Korkuyorlar. Evet gerçekten korkuyorlar.
Önceki gün Habertürk’te, Balçiçek’le “Helalleşme/Öteki” konusunu konuştuk.. Bu arada Prof. Dr. Hakan Yılmaz’ın üzerinde durduğu bir konu vardı.. Birileri gelişmelerden, “kötü gidiş” (?!)ten korkuyor.. Paniklemiş durumdalar, onun için sağlıklı da düşünemiyorlar.. Bu gerçeği görelim lütfen. Gerçekten korkan bir kesim var..
Bu korkuyu yenen de var. Korkuları ile yüzleşenler, önyargılarından kurtulup, “ötekiler”i tanımaya, anlamaya çalışanlar bu sorunu daha kolay aşıyorlar..
İktidarlarını kaybettiler.. Servetleri de eriyor. O imtiyazlı zenginliklerini kaybettiklerini görüyorlar. Tabii buna bağlı statü ve saygınlıkları da elden gidiyor.. Dışlıyorlardı, dışlanıyorlar, hesap soruyorlardı, hesap veriyorlar.. Eleştiriyorlardı, eleştiriliyorlar, güçlüydüler, şimdi giderek zayıflıyorlar.. Herkes onlar gelince ayağa kalkıyordu, şimdi “kapıcılarının kızına-oğluna”, “dağdan gelip bağdakinin köşküne oturana” ayağa kalkmak ağırlarına gidiyor.. “Engin Alan sendromu” da bu değil mi aslında!
Şu bizim beyaz Türklerden söz ediyorum..
Beyaz Türklerin hizmetinde olmayı şeref bilen beyaz Kürtler, beyaz Aleviler de, eski efendilerinden bir türlü kurtulamıyorlar hâlâ.. Ayaklarının altından toprağın hızla kaydığının farkındalar, ama eski defterlerin karıştırılması, eski hesapların görülmesi halinde “Hain” damgası yemekten korkuyorlar.. Bir kısmı da gördükleri ağır zulüm ve baskı altında celladına aşık olmuş insanlar bunların. Stockholm Syndrome denilen şey asıl bu işte.. KK bunun tipik bir örneğidir.. Hataylı Nuseyriler de öyle.. Bunlar aslen Arap olmakla birlikte, kendilerini Türk Milliyetçiliğine adamışlardır.. Temelde solla, CHP ile de bir ilgileri yok.. Türk Aleviliğinde dedelik sistemi yok mu? Peki dedeler ehlibeyt soyundan gelmiyor mu? O zaman bunlar da Arap kökenli değil mi? Dini bir akım nasıl laik bir düzenin bekçiliğine soyunur?. Dergahları kapatan, çelebilik ve dedeliği yasaklayan kimlerdi! Programda Şenol Kaluç da aslında bu konuya değindi.. Bugün “piyasa”daki Sünni Müslümanlık nasıl devletin tanımladığı bir “ucube” ise, Alevilik de öyle aslında! Onun için ben yıllar önce, okullarda okutulan din dersi kitaplarında anlatılan dine karşı “Bu Din, Benim Dinim Değil” diye bir kitap da yazmıştım.. Biz TSE damgalı dine karşı çıktık ama Aleviler bunu içselleştirdi. Rejim de bu kesimi laikliğin, ulusalcı, Kemalist sistemin koruma kalkanı olarak kullandı. Daha sonra da Çorum, Sıvas, Maraş, Başbağlar olaylarında olduğu gibi, Balyoz darbe planında da görüldüğü gibi çatışmanın tarafı olarak el altında tutmaya çalıştı. CHP hâlâ bu projenin taşeronu olarak “görev” yapıyor. KK’nın önemi de bu “görev”den kaynaklanıyor aslında. Yoksa bir Alevi, nasıl CHP’li olur kardeşim.. O kanlı “Tunç el”, zaman içinde “Demir el”e dönüştü ve Dersim’de tenkil, tedib ve tehcir uygulamaları yaşandı.. Ve Tunceli’de hâlâ CHP “1 Numara”. Asıl Stockholm Sendromu değil, bunun adının “Dersim Sendromu” olması gerekir.. Ya da “Antakya Sendromu”.
Şimdi birileri, geçmişin kanlı ve karanlık planlarının ortaya çıkmasından korkuyor. Bazı gerçekler ortaya çıkarsa, hesap sorulmasından korkuyorlar.. Her ne kadar yanlış yaptıklarını kabul etmese de, şuuraltlarında, geçmişte nasıl zulümler yaptıklarını, vurgun ve cinayetler işlediklerini biliyorlar, bu işlerin hesabının kendilerinden sorulmasından öte, kendilerine kısas yapılmasından, kendilerinin “ötekiler”e davrandığı gibi, ötekilerin de kendilerine aynı şekilde davranmasından kaygı duyuyorlar.
Sorunları sadece saygınlıkları ile ilgili değil, konuyu bir varlık / varolma sorunu olarak görüyorlar.. “Zorla baş örttürme” korkusu, zorla baş açtırma ve ikna odaları zulmünden kaynaklanıyor. Öldürülme korkusu faili meçhul cinayetlerden. Yani, bir zamanlar kendilerinin “ötekiler”e yaptıklarının, ötekiler tarafından kendilerine yapılmasından korkuyorlar.. Bana kalırsa bu anlaşılır bir durum..
Türkiye’nin en önemli sorunu bana kalırsa “toplum psikolojisi” ile ilgili.. Güneydoğu’da, 30 yıldır terör içinde yaşayan insanların rehabilite edilmesi gerek.. Orada görev yapan güvenlikçilerin de.. Dersim ve Hatay da aynı. Aslında son 30 yılda yaşadıklarımız karşısında hepimizin rehabilite edilmesi gerek. Başörtüsü zulmü, Filistin trajedisi, Irak’ta yaşananlar, Güneydoğu’da yaşanan olaylar, Alevi-Sünni olayları, askeri müdahaleler, hepsi ekran başında bunları izleyen herkesi korkuttu, yıldırdı, bastırdı, caydırdı. Kimse “kendisi” değil artık..
Sanırım bu konuda asıl görev de Fatma Şahin ve Recep Akdağ’a düşüyor.. Doğu’suyla, Batı’sıyla, Güneydoğu’su, Trakya’sı, sahil kesimleri ile hepimizin şefkate ihtiyacı var. Umudumuz korkularımızı, sevgimiz nefretimizi aşmadan bu meseleyi çözemeyeceğimizi düşünüyorum.
Türkiye’de normalleşme süreci zor bir süreç. İnce ve uzun bir yolculuk bu.. Aynı ülkenin çocuklarını sağ-sol, ilerici-gerici, laik-İslamcı, Kürt-Türk, Alevi-Sünni diye düşman kamplara ayırıp birbirine karşı kışkırtarak, onların kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye kalkanlar bugün suçüstü oldular. Asıl korkuları da bu. Onları anlamak gerek.
Selam ve dua ile..
YENİ AKİT