Devlet mi Mafya mı?

Ahmet Varol

Bu soru günümüzde çok sayıda ülkenin yönetimi hakkında sorulması gereken bir sorudur. Çünkü devletin birinci sorumluluğu hakları himaye etmek ve adaleti hâkim kılmaktır. En başta kendisi haklara tecavüz eden, adaleti değil zulmü hakim kılan ve bu uygulamalarında ısrarlı davranan bir yönetimin temelde mafya çetelerinden çok farkı yoktur. Sadece uygulamalarını kitabına uydurmakta ve haksızlıklarına bazen kanun kılıfı geçirmekte bazen de sorgulamanın tamamen dışında tutarak üstünü örtmeyi daha iyi başarmaktadır. Bunu başarabilmesi ise sahip olduğu imkânların daha geniş olmasından ileri geliyor.

Siyaset ve hukuk bilimlerinde devlet tanımlamaları yapılır. Günümüzde devlet olarak kabul edilen yönetimlerin ne kadarının bu tanımlalara uygun olduğu hakkında ise pek bilgi verilmez.

Bugün özgürlük ve adalet talebiyle meydanlara dökülen halkların istedikleri de başlarındaki çete yönetimlerinden kurtularak gerçek anlamda devlet yönetimine kavuşmaktır.

Ancak bu yönetimlerden bazıları “devlet” kılıfı ile çalışan uluslararası mafyanın özel karakolları gibiler.  Dolayısıyla sadece yönetim altına aldıkları halklar üzerinde bir çete kurmakla yetinmeyip bölgesel ve uluslararası çetelerin sığınma ve atlama karakolları görevi üstlenmişlerdir. Bunlardan biri ve belki Arap dünyasında merkez karakol görevi göreni Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’dir.

BAE, hava ulaşımında bir transit geçiş noktası olduğu gibi özellikle Arap dünyasının para trafiğinde de aynı konumdadır. Fakat sadece geçiş trafiğinde transit yol görevi görmüyor. Aynı zamanda yöneticilerin, halkların gelirlerinden gasp ettiği kirli paraların himaye altına alınmasında kasa görevi görüyor.

21 Şubat’ta yayınlanan “Gasp Edilen Servet” başlıklı yazımızda sözünü ettiğimiz servetin önemli bir kısmı BAE’nin yasal kılıfla çalışan mafya bankalarında saklanıyor. Arap devrimlerinde ülkelerini terk etmek zorunda kalan yöneticilerin kaçırdığı paraların büyük bir kısmı da bu ülkedeki bankalarda tutuluyor.

BAE bankaları böyle meşru olmayan yollarla kaçırılan kirli paraların yanı sıra Arap dünyasındaki normal ticari kuruluşların ve iş adamlarının yasal yolla kazandığı paraların aktif ticarette kullanılmayan kısmının önemli bir miktarının yatırıldığı bankalardır. O yüzden BAE bugün Arap dünyasının İsviçresi sayılıyor. Dolayısıyla servetinin ve gelirlerinin önemli bir kısmı faizle dolaştırılan para ya da faiz geliridir. Bu sebeple Arap dünyasında ekonomik düzenlerin İslâmî sınırlara sokulmasını arzulamıyor; İslâmîleşmeye karşı yürütülen fitne savaşının finansmanını teminden çekinmiyor.

Böyle bir devletin daha doğrusu çetenin, halk ayaklanmalarıyla devrilen diktatörlerin ve çetelerinin yolsuzlukla gasp ettikleri ve ülke dışına kaçırdıkları paraların tespitinde yeni yönetimlere yardımcı olması, gizli kasalarda tuttuğu kirli paraların kimlere ait olduğu hakkında bilgi vermesi beklenemez. Aksine paraların bir kısmını kaçıranların da onayıyla yeni yönetimlerin istikrar ve düzeni hâkim kılmasını engellemek amacıyla başlatılan fitne savaşlarını finanse etmeye ayırıyor. O yüzden bugün özellikle Mısır’da ortalığı karıştıranların ihtiyaç duyduğu paranın büyük bir kısmının BAE’den gönderildiği hakkında güçlü bilgiler var. Bugün fitnenin dışarıdaki ayağı ve geçmişte Hüsni Mübarek’in sağ kolu sayılan Ahmed Şefik de koordinasyonu BAE’den yürütüyor.

BAE, dikta rejimlerinin devrilmesi, yolsuzlukların önüne geçilmesi, gayri meşru yollardan kaçırılan paraların hesabının sorulması ve kirli hesaplarla ilgili bilgilerin ortaya çıkarılması durumunda kendisinin bir mafya karakolu olduğunun gün yüzüne çıkacağını ve en önemli gelir kaynağını kaybedeceğini biliyor. Dikta rejimlerinin devrildiği ülkelerde sistemin oturmasını engellemek için yürütülen fitne savaşına kaynak temininde oldukça cömert davranmasının sebebi bu.

BAE yönetimi aynı zamanda bir dikta rejimidir ve özellikle Arap dünyasındaki son uyanış hareketleri karşısında ülkesindeki İslâmî oluşumlara baskı ve şiddeti iyice artırdığı biliniyor. İslâmi kuruluşları kapatarak mal varlıklarına el koyduğu gibi yöneticilerini de ya yurtlarını terke zorladı ya da cezaevlerine doldurdu. Şimdi onlara yaptığı işkenceler Suriye’deki vahşet ve katliamın gölgesinde kalıyor.

YENİ AKİT