Başbakan Erdoğan, Türkiye tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. Şimdiye kadar literatürümüzde sadece bir temenni olarak yer alan "devlet özür dilesin" talebine Dersim Katliamı bağlamında karşılık verdi. O tarihi cümleleri tekrar hatırlamak ve hatırlatmak isterim:
"Dersim yakın tarihimizdeki en acı, en trajik olaylardan biridir. Dersim aydınlatılmayı, cesaretle sorgulanmayı bekleyen bir faciadır. Dersim, CHP hükümetlerinin onlarca, yüzlerce faciasından en acısıdır, en kanlısıdır. Dersim faciası karşısında özür dileyecek olan, bu faciayla yüzleşecek olan, AK Parti değil, AK Parti hükümeti değil, bizzat bu facianın, bu kanlı eserin sahibi olan CHP 'dir, CHP'nin Tunceli milletvekilleridir, CHP'nin Tunceli kökenli Genel Başkanıdır (...) Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür dilerim ve diliyorum."
Ne var ki Koca bir Atatürk posteri önünde yapılan bu tarihî konuşmanın ardından aklıma ister istemez Bülent Arınç'ın bu seneki 10 Kasım'da sarf ettiği sözleri geliyor:
"Atatürk'ün felsefe ve ideallerinin, bugün de önümüzdeki sorunların çözümünde bizlere ciddi anlamda çıkış yolu göstereceğine inanıyorum."
Ve düşünüyorum, yıllar sonra ardından özür dilenen Dersim Katliamı, "Atatürk'ün felsefe ve idealleri"nin neresine düşer diye...
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi de mecliste yaptığı basın toplantısında şöyle demiş: "Başbakan, kin, öfke ve nefret saçıyor, bölücülük yapıyor. Başbakan Cumhuriyet'e savaş açmıştır, sıra Atatürk'e gelecektir."
Önce katliam yap, onbinden fazla cana kıy, daha da fazlasını sür; ondan sonra geçmişinle yüzleşmeye çağıranları da nefret saçmakla suçla... CHP için "oh, ne âlâ memleket" gerçekten. Yalnız Akif Bey bir noktada haklı. Bu yüzleşme denen mefhum ağızda durduğu gibi durmaz hakikaten. Örneğin ya sıra son devrin diğer din mazlumlarına yapılan zulümlerle yüzleşmeye gelirse ne olacak?
CHP'nin tek parti diktatörlüğü sırasında yaptığı zulümlerden sadece birisi olan bu katliamın belgeleriyle açıklaması ve Başbakan'ın özür dilerken Necip Fazıl'ın "Son Devrin Din Mazlumları" kitabını referans göstermesi ister istemez beni de meraklandırdı; sıra o kitapta anılan diğer din mazlumlarına gelecek mi diye...
Örneğin Şapka Devrimi'ni müteakip asılan onlarca din adamına yapılanlarla yüzleşecek miyiz? Mevzubahis kitapta geçen Şeyh Said, Saidi Nursî, Şeyh Esad Efendi, İskilipli Atıf Hoca, Süleyman Efendi ve Abdulhâkim Arvasî Efendi'ye çektirilen eziyetlerle de yüzleşecek miyiz? Bu zulümlerdeki payı yadsınamayacak olan Mustafa Kemâl'in yapıp ettiklerini tarihsel gerçeklere sadık kalarak sorgulayabilecek miyiz?
CHP, ne Dersim Katliamı'yla ne de diğer tek parti rejimi zorbalıklarıyla yüzleşebilir. Zira bu zulümleri "zulüm" olarak tasdik etmesi CHP'nin "ontolojik" olarak kendini reddi anlamına gelir. Çünkü CHP, partiyi kuran Mustafa Kemâl'i eşsiz ve benzersiz derecede başarılı bir lider olarak tasdik ve takdim etmek, Musafa Kemâl'in başta olduğu 1923-1938 arasını da toplumun tam bir uyum içinde olduğu bir nevi "altın çağ" olarak göstermek durumundadır. Bu yüzden "1923 zindeliği"ne takılıp kalmış "melankolik özneler"den müteşekkil partidir. Ve yine bu yüzden CHP içinden Dersim Katliamı'na dair esaslı bir duruş sergileyen Hüseyin Aygün baskıcı bir muameleyle karşılaşmış ve CHP Diyarbakır İl Başkanı özür beyan etmesi sebebiyle apar topar görevden alınmıştır. 1923-1938 arasında yaşananları yalanlarla örülü bir resmî tarih perdesiyle örtmeye çalışanların ellerini ayaklarına dolayan, Mustafa Kemâl devrini mitselleştiren "kaybedilmiş mükemmelik" söylemini iflas ettiren tüm CHP'lileri de tebrik ederim.
Bu yolun sonundan umutluyum. Cin şişeden çıktı bir kere!
Abdullah Demirbaş da devlet dersinde öldürülecek mi?
Abdullah Demirbaş. Kalp- damar ve akciğer sorunları yaşıyor; kanser tedavisi görüyor. Bir süre önce sağlığının tutuklu yargılanmasına müsait olmaması nedeniyle serbest bırakıldı ve yurt dışına çıkış yasağı konuldu. İstanbul Üniversitesi'nden alınan raporlar Demirbaş'ın yurt dışında tedavi edilmesi gerektiğini söylüyor. Tedavi edilmediği sürece ölüm tehlikesi her geçen artıyor. Yurtdışına çıkış yasağı nedeniyle sağlığının telafisi mümkün olmayacak hale gelmesi kuvvetle muhtemel.
Dersim Katliamı belgelerinin ortaya saçıldığı, "bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir" düsturuna inananların bizi yönettiği bir dönemde Demirbaş'ın göz göre göre "devlet dersi"nde öldürülenler kervanına girmesine izin mi vereceğiz? Allah hayırlı uzun ömür versin ama olur da bu inat sebebiyle emrihak vaki olursa, bundan başta Cumhurbaşkanı Gül olmak üzere devlet erkânı sorumlu olmayacak mıdır?
Adalet terazisini kişinin kimliğine göre belirleyenler için önemli bir ayrıntı: Demirbaş, Diyarbakır Sur İlçesi Belediye Başkanı ve KCK davasından yargılanan siyasetçilerden biri. Eğer bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, adil olmanıza engelse herhangi bir adaletsizlik yokmuş gibi davranmaya devam edebilirsiniz. Değilse, en azından Mazlum-Der'in http://demirbasyurtdisindatedaviedilsin.blogspot.com adresinde yürüttüğü imza kampanyasına destek verebilirsiniz.
YENİ ŞAFAK