Devletin eli

İhsan Dağı

Biliyorum, devletin elinin ağır olmasını severiz. Rakip veya düşman gördüklerimizin kafalarına inerken hoşumuza gider bu... Devlet kudretli olmalıdır, yüreklerini titretmelidir düşmanlarımızın. Ancak bu kudretli el bizim de boğazımızı sıkmaya başladığında sesimiz çıkmaya, itiraz etmeye başlarız. Başkalarına karşı kullanıldığında cevaz verdiğimiz gücün bir gün dönüp bizi de vuracağı aklımıza gelmez.

Yirmi yılı aşkın bir süredir uluslararası ilişkiler denilen bir 'bilim'le şöyle veya böyle iştigal ediyorum. 'Güç'e adeta tapılan, çıkarın bile güç olarak tanımlandığı bir alan bu. 'Güç siyaseti'nden öğrendiğim şu; devlette temerküz eden gücü sadece dış politika aracı olarak dışa karşı kullanmak üzere bir yerlere depolayamazsınız. Devletin gücü radyasyon gibidir, etrafa dağılır ve çevrede doğal (yani toplumsal) olan ne varsa imha eder.

Üstelik devlet gücü 'dış'a karşı bir defa kullanıldığında 'iç'te kontrolü daha zor hale gelir. 'Düşman'a haddini bildiren o güç artık kendi halkından da bağlılık ister, itaat bekler. Yani 'düşmanlar'a karşı oluşturduğunuz 'güç' bir gün gelir sizi de esir alır eğer o 'güç' devlete emanet edilmişse ve de devlet gelişmiş bir demokratik denetim ve gözetim mekanizmasına bağlanmamışsa. Onu sınırlayan, dizginleyen başka bir güç yoksa devletin gücü canavarlaşır. Güç, devletin tekelindedir o zaman; en tehlikeli tekel. Bu nedenle devletin gücü beni korkutur.

Devletin güç tekeline karşı 'sivil güçler' bir denge unsuru olarak gelişebilir. Tankı, topu olan sivil güçlerden söz etmiyoruz elbette. Demokratik duyarlılığı yüksek bir toplumdan, örgütlü bir sivil alandan, üretken ve rekabet gücüne sahip bir özel sektörden, bağımsız medyadan söz ediyoruz. Devletle ilişkilerinde özerk olabilen bir 'sivil güç'... Böyle bir güç, hiyerarşik değil çok merkezli, tekelci değil çoğulcudur. Toplumun çeşitliliğini, beklentilerini, önceliklerini yansıtır.

Son yıllarda Türkiye'nin sivil gücü yükseldi. Vesayet rejimini çökerten, siyaseti kısıtlardan kurtaran, devlet üzerinde demokratik denetimi geliştiren de bu sivil güç.

Bana kalırsa Türkiye'nin bölgesinde yükselen profilinde de 'sivil güç' unsurları birinci derecede pay sahibi. Bugün bir 'Türkiye modeli'nden söz ediliyorsa bunda kastedilen ne ordusunun gücü ne de geleneksel devlet otoritesi. Türkiye'nin bölgedeki etkisi onun yumuşak gücüne dayanıyor; yani demokratikleşen siyasetine, refah üreten ekonomik performansına, çeşitlenen ve dışarıya açılan sivil toplumsal dinamiklerine.

Sonuçta daha özgür, daha müreffeh ve daha güvenli bir topluma öykünenlerin sayısı, yani Türkiye'nin yumuşak gücü her geçen gün artıyor bölgede. Bu süreçte ne ordunun sayısı arttı, ne de yeni silah sistemleri geliştirildi. Oysa Türkiye'nin gücü yükseldi; yükselen, 'sivil-yumuşak güç'tür. Yumuşak güç, devletin topu, tüfeği, askeri değil; toplumun başarısıdır. Şirketlerin, girişimcilerin, sivil toplumun, eğitim kurumlarının, bireylerin, yani toplumun performansı ve gücüdür.

Kimse toplumun biriktirdiği sivil gücü etrafa meydan okuyarak bozuk para gibi harcamasın. 'Küçük Amerika' olmaya öykünmenin âlemi yok. 'Büyük Amerika' bile girdiği Irak'tan sekiz yıl sonra tasını tarağını toplayıp ayrılıyor.

Gücümüz, yumuşak güç; bununla da ülkeleri işgal edemez, savaşlar kazanamaz, sorunları gerginlik siyasetiyle çözemezsiniz. Suriye, İran, Irak, Kıbrıs ve İsrail'e karşı 'konvansiyonel' usullerle güç gösterisinde bulunurken 'sivil yumuşak siyaset' araçları işinize yaramaz.

Sivil gücün tek bir şeye ihtiyacı var; barış. Hükümetin barış politikası sivil gücü büyüttü. Savaş ve gerginlik siyaseti ise 'sivil güçler'in nefesini keser. 'Biz artık büyüdük, gerekirse güç kullanırız' anlayışına dayalı gerginlik politikası sivil gücü öldürür.

'Ne yani, devletimiz zayıf mı olsun?' diyeceksiniz. Hayır, ancak bölgede güçlü bir Türkiye, etrafına dayılanan değil, başarısıyla örnek olan bir Türkiye'dir. Kaba 'devlet gücü'yle etrafınıza nüfuz edemezsiniz. Ama toplumun 'ince gücü'yle sızabilirsiniz etrafınıza. Üstelik bu, devletin 'fatih' edasıyla toplumun tepesine çıkmasıyla da sonuçlanmaz. Yani, 'devlet-toplum' ilişkilerinde dengeyi devlet lehine bozmaz...

ZAMAN