Devrim ve slogan

SERDAR BÜLENT YILMAZ

Özgün Duruş Gazetesi geçen hafta “Es-savra hatta en-nasr” manşetiyle çıktı. Bu, Mısırda başkaldıran eylemcilerin attığı slogandı. Anlamı, Zafere Kadar Devrim!

Mısırlıların bir sloganı daha var; “Ekmek, özgürlük, şeref.”

Mesaj açık. Sömürüden ve köleleştirmeden kurtulup şereflerini korumak istiyorlar.  Çünkü, haysiyetli bir yaşam ancak özgürlük ve ekmekle mümkün.

Her devrim sürecinde yaklaşık olarak bu tür sloganlar atılır. Bu kolektif bir şuurun ifadesidir.

Fransız devriminin sloganı Liberté, égalité, fraternité; "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik idi.

İran devriminin en bilinen sloganı ise, İstiklâl, Azadi, Cumhuri İslami; “Bağımsızlık, Özgürlük, İslam Cumhuriyeti”.

Her devrim sloganlarla yürür. Halklar sloganlarla coşar. Ama ya sonra?

Devrim olur, meydanların kanı temizlenir, halk adına devrimi sahiplenenler o büyülü koltuğa oturup iktidar asasını ellerine aldıklarında ilk iş tasfiyeye başlanır. Buna genellikle darağaçları da eşlik eder.

İlk kertede, devrim için kanlarını feda eden halklar tasfiye olur. Yönetici elitler farklı formlarda özgürlükleri kısıtlamaya devam ederler. Devrim sürecinde itiraz edilen baskı ve otoriterlik bu kez devrimi korumak için uygulanır.

Meydanlarda atılan, duvarlara yazılan sloganlar devlet kurumlarında en mutena yerlere yazılır.

Ne vakit ki bir devlet en görünür yerlere en temel ilkeleri sloganlaştırıp asıyorsa bilin ki o ilkeler o devlette uygulanmamaktadır.

Bir yandan Mısır’daki devrimci eylemleri izlerken bir yandan da aklıma bunlar geliyor. Yanı sıra da şu sorular aklımı yontup duruyor: İhvan iktidarı ele alırsa nasıl bir model oluşturacak? Demokratik bir sistem mi kuracak, İslami bir model mi geliştirecek? Küresel liberal sisteme boyun mu eğecek? Devrime destek veren laik, liberal, sosyalist gruplar sistemin neresinde nasıl bir statü edinecek? Ğannuşi’nin dediği gibi bir Türkiye modeli mi kurulacak? İhvan devrimin neresinde duracak ya da devrim duracak mı?

Model sorunu bana kalırsa en önemli sorun. Vaktiyle İran, Afganistan, Sudan ve Pakistan’da bir model ortaya konulamadı. İhvan belki de yeryüzüne özgün bir İslami model hediye eder.

****

Küçük diktatörler büyük diktatörün hesabına çalışan hırsız taşeronlar gibidir. Bugün Arap ülkelerinin tamamında devlet eliyle halk sömürülüp fakirleştirilirken, çalınan milyarlarca dolar batı ülkelerine kaçırılıyor. Amerika ve ikiyüzlü batı yıllarca parçası olduğu bu sömürge düzenini destekledi.

Batı, pozisyonunu, her daim, Müslümanların iktidara gelmemesi üzerine belirliyor. ABD’nin tavrı ise şu saatlerde belirsizliğini koruyor. Fakat söz konusu Mısır olunca ABD’den öte İsrail’in tavrı belirleyicidir.

Yazıyı kaleme aldığım sırada Mübarek gizli ordusunu ve paramiliter güçleri halkın üzerine salarak süreci sabote etmeye ve halkı terörize etmeye başlamıştı. İpler elinden kaçarsa İsrail ve batının yapacağı son hamle toplumu terörize etmektir. Tıpkı vaktiyle Cezayir’de yapıldığı gibi. Büyük katliamlar işten bile değil.

****

Öfkenin motivasyonu ile başlayan eylemleri, Facebook ve Twiter gibi sosyal paylaşım sitelerine tahvil etmek ise tam bir saçmalık. Öfke motivasyonunu sürdürülebilir ve toplumsallaştırılabilir kılan, öncelikle korku duvarının yıkılması ve umut ışığının belirmesidir. Tunus sokaklarında duvarlara yazılan “Bugünden sonra korku yok” sloganları da bunun göstergesi.

Şimdi Arap halkları özgürlük için sokaklardalar. Korku duvarı yıkıldı ve bütün Firavunları devrim korkusu sardı. Elhamdulillah.

Devrimin ateşi her yanı sardı. Tunus’ta başlayan yangın bütün diktatör Arap ülkelerini sarıyor. Mısır diktatöryasının düşmesi demek 22 ülkelik yapının ana kolonunun çökmesi demek. Mısır düşerse sırada hangi ülke var diye merak ediliyor. Bence cevap açık; Mısır düşerse sıra İsrail’de.

Selam ve dua ile.

serdarbulent@yahoo.com

Bu makale Özgün Duruş Gazetesinin 74. Sayısında Yayınlanmıştır