“Devlette Reformasyon mu, Dönüşüm mü?”

Bartın Özgür-Der’de bu hafta ‘’Devlette Reformasyon mu, Dönüşüm mü?’’ konusu konuşuldu.

Hamza Türkmen’in konuşmacı olduğu seminerde şu vurgular öne çıktı:

Batı kapitalizmin kendisidir ve toplumu şekillendiren ideolojik hayat tarzı anlamında kullanılıyor. Bu gün dünyaya egemen olan ekonomi liberal ekonomi ve ekonominin pazarı da ulus devletlerdir. Devlet kavramı da bu ideolojik dönemlerin ortaya çıkardığı bir olgu ve modern bir kavramdır. Ulusçuluk, şayet siz kimliğinize dayalı kendi kavramlarınızı üretmezseniz, hangi sistemi kurarsanız kurun sizi etkileyip dönüştürüyor. İran devrimi başta kendisini İslam İnkılabı olarak tanımlamıştı ama toplumsal dönüşüm ve kavramlarını üretmeyi gerçekleştirmeyince sadece hatırası kaldı. Şu an İran ulus devlete dönüşmüş durumda; Şiayı, İsna aşeriye fıkhını ve gulat Şiayı salt kendisiyle de sınırlı değil, tüm İslam beldelerinde yaygınlaştırmaya çalışıyor ve bu emeli için Müslümanlar arasında savaşıyor da.

Modern devlet hüküm icat ediyor, yasalaştırıyor ve işleyişini denetliyor. Bu gün Avrupa’da sapıklık nev’inden hayat tarzları halka dayatılarak veya onayıyla sistemleştirilip devlet eliyle yaşam tarzına dönüştürülmüş, yasalarla da korunmakta.

Kur’an Nimetinden Uzaklaştık; Ümmet Olarak İktidarı Kaybettik  

Enfal Suresi 53. ayette Rabbimiz, İslam nimetinden başka arayışlara giren toplumu İslam nimetinden mahrum bırakacağını anlatıyor. Bu bağlamda bizler sünnetullah gereği nimeti kaybetmiş  bir ümmet olmuşuz, Kur’anı Mübin nimetini kaybetmiş, düşmüşüz yani.

1.Dünya savaşında İslam coğrafyası bir baştan diğer başa işgal edildi. Bizi ulus devletlere bölüp parçaladılar ve başımıza jön Türk veya jön Arapları geçirdiler. Böylece ümmetten bir ulus yaratılmış oldu. İzmir İktisat Kongresi’nde, Türkiye adıyla müsemma, Osmanlının yıkılışının ardından kurulan yeni cumhuriyetin batıcı kadroları, önceki gerici yönetime ve Bolşevizm’e imkân vermemek, yabancı sermayeye hürmetkâr olmak konusunda söz verdiler, bu süreç o günden bu güne harfiyen işlemekte.

Batılı emperyalist güçler, ilişkilerini uyum içinde sürdürecekleri rejimlere kendilerini dost tutmaları kaydıyla izin verdiler ve onları ayakta tutmak için halka rağmen darbe yaptırarak ya da infazlar gerçekleştirmelerine müsaade ederek onları desteklediler. Şahlık, şeyhlik, Cemahiriyye, Baas rejimlerini bölgenin sigortası gördüler.

Ulus devletler kısıtlayıcı sistemler dayatıyor. Yaşadığımız şartları, ortamı tanımalıyız, imkanlarımız ne, darbelere karşı neler yapılabilir, yardım, dayanışma, örgütlenme hakları ne, eğitim imkanları nasıl, kazanımlarımız varsa nasıl koruyup geliştirebiliriz? İşte bunlara dönük çözümler üretmeliyiz. Birlik, dayanışma ve makuliyet içinde.

Yüce Allah Bize İktidardan Önce Ümmet Olmayı Emrediyor

Kuranı Kerim’e baktığımızda Rabbimiz bize ilk defa ümmet olmayı emrediyor. Marufu emreden, münkerden sakındıran hayırlı toplum olun diyor.(Ali İmran 103) İnsanlara adil şahidlik bilinciyle ve sorumluluklarınızı bilerek muamele edin, birlik zemini oluşturun, istikamet üzerinde ümmet olun diyor. (Bakara 143) Allah için, O’na söz veren, dini üzere Allah uğruna saf tutan kullar olarak bünyanun mersus bir yapı olmayı (Saf 1-6) emrediyor. Yüce Rabbimiz Kitaba varis kılınan kulların (Fatır 31-33) ahvalini tahlil ederek hayırlarda sabikun olmayı övüyor.

Geçmişte Müslümanların devletlerinde çoğunlukla ümmetin yeniden Kuran ve sahih sünnet üzere ihya ve ıslahı gündeme gelmedi. Saltanat ve örfi hukuk aslolandı. Osmanlının son döneminde hilafetle birlikte bu konu gündem oldu ama bu taktiksel yani saltanatın payandası olarak öne sürülüyordu. Hatırlayalım, zaten saray içi batılılaşma Osmanlının son döneminde başlayan, teşvik gören bir durumdu. Osmanlı İslam’a düşman değildi belki ama şeriatı da belli alanlarda halka uyguluyor, saray içinde örfi hukuğu tercih ediyordu.

19 yy’da ıslah hareketlerinin öncüsü sayacağımız ‘Urvetul Vuska’ ekolünün ıslah ve tecdit ilkeleri soruna neşter vuruyordu; Ümmeti yeniden Kuran’la aydınlatıp hayata dair fıkıh üretmeliyiz, bilgi ve eylemlerin kaynağı olarak yegâne Kuranı Mübin’i ve Muhammedi sünneti referans almalıyız, bidat ve hurafeden arınmaya çalışarak her türlü şirke, zulme haksızlığa karşı gücümüzü birleştirmeli tüm bu inhirafi durumdan kurtulmalıyız, işgaller, işbirlikçi yönetimlerin kokuşmuş sistemlerini reddetmeli tüm istibdat saltanat, hiyerarşik yapılara karşı çıkmalıyız.

Emaneti Ehline Vermek Rabbimizin Emri; İstişareye Ehil Öncüler Yetiştirmeliyiz

Ümmetin işleri aralarında şura iledir. Şuraya ehil insanlar yetiştirip ümmeti yeniden ayağa kaldıracak, istikrarlı, akleden, maslahatı gözeten, Kitabı Mübin’i ana muhtevaya uygun yorumlayan, Allah’ın ilkeleriyle günümüze dönük çözümler geliştirebilen, Rasulullah (s) ve sahabenin hayat tecrübesi ve onların hayatına ışık olan Kuran’ın öngördüğü ekin neslini günümüze uyarlamış hayırlı ümmet olma zorunluluğumuz var.

Müslümanlar arasındaki işleyişte aslolan şuradır. Nisa Suresi 58.ayette zikrolunan “emaneti ehline verme’’ emrini yerine getirebilmek için kalitemizi arttıracağız. Ailemizden başlayan ve oradan toplumsallaştırdığımız tüm pratiklerde liyakatli, yapacağı işe ehil olma yolunda eğitim evrelerimizi olgunlaştıracağız. Nisa 59’daki “Allah’a, Rasulune ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz’’ emri mucibince sosyal, siyasal, ekonomik, içtimai işleyişte ehliyetli insanlar üzerinden derli toplu kararlar alabileceğiz. Geçmişten miras aldığımız kültür ve gelenekte bu kavramlara yüklenen anlamlar son derece yetersiz. Islah ekolünün yüz sene önce vurguladığı şuraya ehil insanların yönetimi , öne geçmesi veya  model oluşturmaları noktasında herhangi bir mesafe alınmış değil. Biz bu eksiği görüp gidermeye çalışmalıyız. Bu Allah’ın emridir. Rahmetli Seyyid Kutub’un Yeniden Kuran Nesli, M. Akif’in Asımın Nesli diye adlandırdıkları nesil işte bu olsa gerek.

Müslümanlar arası ilişkiler ve yönetimle kurdukları ünsiyette itaatin niteliği çok önemli. İtaat ahlakı Allah’ın adaleti ve ümmetin maslahatına uygun, birr ve takva kriterleriyle kurulu olmalı. Hiçbir koşul ve işleyişte ma’siyette itaat olmayacak.

Devlet Kavramı İslami Terminolojiye Ait Değil; Adil Şahidlik ve Ümmet Hedefi Aslolandır

Kuran’da devlet kavramı bugün kullanılan karşılığıyla hakimiyet, güç, sulta kavramlarıyla geçmiyor. Had hudut tanımayan ve insanları ezici dolaşıma girmiş servet olarak geçiyor(Haşr 7) Kur’an’da yönetim anlamında, Müslümanlar halkı yönetme gücüne ulaştıklarında, adaletin şahitliği, müminlerin velisi ve kâfirlere ölçülü bir sertlik içinde olmak, hududullahı ayakta tutmak adına Allah’ın hakkı için üstlendiği görevi yerine getiren ve şuraya ehil bir temsiliyetin işleyişinde gerçekleşen yönetim modeli olarak bir yönetim tarif ediliyor. Devlet kavramıyla değil ‘emanetin hakkını vermek, adaletin uygulayıcısı olmak, şahidlik, emir sahipliği’ ifadeleri bu manada kullanılıyor. Üst hedefimiz Müslümanların ümmet olma olgusunu inşa etme adına, tebliğ, tefekkür ve ıslaha dönük birbirini geliştiren  faaliyetler içinde olmamız gerekmektedir. Alttan  yukarıya doğru bir mücadele şekli ümmet olmanın ön koşulu. Kuran’ın ön gördüğü, insanı kamil bir mümin, kulluk bilincini kavramış Müslüman toplumların teşkil ettiği bir ümmet yapısı. Müslümanların idaresinde maslahatı gözeten, Allah’ın rızasının ana hedef olduğu, dünyalık kaygı, hırsın sistemleşmesine müsaade edilmediği bir toplumsal proje.

Batı ve Devşirmeleri Islah Ekolünün İktidarına Darbe Yapıp Sürece Müdahale Ettiler

Korku, tedhiş infazlar ulus devletlere, katı ideolojik yapılara ait unsurlardır. Bizim geçmişimizde İslami potansiyele karşı İstiklal Mahkemelerinin nasıl işletildiğini hatırlayalım. Bugün Bangladeş’te ulusçu batıcı Hasina yönetiminin Cemaati İslami’ye hangi cezaları kesmeye çalıştığı da buna örnek olsa gerek. Batıcı ulusçu rejimler halka bunları yaparken yaptıkları işe kutsallık atfederek yapıyorlar. Zulüm çarkını kutsal öğretilerle destekleyerek işletiyorlar. Ortadoğu devrimlerinin ardından 50 yıllık aile rejimlerinin yıkılmasından sonra seçimlerin akabinde Müslümanların iktidara gelmesi batıyı ve yandaşlarını kaygılandırdı kısa süre sonra sürece müdahale ettiler. Filistin’de 2000 lerin başında yapılan seçimlerde Hamasın galip gelmesi, Türkiye’de Ak Parti’nin iktidara gelmesi yine 2011 sonrası Mısır, Tunus, Libya’da devrimler sonrası iktidara gelen Nahda’ya, İhvan’a müdahale ettiler. Suriye’de, bu gün süreç itibarıyla, Müslümanların muhtemel İslami yönetim kurma ihtimaline karşın doğu ve batılı emperyalistler ve yanlarına aldıkları mezhepçi yandaşlarıyla Esed yönetimine destek veriyorlar. Mısır’da da gördük; solcular liberaller nasıl İhvanın karşısında birlik olup batının ve kraliyet rejimlerinin de desteğiyle Mursi’ye darbe yaptılar. Bunların herhangi bir ahlaki kriterleri yok, darbecileri de çıkarları sürecekse sapık eğilimleri bile savunur hatta güvence altına alırlar. En son Diyarbakır’da Müslümanlar sürece müdahale etmeselerdi son derece dindar ve muhafazakar insanların yaşadığı o şehirde batıcı ırkçı ve İslam düşmanı HDP belediyesinin Avrupa destekli organizasyonunda LGBTİ toplantısı yapılacaktı.

Tepeden İnmeci Değil; Islah ve Merhaleyle Bir Değişim ve İktidar

Toplumsal değişim ve devletin yönetimi konusu Müslümanlar arasında her zaman tartışılmıştır. Bugün Türkiye gerçeğinde geçmişte tepeden inmeci yaklaşımların hiçbir işe yaramadığı görülmüştür. 28 Şubatçı meşru yoldan iktidara gelen Erbakan hükümeti iktidardan tasfiye edilmiş, paşaların doğrudan İslam’a ve Müslümanlara hakaret ettikleri o ezik dönemler Müslümanların siyaset anlayışına tepeden inmeci veya devleti içerden ele geçirme fikrinin sorgulanmasını beraberinde getirdi. Bugün Ak Parti çevrenin desteğini almayı ve hedefleri açısından reel siyaset koşullarını gözeterek ekonomi, siyasal, içtimai yaşam, eğitim ve sağlık alanlarında politikalar yapmaya çalışıyor. Bir yandan da Müslümanlar üzerindeki baskıyı hafifletmek konusunda kazanımlar elde etmek, darbe koşullarını kaldırmak için siyaset yaptı. Kendini İslamcı parti olarak nitelemek yerine Müslümanların siyaset yaptığı bir parti olarak tanımlayarak batının ve işbirlikçilerinin tepkileri çekmeden, gelişmiş devlet hedefine matuf attığı adımlarla halkın ve çevrenin desteğinde bir siyaset yürütmeye çalıştı. Tüm bu kazanımları iktidara geldiği günden bu zamana İslami duyarlılığa sahip kitlenin talepleriyle orantılı geliştirmeyi hedefledi.

Özetle bizler, batının işgalci tutumuna ve İslam’a tahammülsüzlüğe direnebilmek, tuzaklara düşmemek, halkta İslami taleplerin sahiplenmesini temin etmek için çabalayacağız. Darbeci yapılarla ve İslam düşmanlarıyla ödünsüz mücadele edeceğiz. Toplumsal dönüşüm (Rad 11)hedefimizde, İslami mücadelede, birbirimize hakkı sabrı tavsiye edip (Asr Suresi)  kulluğumuzu ifa etmeye çalışacağız.  

Etkinlik-Eylem Haberleri

"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi
Üniversiteli Müslümanlar sabah namazında Fatih Camii’nde buluştu