Devlet düşmanı bir 'jamaat'

Akif Emre

Bangladeş Cemaat-i İslami (Jamaat-e-Islami) liderlerinden Abdülkadir Molla'nın 42 yıl önceki Pakistan'ın ikiye bölündüğü savaşta karıştığı cinayet suçlamasıyla idam edilmesi yeni bir tartışmayı başlattı. Davanın görüldüğü mahkeme, siyasi ortam ve suçlamalara bakılırsa siyaseten bir linç kampanyasının yürütüldüğü çok açık. Cemaat-i İslami tüm lider kadrolarıyla adeta cinayet şebekesi haline gelmiş, doksanlık isimlere bile idam cezası veriliyor!

Cemaat-i İslami'nin bir tür kirli cinayetlerle suçlanarak vatan haini, Bangladeş düşmanı mihrak olarak ilan edilmesiyle vicdanların rahatlatılması, bu hareketin siyaseten mahkum edilmesi amaçlanıyor. Aslında Cemaat-i İslami'nin temsil ettiği hareketin vatan hainliği suçlamasıyla vicdanlarda mahkum edilme siyaseti ilk değil. Benzer durum hareketin kurucusu Mevdudi için de yapılmıştı.

İngilizler Hindistan'dan çekilirken ülkenin dini dağılımına göre parçalanmasını öngören bir plan yapmışlardı. Müslümanlar arasında özellikle seküler olanlar ve Batı yanlıları başta olmak üzere aydınlar bu fikri destekleyerek Hindistan'dan ayrılarak bağımsız devlet olmaları fikrini savunuyordu.

Güneydoğu Asya'daki İslami hareketlerin fikir babası sayılan Mevdudi başta olmak üzere Mevlana Ebul Kelam Azad gibi bir çok Müslüman alim ve aydın ise büyük insani felaketle neticelenecek parçalanmaya karşı çıkıyor, etkili dev bir azınlık olarak Hindistan'da kalmanın gelecek için daha olumlu olacağını savunuyordu. Sonuçta büyük plan gerçekleşti ve Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgelerin esas alındığı Doğu ve Batı Pakistan olmak üzere bir devlet ortaya çıktı. Londra'da yaşayan bir avukat, Cinnah da devletin kurucu babasıydı. Ne var ki, çok dilli ve etnisiteli bu yeni ulus-devlet muhtevadaki seküler ruha rağmen zorunlu olarak dini temele dayalı bir retoriğe yaslandı.

Bu süreçte 'modern İslamcılığın' önemli fikir babalarından ve Cemaat-i İslami'nin kurucusu Mevdudi de yeni rejim için önemli bir tehlike olarak görülecekti. Devletin dini söylemine karşın İslamcı bir hareket, ancak vatan hainliği ile mahkum edilebilirdi. Kuruluş aşamasındaki tercihine rağmen Pakistan'ın geleceği için çalışan Mevdudi ve hareketini marjinalize eden bu itham, resmi söylemin bir silahı olarak gerektiğinde kullanılacaktır.

1971 yılına gelindiğinde Doğu Pakistan'da ayrılıkçı temayüller iyice yükselmiş, Pakistan'ın içinde bulunduğu siyasi istikrarsızlık ve askeri cunta Doğu Pakistan'daki ayrılıkçı dalgayı daha da körükleşmiştir. Mücibur Rahman'ın başı çektiği ayrılıkçı hareket sonuçta iç savaşa dönüşmüş, Hindistan'ın askeri müdahalesi ile Pakistan-Hindistan orduları savaşa tutuşacaktır. Bu süreçte Pakistan'ın yeniden bölünmesinin büyük felaket doğuracağını savunan Cemaat-i İslami'ye şu anda yapılan suçlamanın aslı; Hindistan işgal güçleri ile işbirliğini reddetmek ve ülkenin bölünmesine karşı çıkmaktır.

Bangladeş Cemaat-i İslami lideri Prof. Dr. Gulam Azam savaşın Doğu Pakistan'ın sorunları için çözüm olamayacağına, Müslüman dünyasının bir kez daha bölünmesinin doğuracağı felaketlere açıkça dikkat çekecektir. Hindistan'ın desteği ile bağımsızlık kazanmasının Bangladeş'i Hindistan'ın kontrolüne sokacağını belirterek sonuna kadar 'Birleşik Pakistan' fikrini savunacaktır. Bu arada atlanan bir gerçek; aynı hareketin, Pakistan ordusunun Bangladeş halkına uyguladığı şiddete tepki göstererek saldırıların durması için, General Tikka Han dahil olmak üzere, Pakistan Ordusu'na çağrıda bulunmasıdır.

Ne bağımsızlık sonrası kurulan savaş suçluları mahkemesinde ne de daha sonraları, Cemaat hakkında bir dava açılmayacaktı. Ancak siyasal olarak hareketin, tıpkı kurucusu gibi, resmi ideoloji ile farklı bir yerde durduğu kesin. Son birkaç yılda savaş suçları mahkemesi çalışmaya başladığından beri nasıl bir linç kampanyasının yürütüldüğüne dair şu rakam yeterince fikir verebilir: 16 binden fazla Cemaat üyesi tutuklanmış, işkence görmüş ve cinayetle suçlanmıştır!

Bangladeş kurucularının seküler, sosyalist ve milliyetçi görüşleriyle uzlaşmayan Cemaat'in, bugünlerde İslamcılığın yeniden terörle eşleştirildiği bir ortamda, kolay bir şekilde siyaseten devre dışı bırakılma yöntemi cinayet suçlaması olabilirdi…

Sonuçta önceki gün idam edilen Molla'nın o dönemde öğrenci olması bir yana, fiilen bir cinayet işleyip işlemediği meselesi, yargılamanın şekli ve siyasi yapısı nedeniyle hayli su götürür. Ancak benim bildiğim bir şey; Cemaat'in genel yapısının silahlı bir eylem yapmaya hiç de müsait olmadığı, toplumun geneline göre daha elitist ve entelektüel karakteri nedeniyle istese bile o dönemde böylesi bir tezgaha alet olma istidadından yoksun olduğudur.

Şu da bir gerçek ki; o dönemin Pakistan yönetimi, Cemaat-i İslami gibi bütünleşmeden yana İslami yapıları, en azından söylem ve propaganda amaçlı olarak, kullanmak istemiştir. Vatan hainliği suçlamasıyla siyaseten mahkum edilen Cemaate, rejimin vatanın bölünmemesi için can simidi gibi sarılması da sistemin ayrı bir çelişkisi.

Her şeyi herkesten çok iyi bilen, birkaç ajans haberi ile hoşlanmadığı Müslümanlar kesimler hakkında kolayca hüküm verme alışkanlığında olan Türkiye'deki uzmanların ayrıntıları anlayacak nitelikleri olduklarını sanmıyorum.

İki kez parçalanan Hint Müslümanlarının hep parçalanmamaktan yana tavır koyan ve bu nedenle de vatan hainliğiyle suçlanan 'Jamaat'in karşı karşıya kaldığı durum da siyasetin garip çelişkisi…

YENİ ŞAFAK