Hadisenin birinci kısmı bir isyan. Coğrafî şartların ulaşımı zorlaştırmasının da yardımıyla tarih boyunca başına buyruk yaşayan bir toplum, Cumhuriyet'in merkezî reformlarından, önce huzursuz olur, sonra baskı artınca 1937'de isyan bayrağını kaldırır.
İkinci kısım ise bu isyanın bastırılması için yapılan askerî harekâtlar ve sonunda isyanın elebaşılarının ele geçirilerek idam edilmesi. İsyan bastırılırken ne kadar masum insanın öldürüldüğü, ne kadarının sürgün edildiği hakkında farklı rakamlar var. Mer'î hukukun nasıl çiğnendiğini İhsan Sabri Çağlayangil, bizzat bulunduğu ve önayak olduğu idamlarla anlatılır. İsyanın lideri Seyit Rıza, kanuna göre 75 yaşın üzerinde olduğu için idam edilemeyecektir; yaşı küçültülür. İki gün sonra şehre Atatürk gelecek ve muhtemelen af için büyük bir kalabalık toplanacaktır. Atatürk'ün müdahale etmesini engellemek için pazar günü, hem de karanlıkta araba farlarının ışığında muhakeme yapılır ve karar yıldırım hızıyla uygulanır.
Ağlayanlar sedece analar değildir, idama giden babalar da gözyaşı döker. Seyit Rıza ile birlikte oğlu Resik Hüseyin de idama mahkûm edilmiştir. Seyit Rıza oğlunun ölümünü görmemek için kendisinin önce asılmasını ister. Bu isteğe bile uyulmaz ve oğlu kendisinden iki saat önce asılır.
Dersim'de 1937'de analar da babalar da ağlamıştır. Benzer olaylar bütün Kürt isyanlarında yaşanmıştır. "Dersim'de analar ağlamadı mı?" diye sorarken Onur Öymen, unuttuğumuz çok önemli bir ayrıntıyı hatırlatıyor. Onur Öymen'in tek parti döneminin önemli isimlerinden olan babası Münir Raşit Öymen, anaları-babaları ağlatan umumî müfettiş Abdurrahman Doğan Paşa ile aynı mahallenin, aynı mahfilin çocuğu. Kuvvetle muhtemeldir ki tanışıyorlardır. Karşılıklı rakı kadehi tokuşturmuşlukları bile vardır. Aynı dili konuştuklarına, aynı şeylere önem verdiklerine şüphe yok. Onur Öymen'e kılıç çeken Kemal Kılıçdaroğlu'nun dedesi ise Seyit Rıza'yı tanımış ve belki de aynı kaptan yemek yemiştir. Babası ise kuvvetle muhtemeldir ki Dersim isyanını bir delikanlı olarak yaşamış ve belki de eline silah almıştır. Kendisinin ise Seyit Rıza hikâyelerini, Abdurrahman Paşa entrikalarını yüzlerce kere dinlediğinden, ve kişiliğinin önemlice kısmının bu hikâyelerle biçimlendiğinden emin olabiliriz.
O zaman sorun şurada: Bu iki adam, yani isyan eden ve isyan bastıran bu iki politikacı, aynı partinin çatısı altında ne arıyor? Soruyu farklı soralım: CHP'nin tek başına ve rakipsiz iktidar olduğu yıllarda yerle bir edilen Dersim ahalisinden Kemal Kılıçdaroğlu ve Tunceli ahalisi neden CHP'nin çatısı altında?
Sizce yeniden anaların ağlamaması için, mutlaka ama mutlaka cevabı verilmesi gereken sorulardan biri bu değil mi? "Demokratik açılım konusunda CHP neden ikide bir kulvar değiştiriyor?" sorusuna verilecek tatminkâr cevabın sırrı, öncekinin içinde olmalı. Burada bilmediğimiz, anlayamadığımız bir şeyler var.
Kemal Kılıçdaroğlu ile Onur Öymen arasındaki kapışmada, yüzde yüz Kılıçdaroğlu'nun haklı olmasına rağmen Baykal'ın Onur Öymen'in yanında yer alması tesadüf olabilir mi? Mülkün tapulu sahibi nasıl olsa Onur Öymen.
Meselâ DTP neden tıpkı CHP gibi Kemalist bir partidir? Neden benzer bir ideolojiyi savunur? Çok partili hayata geçildikten sonra Doğu ve Güneydoğu illeri kahir ekseriyeti ile CHP'yi neden destekledi?
Alevî Kürtler Türkiye'nin iki etnik-dinî toplum dairesinin kesişme alanında yaşayan ilginç bir topluluk. Belki de demokratik açılımın anahtarı bu toplumda. Seyit Rıza, isyan sırasında kaybettiği ilk oğlu için "O bu dağların anahtarıydı" demiş. Biz de kilidi açmasını Dersim isminin iadesinden başlayarak, Kılıçdaroğlu'ndan bekleyebiliriz.
ZAMAN