Devrim ve merhamet

Ahmet Altan

Cumhuriyet tarihinin en önemli yasalarından biri çıktı.

Bundan sonra o kadar kolay darbe planları yapılamayacak.

Çoluğunuz çocuğunuz o kadar kolay fişlenmeyecek.

Şehrin orta yerinde bombalar patlamayacak.

İnsanlar öldürülmeyecek.

Andıçlar yazılamayacak.

İnsanlara iftiralar atılmayacak.

Bunları yapmaya kalkan herkes, yargılanabileceğini bilecek.

“Suç özgürlüğü” sona erecek.

Kendini her gün biraz daha fazla biçimde “suçun ve suçlunun hamisi” rolüne yerleştiren CHP, bu yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürecekmiş.

Bence götürsün.

Desin ki “ülkemizin selameti için ordumuzun suç işleme özgürlüğüne karışılmamalı.”

Herkes, kimin kim olduğunu görsün.

CHP’ye oy verecek insanlar da kime ve neye oy verdiklerini bilerek versinler.

“Niye CHP’ye oy veriyorsun” diye soranlara göğüslerini gere gere, “CHP olmazsa Şemdinli’de kitapçı bombalama serbest olamaz, andıçlar yazılamaz, generaller darbe planları yapamaz, JİTEM sokakta gezen genç insanları yakalayıp karanlık zindanlarda öldüremez, ben ülkemin bekası için CHP’ye oy veriyorum çünkü suç özgürlüğü olmazsa bu ülke ayakta kalamaz,” desinler.

İlerde çocuklarına desinler ki “ben olmasam bu ülkede kimse insanların öldürülmesini savunmayacaktı, ben CHP’ye oy vererek bunu sağladım yavrum.”

Bakalım çocukları onlara ne diyecekler.

İttihat Terakki’den beri süren, “üniformalıların adam öldürme özgürlüğü” bu yasayla sona eriyor.

Cumhuriyet’in hukuk ve demokrasi yolunda attığı en önemli adımlarından biri bu.

AKP, bu çarpık sistemle uyuşmaya çalışarak harcadığı yılların, sonunda nihayet bununla uyuşamayacağını, bütün o darbe planlarının, sabotajların, suikastların, çetelerin kendisini hedef aldığını anlayıp harekete geçti.

Kendi çıkarıyla bu ülkenin çıkarının aynı olduğunu kavradı.

“Ülkeyi boşver, biz kendimizi kurtaralım” anlayışından mecburen de olsa vazgeçti.

Avrupa standartlarında bir demokrasinin altyapısını oluşturmak için adımlar atmaya başladı.

Bu adımlar, buradaki çarpılmış, köhnemiş, kana bulanmış sistemi temizleyecek.

Çocuklarımıza daha iyi bir ülke yaratacak.

Sistemin düzeltilmesi, askerî egemenliğe ve suç özgürlüğüne son verilmesi yıllardır halledemediğimiz birçok sorunun çözümünü de kolaylaştıracak.

Öncelikle Kürt sorununun çözümü daha rahatlayacak.

İnsanların özlediği barışa kavuşmamızın önündeki en önemli engellerden biri yerinden kımıldatılacak.

Kaçınılmaz olarak inanç ve fikir özgürlüğünü sağlayacak adımlar da gelecek.

Sivil yargıdaki aksaklıklara da el atılacak herhalde.

Umarım bu ülke hak ettiği yeni anayasaya da kavuşacak.

“Made in Kenan Evren” markalı bir anayasayla yönetilme ayıbından ve sıkıntısından da kurtulacağız.

CHP, “Evren Anayasası’nı” da sahipleniyor ama artık bu partinin amacının ve niyetinin ne olduğu çok açığa çıktığından ona çok da aldırmak gerekmez.

Anayasa için CHP ile uzlaşmaya gerek yok, CHP ile uzlaşmaya çalışmak bu anayasayı yapmış olan orduyla uzlaşmaya çalışmakla aynı anlama geliyor ki böyle bir uzlaşma zaten mümkün değil.

Diğer partiler kendi aralarında anlaşıp halkın desteğini de alarak anayasayı değiştirebilirler.

CHP kendi kendine ayrı bir alanda oynamaya devam edebilir.

Kendi seçmeni bıkana kadar sürdürür bu oyunu.

Bu büyük değişim sürerken kuytularda derin bireysel trajediler de yaşanıyor.

Sistem değişiminin parlak albenisi hepimizin gözünü kamaştırdığından o trajedileri görmüyoruz pek.

Hapishanelerde ölmeye hazırlanan insanlar var.

O insanları da kurtarmalıyız.

Cumhurbaşkanlığı yetkilileri, Abdullah Gül’ün bir “mahkûmu affedebilmesi” için Adli Tıp raporu gerektiğini söylüyorlar.

Bu sistemin en karanlık noktalarından biri olan Adli Tıp ise mahkûmların ölmesine aldırmıyor.

Ama Cumhurbaşkanı Gül bu mahkûmları affetmek isterse bunun için bir imkân var.

İnsan Hakları Derneği, üniversite hastanelerinin verdiği raporların da yasalarımıza göre böyle bir af için yeterli olduğunu söylüyor.

O hasta mahkûmların çoğunun üniversitelerden aldığı raporlar var, Adli Tıp onları ölüme terk etmek isteyebilir ama Gül o insanları üniversite raporlarıyla da kurtarabilir.

En azından bu konuyu bir de bu açıdan inceleyebilir.

Olmazsa, Adli Tıp’ın “insanlar ölsün” anlayışını kırmak için Meclis devreye girer ve bu yasaya bir açıklık getirerek üniversite hastanelerinin raporlarını da geçerli kılar.

Ölmekte olan bir sistemi kurtaran yasayı imzaladı Gül.

Tarihî bir görevi yerine getirdi.

Şimdi ölmekte olan insanları kurtarmak için de bir adım atabilir.

Bir insanın hayatı, kendisine bu büyük mücadelenin ortasında çok anlamlı gözükmüyorsa ona Malraux’nun şu lafını hatırlatırım.

“Bir hayat hiçbir şeydir ama hiçbir şey bir hayat değildir.”

TARAF