“Terör” uzmanları, örgütün daha önce defalarca başvurduğu “ateşkes” taktiğini tekrar gündeme getirmesini AA muhabirine değerlendirdi.
Başkent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) uzmanı Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu, KCK'nın tek taraflı eylemsizlik veya ateşkes ilan ettiğine ilişkin söylemlerini üç nedene bağladığını söyledi.
Çitlioğlu: “Bunlardan bir tanesi, kış dönemine girişin başlamış olmasıdır. Çünkü PKK, hemen hemen her sene kış yaklaştığında ‘kış konuşlanması’ için bir eylemsizlik kararı alır ve bunu uygular. İkincisi, son operasyonlarda özellikle lojistik açıdan çok ciddi kayıplar verdi. Geniş çaplı bir çatışmayı yürütebilecek silah ve mühimmat açısından ciddi bir zorluk yaşamaya başladı. Bu durum, onların telsiz görüşmelerine de yansıdı. Bence üçüncü ve en önemli neden ise ABD ile PKK'nın Suriye'deki siyasî kanadı olan Demokratik Birlik Partisi (PYD) arasında varılan anlaşmadır.” diye konuştu.
"PKK, Güçlerini YPG'ye Kaydırmak İstiyor"
Örgütün, yaptığı anlaşma gereğince vurucu güçlerini ve esas kadrolarını Suriye'ye kaydırmak istediğini dile getiren Çitlioğlu, şunları kaydetti:
“PKK, Türkiye ve Irak'taki güçlerini Suriye'ye kaydırmak istiyor. Bu konuda Amerika ile arasında özel bir anlaşmaya varıldığını değerlendiriyorum. İki cepheden birden, yani hem Türkiye hem de Suriye'den bir çatışmayı yürütebilecek güce sahip olmadıkları için ve Suriye şu anda kendileri açısından birincil, öncelikli bir konuma yükseldiğinden ötürü Türkiye'deki militanlarını kaydırmak istiyor. Altını çizerek söylüyorum: En önemli ve en güçlü neden, örgütün, güçlerini YPG'ye kaydırmak istemesidir.”.
“Devlet Operasyonlara Devam Etmeli”
Çitlioğlu, devletin operasyonlarına devam etmesi, örgütün eylemsizlik ve ateşkes taktiklerini ciddiye almaması gerektiğini sözlerine ekledi.
"Biz Çekildik, Devlet Üzerimize Geliyor Propagandası"
Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Okur da medyada yer alan “eylemsizlik” ve “ateşkes”in, PKK literatüründe çok farklı bir anlamı olduğunu ifade etti.
PKK'nın bu tür yaklaşımlarla, “taarruz” olarak nitelendirdiği saldırıları sınırlandıracağını ilan ettiğini aktaran Okur: “Örgüt, geçtiğimiz 3 yılda ortaya konulana benzer bir eylemsizlikten bahsetmiyor. Elde ettiği kazanımları koruyacak saldırılarını sürdüreceğini ancak terör dalgasının dozajını düşüreceğini söylüyor. Bununla, devlet operasyonlarını sürdürdükçe, 'Bakın, biz çekildik ama devlet üzerimize geliyor.' propagandası yapmayı amaçlıyor.” ifadelerini kullandı.
Okur, KCK açıklamasında, "Türkiye içinden ve dışından gelen telkinler" denildiğine işaret ederek: "O zaman Türkiye dışından gelen telkinlerin ne olduğuna bakmak gerekiyor. Şu anda Suriye PKK'sı olan YPG, hem Amerika hem de Suriye ile bir pazarlık yürütüyor. Bu pazarlıktan sonuç alabilmek için de uluslararası aktörler PKK'ya, Türkiye'yi daha az rahatsız edecek bir pozisyona geçmesi gerektiğini söylüyorlar. Özellikle ABD, YPG'ye çok yatırım yaptı. Şimdi ise Rusya, Suriye'ye girdi. Amerika, YPG unsurlarını Rusya'ya kaptırmak istemiyor. Bu yüzden de YPG'yi hızla harekete geçirmeye çalışıyor. Türkiye'nin haklı tepkilerini hafifletmek için de örgüte baskı yapılıyor. Benzer bir nokta AB ülkeleri için de söz konusu. AB, mülteci akını konusunda Türkiye ile ilişkileri düzeltme ihtiyacı olduğunu gördü. Onlar da PKK'ya telkinlerde bulundular.” diye konuştu.
"Eylemsizlik Taktiğiyle Birden Çok Fayda Umuyor"
Örgütün bildik ve tanıdık taktikleriyle birden çok fayda umduğunu kaydeden Okur, Türkiye'de yürütülen “terörle mücadele”nin PKK'yı çok ciddi şekilde etkilediğinin altını çizdi.
Okur, örgütün “terörle mücadele” kapsamında yürütülen operasyonları durdurmanın yollarını aradığını vurgulayarak: “Ankara'daki bombalı saldırı IŞİD'i gösteriyor. Bunun anlamı şu: Suriye'deki IŞİD-PKK çatışması, Türkiye'ye taşınmak isteniyor. PKK, bölgeyi büyük bir çatışma alanı yapabilmek için kendi arkasından IŞİD'i dâvet ediyor. Böyle bir çatışma başladığında ise bölge insanı huzur göremeyecek. Tabî burada bölge halkına büyük görev düşüyor. Bölgedeki vatandaşın, huzur ve güveni için devletin başarılı olmasına yardımcı olması gerekiyor.” bilgisini paylaştı.
“Devletin Operasyonları Aralıksız Sürdürmesi Lazım”
PKK'nın seçime gidilirken eylemsizliği, “HDP'nin elini güçlendirmek” maksadıyla bir yan faktör olarak gündeme getirdiğini söyleyen Okur, sözlerini şöyle tamamladı:
“Suriye'deki denklem olmasaydı PKK, HDP'yi umursamazdı. Çünkü çatışmayla beraber de HDP'nin oy alabileceğini gördü. Uluslararası denklemin değişmesi ve buradaki pazarlıklar, teröre yönelik operasyonların örgütün canını yakması nedeniyle, elinde bulunan noktaları bütünüyle kaybetmemek ve bunun üzerinden tekrar propaganda yapabilmek maksadıyla, eski tanıdık bildik taktiklerine başvuruyor. Örgüt, gücü gördüğü zaman Türkiye'nin terörle mücadele iradesini çözmek istiyor. Çünkü burada şöyle bir durum var: Bölge insanı, gücün kimde kalacağını izliyor. Devletin terörle mücadele kararlılığını görünce PKK çevresinden kaçıyor. Bu nedenle devletin operasyonları aralıksız sürdürmesi ve ülkenin her noktasında tek otorite olduğunu ispatlayarak varlığını tesis edene kadar operasyonları sürdürmesi lazım. Artık bir daha örgüte, silah bıraktırma dışında herhangi bir mesajın gönderilmemesi gerekiyor. Çünkü örgütün bahane ettiği diğer meseleler çözüldü. 'Türkiye'nin Kürt meselesi bitmiştir.' sözü, doğru bir sözdür. Bundan sonra örgütün iktidar talebi meselesi vardır.”.
“HDP'nin Oyunu Korumak İçin”
Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Şahin ise PKK'nın hem HDP'nin 7 Haziran seçimlerinde yüzde 13'lük oranla elde ettiği 80 milletvekillik siyasî güçten faydalanma hem de şiddet eylemleriyle bölgede alan hâkimiyeti kurma siyaseti takip ettiğini anlattı.
Seçim sürecinin belirlenmeye başlamasıyla örgütün taktik değiştirdiğini ifade eden Şahin: “Terör saldırıları artınca 'PKK, HDP'yi etkisizleştiriyorç', 'Örgüt, HDP'yi baraj altında bırakmaya çalışıyor.' tartışmaları yapılmaya başlandı. Buradaki maksat aynen şu: PKK baktı ki şiddetle hem kendine hem HDP'ye zarar veriyor, ilk önce tek taraflı eylemsizlik değil ateşkes çağrısı yaptı. 'Devlet de yapsın, ben de yapayım.' çıkışıyla, kendini devletle eşit gösterme ve meşrûlaştırma politikası güttü. Fakat bu, devlet tarafından kabul görmedi. Bu defa tek başına eylemsizlik kararı alarak, ‘Bakın, ben iyi niyetliyim. Operasyonları ve bu gerginliği sürdüren devlettir.' propagandası yapmaya çalışıyor. Tabî bu da HDP'nin aldığı oyu koruma siyasetinden başka bir şey değildir.” değerlendirmesinde bulundu.
Kaynak: Anadolu Ajansı