Yerleşik düzene veya bir biçimde oluşmuş siyasal iklime itiraz etmeye gör; hemen başlar provokasyon feryadları, takip eder bölücü müsün, ajan mısın yoksa meczup mu soruları! Çünkü Mustafa Kemal ve Kemalist ideolojinin tarih, toplum ve devlet tasavvuru modern Türkiye’nin hiç ama hiç tartışmaya açılamayan kült konuları olarak ilelebet üzerimizde tahakkümünü sürdürsün istiyorlar. Toplum ve siyasal temsilcilerine Kemalist ideoloji, söylem ve sembollerine sadece itaat değil taparcasına bağlılık ve sevgi dayatan hegemonya hala istikamet belirleme yeteneklerini muhafaza ediyor.
AK Parti iktidarı 15 yıl zarfında elbette resmi ideolojinin mezkûr hegemonyası üzerinde gedikler açtı, kaleler düşürdü, değişim ve dönüşümler gerçekleştirdi. Lakin Kemalist ideoloji ve sembollerin iktidar ilişkilerini belirleme yetkinliğine son vermeye yönelik siyasal çizgi ve gayretler Fethullahçı Cunta’yla girişilen mücadelenin büyümesine paralel bir biçimde gevşedi ve sönümlendi. Öncesinde beliren emareler 15 Temmuz darbe sürecinde iyice ağırlık kazandı ve Kemalist çevrelerle FETÖ’ye karşı taktik bir işbirliğini aşarak tuhaf bir biçimde Kemalist ideolojiyle de ittifak edilmesi gerektiği yönünde adımlar atılmaya başlandı.
Ulusalcıların Sancağı Milliyetçilerde
Hemen her gün Kemal Kılıçdaroğlu ve liderliğini yaptığı ‘yeni’ fakat ‘asli çizgisinden sapmış’ CHP eleştirileri yapılırken bu siyaset biçiminin kökleri ve öncülerine adeta toz kondurulamaz hale geldi. Hassaten ‘Gazi’ sıfatıyla anılan Kahraman Atatürk, kurtarıcı ve kurucu değerler manzumesi olarak Atatürk ilke ve inkılapları, payidar kılındığı tartışma dışı bırakılan Cumhuriyet’in faziletlerine sadakat gibi söylemler daha bir artmaya başladı. Hatta aşırı düzeyde bir kendini ispatlama, aksi tüm iddiaları 15 yıllık icraatları öne sürerek kesinlikle reddetme çabaları sıklık kazandı. Fakat bu türden çabaların artmasında Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP ve beraberinde hareket eden çevreler değil bu dönemde Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP’ ve çevresinin baskıları belirleyici olmaya başladı.
Devlet Bahçeli gerek 15 Temmuz darbesine karşı gerekse 16 Nisan referandumuna ilişkin verdiği destek karşılığında AK Parti’yi siyasal-ideolojik alanda rehin tutmaya soyunmuş durumda. Dönem itibariyle Kemalist ideolojiyi halkın siyasal temsilcilerine karşı koruma kollama misyonu ulusalcıların liderliğinden milliyetçilerin liderliğine geçmiş durumda. Ulusalcı CHP’nin temsil ettiği oy potansiyeli her ne kadar milliyetçi MHP’nin temsil ettiği oy potansiyelinden daha fazlaysa da içeride ve dışarıda oluşan dengeler Hükümeti MHP’nin desteğine mecbur kılıyor. MHP ise bu mecburiyet durumundan maksimum faydayı elde etmek için tüm şartları zorluyor.
16 Nisan referandumu öncesinde “hiçbir surette ‘eyalet sistemi’ tartışmaları yapılamaz, bu yöndeki açıklamaları ülkeye karşı sabotaj sayarım” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı açıklamaya yapmaya ve danışmanı Şükrü Karatepe’yi görevden almaya zorlayan Devlet Bahçeli’ydi. Ertesi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan “rejim meselesi 1923’te bitmiştir, kim rejimle ilgili bir olaya girerse karşısında ilk defa ben dururum” demek durumunda kalmış ve eklemişti: “Ben ne diyorum sen ona bak!” Benzer bir durum Tuğrul Türkeş’in kabine dışında kalmasıyla alakalı ortaya çıkmış ve Bahçeli doğrudan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu hedef alan açıklalar yapmıştı. Davutoğlu’nun siyasi olgunluk ve kendi sorunlarıyla yüzleşme davetiyse MHP cephesinden elbette daha çirkin ve saldırganca bir karşılık bulmuştu.
Eleştiri Daima Provokasyon Sayılıyor
MHP adına Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın yaptığı uzun açıklama utanç verici düzeyde ibretlik ifadelerle doluydu. Dikkat çekici olan Tuğrul Türkeş’in kısa ve net olan cevabıydı: “Bir kere sarhoşların seviyesine inemem, bundan dolayı açıklama yapamam.” Enteresan olansa AK Parti tarafından yapılan açıklamada ne Ahmet Davutoğlu’na ne de Tuğrul Türkeş’e sahip çıkılmadan siyasi nezaket çağrısı yapılıyordu. Evet, kritik bir dönemden geçiliyordu, birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç vardı ama tahkir ve hakaret eden de maruz kalan da telaffuz edilmeden nezakete davet ediliyordu.
Devlet, rejim, anayasa, Meclis iç tüzüğü, müftülere nikâh yetkisi vs. gibi alanlarda tartışmalar sürüp giderken Bahçeli yeni bir hamleyle Kemalist hegemonyayı tartışılmaz kılacak bir hamleye girişti. Bu kez bir önceki dönem AK Parti MKYK üyesi olan Ayhan Oğan’ın bürokratik oligarşinin, askeri vesayetin tasfiye edilmesine atıflar yaparak “Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde yeni bir devlet kuruluyor” cümlesi MHP ve lideri Bahçeli’ye Kemalizmi koruma kollama adına bir fırsat daha kazandırmıştır.
Bahçeli’ye göre “Atatürk; Türkiye'dir, Cumhuriyet'tir, devlettir”. Karşı iddia sahiplerini ise derhal “meçhul ve müphem şahsiyet, FETÖ ağzıyla konuşan müptezel” olarak ilan ediyor. Bahçeli aynı konuşmasında yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı cevap vermekle mükellef sayarak siyasetin Türkçü-devletçi ipotekten çıkarılmasına müsaade etmeyeceğini deklare etmiş oldu. Ayhan Oğan’ın sözleri AK Parti’yi ne kadar temsil eder etmez ayrı bir mesele. Ancak siyasete ilişkin resmi ideolojik kalıpları dayatan ağır bir baskı halen varlığını koruyor. İşin daha da kötüsü AK Parti adına yapılan açıklamada Çanakkale’den muasır medeniyet hedefine Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetine cansiperane sahip çıkan bir siyaset izlendiğinin altı ısrarla çiziliyor. Bir de “provokatif söylem ve eylemlere bakılmamasının”!!? Anlaşılan Bahçeli’nin atakları karşısında AK Parti kadroları bir süre daha ‘hattı müdafaa’ pozisyonuna çekilmeye mecbur hissediyor kendini.
Dönüp dolaşıp aynı yere geldik: Kemalist ideoloji ve pratikleri tartışmayı anayasal suç addeden, sapkın görüş ilan edip tımarhane veya hapishane yolunu gösterenler yine yarış halindeler. Aşikâr ki yanlış, ürkek ve arkası getirilemeyecek hamleler sadece Kemalizmi güçlendirir. İlaveten AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan düşmanlarını şımartıp cesaretlendirir. Kültürü, eğitimi, ideolojisi ve sembolleriyle devleti Kemalizmin, siyaseti Devlet Bahçeli’nin inhisarına (tekeline) terk ederek yeni Türkiye’yi kurmak mümkün olmaz. Bahçeli ve MHP’sine verilen destek belki Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’i zayıflatıyor olabilir ama aynı düzeyde AK Parti karşısında Kemalizmi kesinlikle cesaretlendirip tahkim ediyor.