Kürt meselesinde ve PKK sorununda barış umutlarının askıya alındığı yeni ve karanlık bir döneme girildi. Kuşkusuz bu süreci tetikleyen devletin operasyonları değil, PKK’nın kanlı saldırıları oldu. Silvan ve Hakkâri’deki pusu, bir kalemde 22 askerin feci şekilde can vermesi sadece hükümetin değil, Türk toplumunun da dengesini bozdu.
Kürt sorununda birden bire sanki roller değişti; PKK saldıran tarafa, devlet ise meşru savunma yapan bir güce dönüştü.
Bu yeni dönemin geçmişten en önemli farkı, bu olsa gerek.
Nitekim Kürt isyanını başlatan, bugüne kadar sürmesine neden olan devletin baskı ve şiddet politikalarıydı. PKK mazlum olan tarafı temsil ediyordu. Bu yüzden Kürtlerin de gönlünü kazandı, önemli bir siyasi desteğe kavuştu.
Devletin korkunç şiddet mekanizması karşısında PKK’nın şiddeti pek masum kalıyordu.
Sokak ortasında infaz edilen binlerce insanın hikâyesi, evleri yakılan, köyleri boşaltılan milyonlarca kişinin dramı, PKK şiddetini mazur göstermeye yetiyordu.
Ancak bugün devlet, aynı devlet değil.
Türkiye’de hâlâ aynı Türkiye değil.
Eskiden farklı olarak Türkiye’de büyük bir siyasal dönüşüm yaşanıyor.
Eski devlet tasfiye edildi ve bugün o eski devletin kadrolarının çoğu rütbelerine bakılmaksızın tutuklanarak hapse gönderildi.
AKP hükümeti eski Türkiye’nin güvenlik politikalarını terk ettiğini açıkladı; isyanın lideriyle diyaloga girdi, örgütle temas kurdu ve Kürt meselesini demokratik bir çözüme kavuşturma iradesi taşıdığını attığı bu adımlarla yetersiz de olsa gösterdi.
Resmini çizdiğimiz bu Türkiye’de PKK’nın dozu yüksek şiddetinin haklı görülecek, meşru sayılacak bir tarafı kalmamıştır.
PKK’nın şiddeti tırmandırma, asker öldürme gücü vardır; daha fazlasını da yapabilir. Bunda bir kuşku yok.
Ama PKK’nın artık şiddetini mazur gösterecek doğruları kalmamıştır.
Reşadiye ve Silvan saldırılarıyla birlikte PKK, doğrularını yitirmiştir.
Fakat bu, PKK şiddetinin siyasal amaçlardan yoksun olduğu anlamına gelmiyor.
Nedir bu siyasi amaç?
Güneydoğu’da Kürt özerk bölgesi yaratmak mı?
Amacın bu olduğunu düşünenler olabilir, buna gerçekten inanan Kürtlerin sayısı da hiç az değil.
Ama örgütün gerçek amacı Güneydoğu’da Kürtler için değil, daha çok PKK için özerk bölge yaratmaktır.
Yoksa, istenen demokratik özerklik olsaydı, bu kadar büyük kıyamet koparmaya, şiddeti bu kadar tırmandırmaya hiç gerek yoktu.
Hayat, insanı olanaklı amaçlara en kısa yoldan ulaştırır.
Özerkliğin muhtevasını daha özgür, daha adaletli, daha katılımcı bir siyasal alan talebi oluştursaydı, Türkiye’de buna ne Meclis ne de hükümet direnebilirdi.
Bu talepler için bütün Kürtler gönülden meydanları doldurabilir, BDP veya sıradan bir parti bile samimi bir demokratik mücadeleyle kendilerini koşulsuz destekleyecek olan Türklerle birlikte bu hakları kazanabilirdi.
Ama Demokratik Toplum Kongresi’nin gündeme getirdiği “demokratik özerklik” kavramının bahsettiğimiz muhtevayla yakından uzaktan bir ilgisi bulunmamaktadır.
Asıl mesele PKK’ya özerk bölge oluşturmaktır.
Örgütün de birtakım haklı talepleri olabilir.
Neticede Kürt sorununun gündeme getirilmesinde ve bu sorunun temsilciliğini yapmada önemli bir yere sahiptirler.
Ayrıca belli bir siyasal desteği de arkasına almıştır.
Barış olacaksa onların da güvenliği ve siyaset yapma koşulları oluşturulmak zorundadır.
Devlet buna açık olmalıdır.
Ama PKK’nın talep ettiği gibi Güneydoğu’yu hiçbir hükümet onlara teslim edemez.
Hiçbir şiddet, hiçbir saldırı, hiçbir katliam bu siyasal amacı haklı ve meşru kılamaz.
PKK bunun farkında değil mi, bence gayet farkında.
PKK şiddetinin doğrularını yitirdiğini söylemiştik ama bu, bir aklı olmadığı anlamına gelmiyor.
Örgütün hayalini kurduğu şey, büyük bir savaştan küçük bir iktidar alanı çıkarabilmek.
Öcalan’ın öteleyip durduğu bu hayali, PKK, şimdi hayata geçirmeye çalışıyor.
Savaşı tırmandırarak AKP’yi Güneydoğu’dan tümden silmeyi ve bölgeyi bütünüyle egemenlik sahasına dönüştürmeyi amaçlıyor.
PKK, demokratik yollardan Kürtlerin tüm desteğini alarak böyle bir otonom bölgeyi talep edebilirdi. Ancak bunu silahsız başarabileceklerine inanmadıklarından, Kürtlerin tümünün desteğini alabilmenin bir hayal olduğunu belki de en iyi kendileri bildiğinden, savaşı körüklüyorlar. Bu karanlık tünelin sonu aydınlığa çıkar mı bilinmez; ama hem Türkleri hem de Kürtleri çok zor günler bekliyor.
kurtulustayiz@gmail.com
TARAF