PKK bu kez de Viranşehir'de kan döktü. Adliye lojmanlarına yapılan saldırıda, 26 yaşındaki bekçi İbrahim Kete ile 11 yaşındaki Ahmet Oktay Günak hayatını kaybetti.
Ahmet Oktay'ın acılı anne ve babasının sözleri yürekleri dağlıyor. “Lojmanda bulunan aç bir kedi yavrusuna sütlü ekmek götürürken patlama oldu, bir daha eve gelemedi” diyor Oktay'ın babası. Annesi ise, “Oğlum cennetlik, onlar kendilerini düşünsün. Gönülleri hoş olmasın. Ateş burama düştü. Ben şehit annesiyim. Vatan sağ olsun” diye ağıtlar yakıyor.
Her Salı olduğu gibi yarın yine TBMM Genel Kurulu açılacak. Viranşehir saldırısı gündeme gelirse, HDP yarım ağız üzüntülerini ifade edecek. Tahmin etmek güç değil, “şiddetin şiddeti doğurduğunu” iddia edecek, Oktay'ın devlet şiddeti yüzünden öldüğü imasını yapacak, PKK'ya yine toz kondurmayacak.
Yasin, Fırat, Elif, Bilal, Taha, Emin ve daha niceleri… PKK, kanlı tarihi boyunca çocuk kıyımı yaptı. HDP'liler ise, hiç yüzleri kızarmadan, en küçük bir vicdan azabı hissetmeden, çocuk ölümlerini seri katil soğukkanlılığıyla izlediler ve izliyorlar.
Peki bunu nasıl yapıyorlar? PKK acımasızca çocukları, kadınları katlederken, kör bir şiddetle Kürtlere kıyarken, hatta kendi mensubu teröristlere dahi işkence yaparken, HDP nasıl oluyor da bu kadar tepkisiz kalabiliyor? Tepkisiz kalmayı bırakın, HDP'liler, nasıl oluyor da kürsülere çıkıp çocuk haklarından, kadın haklarından, barıştan söz edebiliyorlar? PKK, var olduğu her ortamda faşizmi yaşatırken, nasıl oluyor da faşizmden en çok HDP'liler şikayet edebiliyor, göz yaşları içinde nasıl oluyor da duygusal konuşmalar yapabiliyorlar?
Kuyudan çıkarılan bir köpek için merhamet nutukları atanlar, kedi beslemek için bahçeye çıkarken öldürülen bir insan, bir çocuk için nasıl böyle taş kalpli kesilebiliyorlar?
Vahşeti, zulmü, şiddeti, çocuk ve kadın kıyımını bu kadar kolay meşrulaştırabilmek, olsa olsa yapay, sapkın bir dine inanmakla olur; PKK ve HDP'nin de dahil olduğu sol, büyük oranda işte tam da böyle bir dine, Marksizm'e inanıyorlar. Yapay, sapkın bir din de olsa, “inanmanın”, “bağlanmanın”, “itaatin” “aklı ve vicdanı yalancı peygambere teslim etmenin” konforunu doyasıya yaşıyorlar.
“Devrimci Şiddet” kavramıyla ilgili epeyce bir literatür oluşmuş durumda. Ancak mesele o kadar derin değil. Başta Marks ve Lenin olmak üzere sosyalizmin fikir babaları, ya da “yalancı peygamberler”, devrimin ancak “zor kullanarak” gerçekleşebileceğini savunuyorlar. “Devletin özü şiddettir” diyen “yalancı peygamberler”, mülkiyetin ve burjuvazinin bizatihi şiddetle var olduğunu, eski düzenin sadece şiddetle yıkılabileceğini, proleterya devriminin ancak barikat, kamulaştırma, silahlı eylem, bombalama, suikast, gerilla mücadelesiyle mümkün olabileceğini savunuyorlar.
Yani hem HDP hem de sol, çocuklara ya da kadınlara da yönelik olsa, PKK şiddetinin “devrimci şiddet” olduğuna, “devrimi gerçekleştirmek ve barışı getirmek için” uygulanan şiddetin de hiç tartışmasız “meşru” olduğuna “sarsılmaz bir imanla” inanıyorlar ve “iman etmenin” konforuyla en küçük bir vicdan sızısı hissetmiyorlar.
Bizim “terör” dediğimize, onlar “ibadet” nazarıyla bakıyorlar.
Bu yönleriyle de DAEŞ ya da FETÖ'den en küçük bir farkları yok. DAEŞ, İslam'a uzaktan yakından benzerliği olmayan, kendi icadı bir dine iman ederek vicdansızca kan döküyor. Cinayetlerini kendi sapık dini içinde “ibadet aşkıyla” işliyor.
Fetullah Gülen, aynı şekilde, kendi icadı bir din ile, tam inanmışlık, iman etmişlikle kan dökmek dahil her pisliği meşrulaştırıyor. Haramların dahi ibadet olduğunu, işleyeni Cennet'e taşıyacağını iddia ediyor.
HDP/PKK'ın iman ettiği Marksizm/Sosyalizm de bir yandan “din halkın afyonudur” derken, bir yandan da her yönüyle yapay bir din olan ideolojilerinde Cennet'in yerine Devrim'i koyarak cinayeti “ibadet” gibi ele alıyor.
Karşımızda sadece terör örgütleri yok; karşımızda, yapay ve sapık dinlerin sahte peygamberlerinin adeta haşhaşla uyuşturdukları, kesin inançlı yobazlar var.
Marks, Lenin, Engels ve Stalin gibi yalancı peygamberlerin “ devrimci şiddeti” 20. Yüzyıl'da arkasında milyonlarca masumun cansız bedenini bıraktı. Devrimci şiddetin başarı sağladığı, yani devrimi getirdiği tek bir örnek de yok.
Burjuvaziyi devirmek için yola çıkanlar artık ABD bayrağının altında gölgeleniyorlar.
Devrimci şiddet bu sefer de 11 yaşındaki Ahmet Oktay'ı annesinden kopardı. Acılı annenin dediği gibi, Oktay şüphesiz cennetlik. Ahmet Oktay'ın annesi gibi nice annenin gözyaşları devriminizi yani sahte cennetinizi çoktan eritti. Geriye kalan şiddetiniz de, er ya da geç sahte ilahınız olan burjuvaziye iade edilecek. Allah büyük.
Yeni Şafak