Devlet teyakkuzda: 2007ye geri dönüş mü?

Ali Bayramoğlu

Gladyo tipi örgütlenme ya da askeri darbe soruşturması yapılmış birçok ülkede dün Türkiye'dekine benzer görüntüler yaşanmıştır. İtalya'da iş cumhurbaşkanına kadar uzamış, Yunanistan'da, İspanya'da generaller, savcılar, iş adamları, gazeteciler tutuklanmıştı.

Türkiye'de de bugün aynı hukuki mekanizma çalışmaktadır. Savcı talep etmekte, hâkim karar vermekte, kişiler aranmakta ve gözaltına alınmaktadır.

Şaşıracak bir şey yok…

Devletin üst makamında görev yapmış olmak bir kişiyi "doğal masum" kılmaz. Bu kişiye yönelik soruşturma, o kişi bir dönem devleti temsil etti diye, siyasi hale gelmez.

Siyasi olan tam tersine bu tür dokunulmazlıklardır.

Ergenekon soruşturmasında hukuki süreç ve yöntem açısından eleştirilecek yönler (muhakkak ki vardır) bu davanın ve esasın göz ardı edilmesine yol açmaz.

Türkiye bir değişim sürecinin çatışma ve sancılarını yaşamaktadır; "karnından konuşmalar" bu gerçeği değiştirmeyecektir.

Şimdi siyasi duruma geçelim.

Durum elbette fevkalade…

Devletin en üst makamlarında görev yapmış kişiler gözaltına alınıp, aramalara maruz kalınca, bu hangi ülkede olursa olsan, ortalık karışır, toplum, siyaset, devlet düzeyinde gerginlikler, kamplaşmalar oluşur.

Nitekim toplumda kamplaşma hemen tetiklendi. Davayı demokratik ve antidemokratik görenler iki cepheye ayrıldı.

Siyasetçi hemen oyuna girdi. Baykal "İsmet Paşa vari" açıklamalarla siyasi iktidara ve Ergenekon savcılarına savaş ilan etti.

Devlet düzeyinde ise derhal ciddi bir hareketlilik başladı. Yargıtay Başkanlar Kurulu toplandı. Genelkurmay Başkanı önce Başbakan'la, ardından Cumhurbaşkanı'yla görüştü. Bir gece önce de Genelkurmay karargâhında komuta heyeti bir değerlendirme toplantısı yapmıştı.

Devlet merkezindeki bu olağanüstü hareketlilik ilk bakışta doğal karşılanabilir.

Üst düzey gözaltılar, 37 tutukludan 9'unun muvazzaf subay olması, gözaltı delillerinin içeriği ve niteliğiyle ilgili tartışmalar, "kurumlar içi değerlendirmeler"i ve "kurumlar arası temaslar"ı kaçınılmaz kılmıştır denilebilir.

Silahlı Kuvvetler ile Yargıtay'ın her hangi bir açıklamada bulunmaması, Başbakan'la görüşmeyi Genelkurmay Başkanı'nın kendisinin talep etmesi kurumlar içi değerlendirme ve kurumlar arası denge arayışı mantığını güçlendirebilir.

İşin bir yönü muhtemelen böyle…

Silahlı Kuvvetler bu dava üzerinden kendi içindeki çürükleri, zayıf noktaları tasfiye ediyor ya da etmek durumunda kalıyor.

Ama yaşananların bundan ibaret olmadığı da ortada…

Burası Türkiye, siyasi meydan savaşları, hesaplaşmalar ülkesi…

Ergenekon Davası sadece karanlık yapıların, Susurluk'a, 28 Şubat'ta uzanan kapıların aralanması, askerin içindeki çürüklerin temizlenmesi davası değildir, aynı zamanda "askerin derin yapılanma geleneği ile darbe geleneği"nin sorgulandığı bir davadır.

Bu "soruşturma-kovuşturma"nın askerin "sorumsuz siyasi rolü" üzerine "kısıtlayıcı etkiler"i olacağı, daha şimdiden siyaset dışı girişimlerde bulunmuş generallerin tek tek tutuklanmasından anlaşılmaktadır.

Kaldı ki son gözaltı hadiseleri bizce açık biçimde 2003-2004 darbe girişimlerinin 2007 yılına taşınmasıyla ilişkilidir.

Bu duruma askerin seyirci kalması beklenemez…

Vesayetçi siyasi rejimin muhafazasından yana tavır koymuş idari ve hukuki yapılarla diğerleri arasında bir çatışma olması kaçınılmazdır.

Nitekim soruşturmaya yönelik itirazlar en hamasi; en sıradan, en bildik, siyaseten en ucuz noktadan gelmektedir:

Cumhuriyet'in temel ilkelerini değiştirmek ve devleti yıpratmak, dava yoluyla muhalifleri sindirmek…

Baykal'ın dün yaptığı yargıyı ve iktidarı hedef alan açık savaş ilanı, Yargıtay Başkanlar Kurulu'nda Ergenekon savcılarının Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu'nca izlenmesi talebi ilk ciddi huzursuzluk işaretledir.

2009 çatışmayla açılmıştır…

2007'ye geri mi dönülecektir? Mart ayındaki yerel yönetim seçimleri, Baykal'ın tavrı, askerin tedirginliği dikkate alınacak olursa 2007 yılı tarzı bir yeni hesaplaşmaya mı gidilmektedir?

Soru budur…

YENİ ŞAFAK