Devletten Özgürleşip PKK Köleliğine Yakalanmak

Kürtleri özgürleştirme, kimlik kazandırma hareketi olarak yola çıkmış olan bu hareketin, yolun sonunda ulaştığı nokta “kendine köle bir toplum” yaratmak oluyor.

HAKSÖZ-HABER

Yasin Aktay, Yükseova’da Hacı İrfan Atsız adlı Müslümanın şehit edilmesi örneğinde de çok net biçimde görüldüğü üzere özgür toplum vaadiyle yola çıkan PKK’nın Kürt halkını köleleştirme siyaseti izlediğini vurguluyor. 

***

Kürtlerin trajedisi: Devletten özgürleşip PKK köleliğine yakalanmak

Yasin Aktay/ Yeni Şafak

Çözüm süreci bütün ülkede silahların susması, kanın durması ve huzur ortamının tesisini beraberinde getirmesi dolayısıyla benimsenmiş ve desteklenmişken, örgütün bu desteği kendi hegemonyası açısından bir kazanıma dönüştürme konusunda sergilediği tamahkar ve fırsatçı yaklaşım iyice açığa çıkmıştır.

6-7 Ekim olayları, aslında örgütün çözüm süreci dolayısıyla sağlanan çatışmasızlık ortamını örgütün nasıl değerlendirmiş olduğunu, ve bütün çözüm ortamını nasıl zimmetine geçirmeye çalışmış olduğunu herkesin görebileceği şekilde ortaya çıkarmış oldu. Doğrusu herkesin bunu görmesi bir bakıma iyi olmuş oldu.

Çözüm sürecinde, üzerinde çalışılacak bir ortam oluşturmak için devletin güvenlik güçlerinin operasyonları durdurması, buna karşılık da örgütün silahlı faaliyetlerine artık son vermesi öngörülüyordu.

Süreç içinde güvenlik güçlerinin operasyonları neredeyse tamamen durmuş olduğu halde, örgüt silahlı faaliyetlerini sadece askere ve polise karşı durdurmuş, buna karşılık bölge halkının üzerinde bir vesayet ve tehdit unsuru olarak her geçen gün daha da hissettirecek şekilde sürdürmüştür.

Örgüt, silahları bırakmaya hiç niyetli olmadığını, çözüm süreci başladığı saatten sonra rekor sayıda çocuğu, genci dağ kadrosuna celp etmeye devam ederek göstermiştir. Dağ kadrosunun çözüm için başlatılmış bir çatışmasızlık ortamında bu kadar artırılmaya çalışılması örgütün niyetinin baştan beri iyi olmadığını yeterine gösteriyordu.

Ancak dağ kadrosundan daha önemlisi, çözüm sürecinin sağladığı tolerans ortamının kötüye kullanılması ve şehirlerde estirilmeye başlanan terör. Örgüt, bilhassa muhalif unsurlara, baskısını her geçen gün daha fazla artırmaya başladı. Kürtlerden AK Parti’de siyaset yapanlar, AK Parti’ye oy verenler veya HDP veya örgüte muhalif olanlar üzerinde teker teker uyarı, tehdit ve cezalandırma uygulamaları yapıldı. Bunlar göç etmeye. belirli miktarlarda para cezaları vermeye zorlandı. Para cezalarını ödemeye yanaşmayanlara başka cezalar kesildi. İşyerleri kundaklandı, dövüldü veya öldürüldü.

6-7 Ekim olaylarında işyerleri veya evleri yakılanların hiç biri tesadüf değildi. Önceden titizlikle belirlenmiş hedefler seçilmiş, böylece örgüte biat veya bu diyardan göç etmekten başka hiç bir seçeneklerinin olmadığı mesajı sert bir biçimde verilmiş oldu.

Bu arada mütedeyyin Kürtlere yönelik şiddet 6-7 Ekim olaylarıyla sınırlı kalmıyor. Daha iki gün önce Yüksekova’da tanıyanların tamamen kendi halinde son derece saygın, sevilen, dindar biri olarak bildikleri 60 yaşlarındaki Hacı İrfan Atsız isimli şahıs evinin önünde arkasından kurşunlanarak öldürüldü. Bu cinayet de “farklı Kürt” olmaya karşı tahammülsüzlüğün hangi boyutlara varmış olduğunu gösteriyor.

Şehirlerde oluşturulan ve örgütün istediği zaman sorumluluğundan sıyrıldığı gençlik örgütlenmeleri kurtarılmış bölgeler oluşturarak herkesten önce “farklı Kürtler”i tasfiye etmeye yöneliyor. Böylece tam bir etnik temizlik veya aynı etnik gruptan farklı siyasi yaklaşımlara yönelik temizlik süreci tamamlanmaya çalışılıyor.

Yıllardır dillendirilen “demokratik özerkliğin” ne anlama geldiği de bu vesileyle iyice netleşmiş oluyor. PKK Kürtlere diyor ki: “Ya benim olursun ya toprağın. Senin doğruyu yanlıştan ayıracak ne aklın ne ehliyetin var. Beni seçmiyorsan, seçimin yanlıştır, bedelini de canınla, malınla ödersin!”

“Demokratik Özerklik” talebinin içeriğinde zerre kadar demokrasi yok.

Bu yollara tevessül eden PKK’nın ve HDP’nin aslında Kürtlere demokrasiyi layık görmüyor olduğu açıkça anlaşılıyor. Onların gözünde Kürd’ün bir seçme hakkı da yok, ehliyeti de. HDP’ye oy vermeyen Kürd'ü ya “asimile olmuş Kürt” diye damgalıyorlar veya “şuursuz Kürt”. Bu damgalamalarla aslında kendi Kürtlerini yaratıyorlar. Kürtler bu uygulamalardan daha büyük bir aşağılamaya Kemalistlerce bile maruz kalmamıştır.

Seçme hakkı tanınmayan Kürt’ten olsa olsa kendilerine körü körüne veya zorla itaat edecek maraba bir toplum üretmeye çalışıyorlar. PKK’nın de, bu uygulamalarının siyasal söylemini üstlenmiş olan HDP’nin de istedikleri tek şey Kürtleri kendilerine köleleştirmekten başka bir şey değil.

Kürtleri özgürleştirme, kimlik kazandırma hareketi olarak yola çıkmış olan bu hareketin, yolun sonunda ulaştığı nokta “kendine köle bir toplum” yaratmak oluyor.

Kendilerine bir kimlik kazandıracak diye bu harekete gönüllerini kaptıranların da yolun sonunda karşılaştığı acı gerçek, özgürlüklerinin kaybından başka bir şey olmuyor.

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!