Devlete dokunun...

Ahmet Altan

Eğer Türkiye’de “devlet” bir insan olsaydı, o insana “padişah” denirdi.

Ancak bir padişah yasaların üstünde olabilir çünkü.

Ancak bir padişah kendisini bu kadar dokunulmaz görebilir.

Ancak bir padişah kendi toplumuna hesap vermekten böyle kaçınabilir.

Dün, Şemdinli davasının Askerî Mahkemedeki duruşması vardı.

Bir kitapçı dükkânını bombaladıkları sırada suçüstü yakalanıp sivil mahkemede 39 yıla çarptırılan ikisi asker üç sanık, biliyorsunuz, daha sonra Askerî Mahkemeye sevkedildiler ve orada tutuksuz yargılanmalarına karar verildi.

Evrensel hukuk açısından baktığınızda, bu suçun Askerî Mahkemeyle ne alakası var?

İki astsubay bir sivil dükkânı bombalamaktan yargılanıyor.

Olayın, sanıkların asker olması dışında askerlikle hiçbir ilgisi yok.

Eğer bu sanıklar, işledikleri iddia edilen suçu “askerî bir emirle” işledilerse, o zaman da bu suç “askerî” olmaz, emir verenler de “doğal” mahkemede yargılanır.

Sadece sanıkların sayısı artar.

Ama mahkeme değişmez.

Bizde öyle olmuyor.

Sivil mahkemenin 39 yıllık bir ceza öngöreceği kadar ağır bir suç Askerî Mahkemeye taşınabiliyor.

Sanıklar tahliye edilebiliyor.

Bu sanıklar, Şırnak’ta bir Kürde ait dükkânı değil de, haraç almak amacıyla İstanbul’da bir dükkânı bombalasalardı...

Ya da kızıp sokakta bir adam vursalardı...

Gene Askerî Mahkemede mi yargılanacaklardı?

Eğer “evet, Askerî Mahkemede yargılanacaklardı” diyorsanız, evrensel hukuk açısından bunun açıklaması nedir?

Niye başka her mesleğin üyeleri böyle bir suç işlediklerinde “sivil” mahkemede yargılanıyorlar da askerler “Askerî” Mahkemede yargılanıyor?

Bir mühendis suç işlediğinde onu mühendisler mi yargılıyor?

Askerlerin niye kendi meslektaşları tarafından yargılanmak gibi bir ayrıcalıkları var?

Bir ülkede “ayrıcalıklı” meslekler olabilir mi?

Olamaz.

Ama bizim devlet “olabilir” diyor ve toplum da devlete sözünü geçiremiyor.

Bu ülkede, Danıştay’ın başsavcısı “darbeyi” öven bir konuşma yapabiliyor.

“Darbe” bir anayasal suçtur.

Suçu övmek de suçtur.

Başsavcı yargılanıyor mu?

Hayır.

Başsavcı görevinden uzaklaştırılıyor mu?

Hayır.

Başsavcı meslektaşları tarafından kınanıyor mu?

Hayır.

Eğer devlette görev yapmayan biri suçu övseydi ne olurdu?

Yargılanırdı.

Ama Danıştay Başsavcısı devlet görevlisi, ona dokunamazsınız.

Biliyorsunuz, Dağlıca’da korkunç bir olay yaşandı.

On üç asker şehit düştü, sekiz asker esir edildi.

Bu olayın nasıl gerçekleştiği bu topluma açıklandı mı?

Bu olayda hatası bulunanlar toplumun önüne çıkarıldı mı?

Yargılandı mı?

Kınandı mı?

Hayır.

Niye?

O çocukların nasıl ve niye öldüğünü bilmek bu toplumun hakkı değil mi?

Hakkı.

Ama bu hakkı talep edemezsiniz.

Türkiye’de devlet kendi görevlilerini “hukukun” dışında tutuyor.

Susurluk skandalının devletin içinde nerelere kadar uzandığını hala bilmiyoruz.

Ergenekon çetesinin kimler tarafından korunduğunu bir türlü öğrenemiyoruz.

Hrant Dink’i vuranlara devletin bir “muhbirinin” akıl hocalığı yaptığını biliyoruz ama onu kimin yönettiğini bir türlü ortaya çıkartamıyoruz.

Hukuk, devletin içini bir türlü aydınlatamıyor.

Orada hep karanlık, ışık girmeyen bir bölüm kalıyor.

Sonra, o karanlığın içinde darbe hazırlıkları yapıldığını, generallerin birbirlerinin önünü kesebilmek için çeşitli kulisler düzenlediklerini öğreniyoruz.

Türkiye, dünyayla bütünleşmeye çalışıyor.

Toplum bunu bir şekilde beceriyor.

Zorlanarak da olsa kendini değiştirmeye uğraşıyor.

Ama devlet değişmemek, evrensel hukuka uymamak için direniyor.

Ve, ben bu yazıyı yazarken televizyonlar altyazı geçiyor:

“Yargıtay, AKP için kapatma davası açıyor.”

28 Şubat’ı andıran yeni bir dönemin başlaması için atılan ilk adıma benzeyen bir girişim.

Halkın oyuyla gelmiş siyasi iktidarı, bir hukuk darbesiyle kenara itme hazırlığı belli ki...

Sonuç alır mı?

Eğer AKP’yi kapatırlarsa...

Yerine kurulacak parti yüzde elliyi de aşan oyla iktidara gelir...

Ve artık bu sefer, devleti “padişah” rolünden çıkartacak değişimler yapılır.

Bu son girişim, sanırım bizim eski usul devletin yaptığı son büyük hata olacak.

Taraf gazetesi