdığı ülkelerde henüz tam istikrar sağlanabilmiş değil. Halk sandığa gidip hür iradesini kullandı kullanmasına ama, su uyusa da düşman uyumuyor işte...

Sol, ulusalcı ve İslâmî câmianın kimi kesimleri vesayet sistemlerinin art arda ve kısa sürede yıkılmasına bakarak Arap Baharı’nın Batı’nın kurduğu bir tuzak olduğunu iddia etmişlerdi. Son gelişmelerden sonra, bunlar komplo teorilerini geri çekerler mi? Ben sanmıyorum doğrusu.

Batı, Arap Baharı başladığında önce nasıl tavır alması gerektiğini bilememiş, ne yapacağı hususunda tereddüt göstermişti. Bunun birçok delili var. Sarkozy Tunus’ta ayaklanmalar patlak verdiğinde Bin Ali’yi korumak için polis güçleri göndermeyi teklif etmişti. Hem Fransa hem İtalya diktatörlerle güçlü ticarî anlaşmalar yapmaya devam etmişlerdi.

Ancak sokağın vesayet rejiminin bir iki adım geri çekilmesiyle öfkesinin yatışmayacağı anlaşılınca, Batı, sokağa çıkan halklardan yana gözükmeye karar verdi. Hedef, halk ayaklanmasının karşısında yer almaktansa yanında durmak, kimi yerlerde yanında duruyor gibi gözükmek ve böylece yükselen isyan dalgasına nüfuz edebilmekti.

Bu anlaşılır bir durumdu. Büyük güçler mâni olamayacakları olaylar kaşısında esnek davranmayı bilirler. ‘Geçmişi unutalım, geleceğe bakalım’ taktiğine geçerler. Asıl istedikleri zaman kazanmaktır.

Malum, halk sandıkta tercihini İslâmcılardan yana kullandı. Batı İslâmcı olmayan ama iktidar düşleyen devrimcileri, eski rejim kalıntılarını ve Mısır’da buna ilave olarak gayrimüslim tebayı “devrimi tamamlamak” adına sokağa dökmeye başladı. Seküler güçleri birbirine kenetlemek üzere birçok oyunlar tertip etmeye başladılar. Tunus’ta muhalif liderin bir süikaste kurban gitmesi böylesi bir ortamda oldu.

Bunu görmek zor değil elbette. AA muhabirine açıklama yapan Tunus Halk Cephesi Sözcüsü ve Tunus İşçi Partisi Genel Başkanı Hamma el-Hammami, gelişmeler üzerine yaptığı değerlendirmede; “Bazı iç ve dış güçler devrimin başarısız olmasını istiyor. Biz Halk Cephesi olarak, Fransa’nın veya ABD’nin ya da herhangi bir Arap ülkesinin Tunus’un içişlerine müdahale etmesine karşıyız” diyerek oynanan oyunun farkında olduklarını deklare etmiştir.

İslâmcıların kurduğu hükümetler başarıya ulaşmasın diye “devrime karşı devrim” tertip ediliyor açıkçası. Halka, istediğiniz devrimse onu da biz size veririz diyorlar. Yeter ki İslâmcılar iktidara gelmesin...

İslâmcıları Batı istemediği gibi zengin kimi körfez ülkeleri ve Arap diktatörleri de istememekte. İslâmcılar başarılı olmasınlar diye karşıt devrimcilere büyük paralar akıtıyorlar. Bunların derdi kendi iktidarları. Batı’nın ise daha büyük:

Halkın iradesini yansıtan hükümetler İsrail’i yalnızlığa mahkum etmekteler. İsrail’in güvenliği ise, Batı için bir kırmızı çizgidir. Yine halkın iradesini yansıtan hükümetler bölgenin zenginliklerinin Batı’ya peşkeş çekilmesine karşıdırlar, bu da Batı’nın bölgedeki çıkarlarını tehdit etmektedir.

Ve asıl korktukları şey; İslâmî meyilli hükümetlerin iradelerinin birleşmesi ve dünya düzenine alternatif bir sosyo-politik, sosyo-ekonomik yapılanma sunma kabiliyeti göstermeleridir. Bir ihtimal dahi olsa bunu kabullenemezler.

Tunus ve Mısır bunun sinyallerini verdi çünkü. Onlar bu adımların ileride hızlanarak farklı bir yapılanmaya gitmenin önünü açacağını iyi biliyorlar.

Batı’nın örgütlediği karşı devrim ise, kitlesel gücünü, liberal ve eski rejim kalıntılarından alıyor. Bunlar olmasa, Batı’nın yapabileceği bir şey yok aslında. Halkın iradesini temsil eden güçlerin bu oyunu bozabilmesi için hikmetle davranması ve sadece halka güvenmesi gerekmektedir.

YENİ AKİT