Devlet Protokolü ve Terbiyesine İtirazımız Var!

KENAN ALPAY

Törenler, ulus devletlerin siyasal ve toplumsal kültürü terbiye etmek üzere inşa ettikleri modern ritüeller veya teamüller şeklinde nitelendirilebilir. Kemalist ulus devletin tarihi de belki diğer pek çoğundan daha fazlasıyla bugüne kadar hep bu törenler, teamüller ve modern ritüeller şeklinde kurulan bir silsileyle örülmüştür.

Sayılması ve takibi bir hayli zor olan resmi törenler en ilginç haliyle bir devlet terbiyesi ve bürokratik teamül olarak işlemektedir. Resmi törenleri değiştirmek, törenlerin anlam ve amacını sorgulamak, itiraz etmek nedense entelektüel zeminde dahi hiç gündeme alınamıyor. Çünkü "törensiz kalan bir milletin hayat damarlarının kopacağı" gibi batıl bir inanç Batıcı bürokrat ve aydınların da içinde yer aldığı iktidar sınıflarına kılavuzluk ediyor.

Törensiz Yaşayamayan Ülke

Törenlerin anlam ve önemini belirleyen, törenleri günün anlam ve amacını matuf pratiklerle şekillendiren elbette bir ulus devlet aklı var. Fakat asıl sorun bu ulus devlet aklında zaten. Çünkü bu ulus devlet aklıyla bezenen törenler istisnası olmaksızın yukarıdan aşağıya devleti merkeze alarak toplumu ve toplumsal iradeyi temsil eden siyaseti terbiye etme misyonuyla donanmıştır.

AK Parti Hükümeti 80 yıldır bütün ilk öğretim öğrencilerine okutulan Türkçü-Atatürkçü andı kaldırarak hakikaten çok hayırlı bir icraat yapmıştır. Benzer bir biçimde 19 Mayıs, 23 Nisan gibi resmi törenleri en azından stadyumlarda yapılan askeri formattan çıkarmakla da son derece çirkin bir teamüle nihayet vermiştir. Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluşunu anma adına her sene sergilenen klişe mizansenleri de bu kategoriye dahil etmek yerinde olur. Ne kadar az tören o kadar normal hayat demektir çünkü.

Ancak yaşadığımız ülkenin kronik sorunları sadece askeri, yargısal, akademik veya bürokratik vesayetten ibaret değil. Bu vesayetleri yaşatan, görünür kılan ve belli bir takvime bağlayıp her dönem bir kriz-gerilim vesilesi haline getiren resmi törenlerini görmezden gelemeyiz. Resmi törenler hem muhtevaları hem de konjonktüre göre yüklendikleri mesajlar itibariyle siyasal ve toplumsal alana devlet sınıfları adına vesayetçi müdahalenin yapılmasına en uygun zeminlerdir. Resmi törenler, her zaman için törenlerden fazlasını ihtiva etmektedir.

Siyaset ve toplumun törenlere katılması bir dert, törene katılmaması ayrı bir derttir. Törene katılacakların makbul sayılması için elbette şöyle bir takım kriterler var: Törende verilmek istenen mesaj ve ruha tamamen teslim olacak. Fırça yemeyi veya hizaya çekilmeyi sineye çekecek. Onurunun çiğnenmesine ses etmeyecek. Toplum tarafından kendisine verilen emanete tecavüz etmeyi alışkanlık edinen bürokratik oligarşinin edepsizliklerine karşı bütün sinirleri alınmışçasına sırıtabilecek.

Törenler işte böyle bir dizi talim ve terbiye yöntemi olarak işlev görmekte olduğu için ulus devletin tabularıdır. Siyaset ve topluma karşı resmi ideolojinin aktörleri tarafından mütemadiyen bu tabuların temsil ettiği saldırı imkanları kullanılıyor. Siyaset ve toplum adına bir kabus alanı olmaktan daha ötede bir fonksiyonu olamayacak bu törenlerin anlam alanına, varlık sebebine ve bunları dayatan aktörlere temelden itiraz etmek mecburiyetindeyiz.

Törenleriniz Bizden Uzak Olsun

Törenler son süreçte açıkça görüldüğü üzere sadece Kemalistler için değil ulusolcu ve liberaller için de bir saldırı, tuzak ve ittifak vesilesi olarak değerlendiriliyor. Gerek Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümü vesilesiyle Haşim Kılıç'ın yaptığı konuşma gerekse Danıştay'ın kuruluş töreninde TBB Başkanı Metin Feyzioğlu'nun yaptığı konuşma bunun göstergesidir.

Feyzioğlu'nun Kemalist iktidar sınıfları adına sergilediği 'edepsizliğe' Başbakan Erdoğan'ın önce sözlü ardından da fiilen protesto edip salonu terk etmesine karşı yapılan değerlendirmeler iyi takip edilmek durumunda. Süreç bunu daha acil bir duruma getirmiştir.

Kanaatimce Başbakan Erdoğan'ın karşısında, TBB Başkanı Feyzioğlu'nun arkasında duran en geniş manasıyla 'birleşik cephe'dir. CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun Başbakan Erdoğan'ı "devleti yönetme ehliyetini kaybetmiş" şeklinde tasvir etmesiyleCengiz Çandar'ın "Davos 2009 bir trajedi sahnesiydi, Danıştay 2014 ise kesinlikle bir komedi sahnesi" şeklinde alaya alması 'birleşik cephe'nin temel vasıflarına dair önemli işaretler taşıyor.

Benzer bir şekilde Ergenekon-Balyoz sözcüsü Cumhuriyet'in "protokol kurallarını hiçe sayıp skandal yarattı" manşetiyle her türlü vesayete karşı savaş açmış imajıyla hareket eden liberal Taraf'ın "devlet protokolünü dehşete düşürdü" manşeti Gezi Ruhu'nun, 17 Aralık Ruhu'nun mücessemleşmiş halinden başkaca bir şey değildir.

Resepsiyonlarda verilen muhtıralardan açılış törenlerinde sergilenen edepsizliklere değin aslında bürokratik oligarşi ve iktidar sınıflarında değişen hiç bir şey yok. Madem resmi törenler vesilesiyle bu türden dayatma ve edepsizliklerde ısrar ediyorlar o halde onları kendi başlarına bırakmak daha doğru ve faydalı olmaz mı?