Devrilen Diktatörlükler ve İslâmî Hareket

NTY’nin makalesini, Tahran’da yayınlanan Keyhan gazetesi geçen hafta, 10 Nisan Salı günü kocaman puntolarla ve 'Devrilen her diktatörün yerinde, bir İslamî nizam doğuyor..' şeklinde manşetten verdi..

Selahaddin E. Çakırgil; İslam ülkelerinde son 2 yılda diktatörlere karşı halkın ayağa kalkmasını değerlendiriyor.  

 

Geçtiğimiz hafta, Amerikan emperyalizminin amiral gemisi konumundaki New York Times gazetesinde yer alan bir yorumda yer alan bir cümleyi, bu makalenin  başlığında manşete çekmemizin sebebi, bir mâlûmu ilâm, bilinenin tekrar bildirilmesi gibi bir abesle iştigal değil..

Bunun böyle olduğunu biz de biliyoruz ve bu gerçek, özellikle son 1,5 yıl boyunca arab beldelerinde meydana gelen büyük sosyal çalkantılar sonunda zâten görüldü.. Tunus'da, Mısır'da, Libya ve Yemen'de 25 ilâ 40 küsur yıl arasında değişen sürelerde halkın iradesi olmaksızın saltanat süren rejimler, birer halk patlaması ile arka arkaya devrildiler.. Gerçi, müslüman düşünce adamlarından bazıları, 'bu devrilişler niye daha önce olmadı da, şimdi birer birer devrildiler?' diyerek, bu gelişmelerin arkasında, mutlaka emperyalizmin bir parmağının olabileceğini ileri sürmeye devam ediyorlar..

Bu açıdan bakılırsa, bu görüşler tamamen yanlış değildir de denilebilir..

Çünkü, bu 'halk patlaması hareketleri'nin, gerçekten de, çok belirli proğramları olan İslamî hareketlerin inisiyatifinde geliştiği söylenemez..

Ama, bu diktatörlük rejimleri, kendilerine alternatif oluşturacak İslamî veya başka muhalefet odakları mı bırakmışlardı, Allah aşkına?

Düşünelim ki, Libya'da 42 yıl diktatörlük eden Muammer el'Gaddafî,  7 milyon kadar az bir nüfusa rağmen,  Türkiye'nin iki mislinden daha büyük bir coğrafî alana sahib olan ülkesinde, her şeyi sadece kendi  'Yeşil Kitab'ındaki ideolojik çerçeveye göre şekillendirtmişti..  Onun tasavvur ve iradesine aykırı bir düşünce veya hareket geliştirmek mümkün değildi..

Mısır'da da, sadece Husnî Mubarek'in 30 yıllık tahakkümünde değil, öncesindeki ilk 30 yıllık Cemal Abdunnasır ve Enver Sedat döneminde de aynı çizgi hâkim olduğundan, 60 yıllık bir süre boyunca, halkın büyük ekseriyetini oluşturan müslüman halkın ve de onların içinden etkili bir hareket olarak yükselen 'İkhwan-ul' Muslimîn (Müslüman Kardeşler) Hareketi'nin resmî siyasete aykırı bir görüş belirtmesi, siyasî, ideolojik ve  itiqadî bir tavır geliştirmesi kesinlikle yasaktı..

Düşünelim ki, 1952- Hür Subaylar Hareketi'nin gerçekleştirdiği ve krallık rejimini ve Kral Fârûq'u al-aşağı ettiği devrimin ilk anlarında hattâ İkhwan'a mensub gibi gösterilmeye çalışılan Nâsır,  1054 yılında, ünlü İslam hukukçusu Abdulqadir Ûdeh'i, başkanlığını Enver Sedat'ın yaptığı bir mahkemede idâma mahkûm ettiriyor ve onun idâmından 12 yıl sonra da Seyyid Qutb (Kutub)'u da aynı âkıbet bekliyordu..

Gerisini tasavvur edebiliriz.. Sadece, Sedat'ın (merhûm) teğmen Khâlid İslambulî tarafından öldürülmesinden sonra onun yerini alan Husnî Mubarek, İkhwan'a biraz mülâyemetle davrandı ve  siyasî çalışmalara asla, ama, sosyal yardımlaşma alanında çalışmalar yapabilmelerine izin verdi..

Tûnus'da 1956'da siyasî istiklal kazanıldıktan sonra liderliğe geçen ve en katı arab kemalistlerinden birisi olan Habîb Burgiba  ve onu 1987'de, ‘bunadığı’  gerekçesiyle   kenara itip, yerine geçen (Burgiba'nın İçişleri Bakanı) General Zeynelâbidîn bin Ali dönemlerini içine alan 55 yıllık süre boyunca da, müslümanlara göz açtırılmamıştı..

Yazının Devamı…

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!