MİT-PKK görüşmesinin sızdırılması Kürt sorununda bir milat. Bir yandan terör eylemleri öte yandan siyasal gerginlik sürerken devlet ile PKK çözümün müzakeresini yapıyorlarmış.
Artık bunu biliyoruz; eşik aşıldı. Bu noktadan geriye düşülemez. Toplumun görüşme ve görüşmenin içeriğine ilişkin 'kıyameti koparmaması' bir tabunun yıkıldığının da işareti. Demek ki toplumun barış talebini, barış için katlanmaya hazır olduğu fedakârlıkların derecesini göz ardı etmemeli.
Devlet kendi katında verdiği kararın toplum tarafından da, eğer söz konusu olan barışsa, kabul göreceğini bilmeli... Korkmamalı. Şüphesiz birileri caydırmak isteyecektir devletin inisiyatif almasını, 'toplum hazır değil' gerekçesiyle. Aynı çevreler için toplum 'demokrasi için de hazır değil'di. Oysa bilmeli ki toplum hazır, demokrasiye de barışa da.
Bu tür süreçlerde 'gizlilik' önemli olmakla birlikte şeffaflığın avantajlarını da görüyoruz. Kamuoyu önünde hâlâ 'Muhatap kim?' sorusuna cevap verilememişken devlet muhatabını bulmuş. Devlet, Öcalan'ı 'muhatap' almanın ötesinde onu bu işi birlikte çözebileceği 'makul' bir isim olarak görmeye başlamış.
MİT-PKK görüşmesinin içeriği bunu doğruladı. Siyasileri temsilen görüşmede bulunan MİT Başkanı Hakan Fidan, Öcalan'dan sitayişle söz ediyor:
'Sayın Öcalan'la ilgili açık kaynaklara çıkan ve bizdeki olan bütün bilgiler malumunuz... Hapishanede geçen on senenin ve okumanın verdiği çok ciddi bir transforme edici gücü var... Ve tabii yıllar boyu belli olayları yaşamış belli noktalara gelmiş, belli dersleri çıkarmış. Şimdi bulunduğu yerden çok daha sağlıklı, çok daha objektif, çok daha nesnel var olan sıcak şartlardan etkilenmeyen çözümlemelere ulaşıyor. Bunu sürekli satır aralarında felsefi olarak görmek beni memnun etti... Görüyorsunuz ki yüzde doksan doksan beş gelen bütün konularda birleşen bir genel çizgiye gelindi. Ama orada olumlu bir hava var. Kendi dünyasında böyle bir psikoloji içerisinde. Ben kendisine tüm çıplaklığıyla anlattım. İmralı'daki çözüm iradesini, olaya iyi niyetle yaklaşımı Sayın Öcalan'ın yıllar içerisindeki oluşturduğu düşünsel evrimi, ulaştığı sonuçları, ulaştığı sonuçların bölgeye yönelik vizyonunun, ülkeye yönelik vizyonunun yüzde doksan doksan beş oranında kendi çizdiği vizyonla nasıl örtüştüğünü de anlattım'.
'Sayın Öcalan' gibi ifadelerin 'güven kazanmaya' yönelik bir yaklaşım olduğunu varsayabiliriz. Ama MİT Başkanı'nın diğer analizleri çok önemli. Öcalan'ın İmralı'da dönüştüğünü, barışa yakın bir noktaya geldiğini ve hatta hükümetin Türkiye vizyonuyla örtüşen bir vizyon geliştirdiğini ifade ediyor.
Bu devletin hakiki Öcalan analizi midir? Bilmiyorum. Ancak benzer fikirlerin birçok çevrelerde yapıldığını duyuyoruz. 'Öcalan'la konuşulabilir, makul bir çizgiye geldi' diyenlerin sayısı hiç de az değil.
Ben şahsen bu kanaatte değilim. En azından bunlar kadar iyimser olamıyorum. Ömrünün yarısını dağlarda, yarısını da cezaevinde geçiren bir kişinin gerçeklik algısının, dış dünyada olup bitenleri anlama yetisinin çok ciddi sınırları olacağını düşünüyorum. Neredeyse hayatının hiçbir dönemini 'normal bir insan' gibi yaşamayan bir örgüt liderinin Kürtlerin ve Türklerin hayatını 'normalleştirecek' bir barışın mimarı olabileceğini sanmıyorum.
Anlaşılan 'devlet aklı' ya gerçekten Öcalan'ı müzakere edilebilir bir kişi görüyor, ya da başka seçeneği yok. Çok başlı bir PKK'yla muhatap olamayacağına göre, 'elinin altındaki' Öcalan'dan bir 'değer' yaratmaya çalışıyor.
Her durumda önemli olan, MİT-PKK görüşmesinden sonra siyasetin ve toplumun iktidar adına hâlâ yönetilebilir olmasıdır. Toplum, Kürt meselesinin çözümü için bırakın 'açılım' politikasını, Öcalan'la görüşmeyi ve hatta PKK ile müzakere etmeyi bile 'mübah' görülüyor. Toplumdan siyasilere verilen mesaj belli; kanı durdurmak için her şeyi yap, Öcalan'la, PKK'yla veya başkasıyla...
Bunu anlamak lazım. Biliyorum, siyasetçi risk almaktan kaçınır. Ama Allah aşkına görün; bu işi bitirmenin, kanı durdurmanın riski de yok.
ZAMAN