Modern devlet, “şahsiyet”i “vatandaş” kılan bir toplum mühendisliği aygıtı. Şahsiyetin hukuki tanımlamasının ötesinde anlamlar taşıyan vatandaş, hukuki zeminde her ferdin eşitlenmesi olarak anlaşılsa da bu eşitleme daha derinde bir aynılaşmaya denk gelmekte. Bugün, kendisine verilen “vatandaşlık numarası” ile içinde yer aldığı mekanik bir sürünün parçası olarak vatandaş, devlet açısından hukuki bir tanımdan öte bir şey değildir.
Modern devletin “vatandaş”ı verili ve kanuni bir olgudur. İnancın belirleyici olduğu yaşam tarzı, hayatın bütünselliğinden koparılarak ayrı ayrı tanımlanmış, tanılı her alan için sınırlar çizilmiştir.
Modern devletin toplumu ve devleti tanımlarken kullandığı kamusal, özel, resmi alan gibi yaşamın parçalanarak sınırlanması esasına bağlı ayrımlar bu bağlamda vatandaşın sınırlarını belirleyen verili alanları işaret etmektedir. Her biri şahsiyet kimliğinin parçalanmış bütünlüğüne işaret eden ve sınırlar koyan bu alanlardan kamusal alan, adeta vatandaş üretme atölyesidir.
Geleneksel devlet yapısında, dinsel gruplar (milletler) şeklinde var olan toplumun bu gerçekliğine müdahale edilmemiştir. Geleneksel devlet toplumsal mühendislik işlevi görmemiş ve bu kümelerin bütünselliğine dokunmamıştır.
Buna karşın modern devlet; cemaat, aşiret, aile gibi dinsel ya da geleneksel güçlü bağlarla birbirine bağlı yapıları parçalayıp, üyelerini vatandaşlık kimliği üzerinden kamusal alanın bir parçası kılmakta, her bir üyesine bir oy hakkı verdiği bu yapıların bütünlüğünü bozarak devlet gücü karşısındaki potansiyel güçleri zayıflatmaktadır.
Modern devletin anayasası, Hıristiyan, Müslüman veya Budist’i; laik, ateist veya inançlıyı vatandaşlık kavramı üzerinden eşitleyerek devlete bağlar. Din özgürlüğü, laiklik ve demokrasi kavramlarının ortak anlam kümesi, vatandaşın inançla ilişkisinin ve bu ilişkinin sınırlarının kanunen belirlenmesi gerektiğini işaret etmektedir.
Modern devletin anayasası, Müslüman’ı vatandaş kılan seküler metinlerdir. Teritoryal bir olgu olarak vatandaş, sınırları belirlenmiş bir toprak parçası üzerinde yaşayan ortak bir topluluğun eşit üyesidir. Ortak kimliği belirleyen zemin vatandır. Aynı vatanı paylaşan bireyler vatandaştır.
Dini yaşamın dışına çıkarıp, ferdi (şahsiyet), toplumu ve devleti seküler bir tarzda yeniden dizayn eden modern cahiliye, yeni kurduğu sistemi adeta bir din gibi kurgulamıştır. Bu bağlamda vatandaşlık; din kardeşliği, ümmet ya da millet kavramları yerine ikame edilmiştir. Aynı inancı paylaşanların kardeş olduğu dinin yerini, aynı vatanı paylaşanların vatandaş olduğu seküler bir din almıştır.
Modern cahili sistem, Müslümanları vatandaşlaştırdığı oranda sisteme dahil etmekte ve muhalefetini kırmaktadır. Akıntıya karşı kürek çekmenin abesliğinden dem vurarak verili durumu gönlü istemese de kabullenenler hızlı bir şekilde vatandaşlar arasındaki yerini almaktadır.
Modern devlet, bireyin devletle ilişkisini hangi form ve hangi özgürlük kriteri üzerinden düzenlerse düzenlesin devlet ile vatandaş arasındaki belirttiğimiz ilişki düzeyini aş(a)maz. Post-modern yaklaşımların devletin mekanikleştirme mekanizmasına getirdiği eleştiriler de şahsiyeti vatandaş olmaktan kurtaramamaktadır.
Vatandaş kılınmış Müslüman zavallıdır ve zayıf bırakılmış, sömürülmüş toplumun hukuken eşit bireyidir. Kişinin sömürge toplumunun bir parçası olduğunu gizleyen bir illüzyon olarak söz konusu hukuki eşitlik olgusu vatandaşlıkla maskelenmektedir.
Gerçek insandan soyutlanmış adeta tüzel bir kurgudur vatandaş. Bir toplum mühendisliği ürünü olarak; verili, tanımlı, kurgusal ve üretilmiştir. Elbette burada tanımlanan kadar tanımlayan da önemlidir. Devlet adına, gerçek insanı vatandaş kılan ve onu tanımlayan bu zevat kimdir? Elbette bunlar kurucu ideolojinin kurucu babaları ve onların varisleridir yani devletle özdeş kesimlerdir. Zamanla bu kesimlerin değişmesi, yerini başka ideolojik kesimlere kaptırmaları vatandaş kılınanlar açısından niteliksel bir değişimi ifade etmemektedir. Biz vatandaş kılınanlar açısından, bugün AK Parti tarafından sistemin yeniden inşasının anlamı bu kabildendir. Özgürlüklerimizin görece artışı bizleri asli kimliğimize irca etmemekte, sadece daha özgür “vatandaş”lar kılmaktadır.