Dershaneden bürokrasiye nasıl geldik?

Hilal Kaplan

Hz. Peygamber (s.a.v.), 'Fitne zamanı ata binen insin, koşan yürüsün, yürüyen dursun, duran otursun' buyurmuş ama maşallah etraf dört nala gidenlerden geçilmiyor.

Hükümet çevreleri, yıllardır parti programlarında yer alan,

Hizmet Hareketi'yle aralarından su sızmadığı 2009 yılında Millî Eğitim Bakanlığı Stratejik Planı'nda ilan edilmiş olan,

Ve 2014 yılında hayata geçirileceğini o planda duyurduğu 'dershanelerin özel okula dönüştürülmesi' projesini eğitim reformunun bir veçhesi olarak görüyor ve bu şekilde takdim ediyor.

Hizmet Hareketi ise, farklı kesimlerden başarılı öğrencilere ulaşmalarını sağlayan,

Toplumsal mobilizasyon kabiliyetleri açısından büyük önemi haiz olan,

Hem manevî irşad hem de sektörde maddî başarı açısından kendisini kanıtlamış bulunan dershanelere 'zinhar dokundurtmayız' diyor.

Ne var ki, eğitim sistemimiz bağlamında sakin ve soğukkanlılıkla değerlendirmemiz gereken, üstelik Hizmet Hareketi'nin çoğuna katıldığım argümanlarının daha güçlü olduğu bir meselede, dershaneler hariç her şeyi konuşur hale gelmiş bulunuyoruz.

'Ak Parti, dershaneleri kapatma sözünü Oslo'da PKK'ya verdi.'

Bölgede molotoflanan Ak Parti teşkilatı sayısı, dershane ve yurt sayısını katlar ama önemli değil; Ak Parti PKK dostu, Cemaat düşmanı...

Yeterince iç karartıcı olmadı mı? Burdan yakın:

'Ak Parti, dershaneleri kapatma sözünü MGK'da darbeci askerlere verdi.'

O askerlerin darbecilikten yargılanıp hüküm giymesini sağlayan siyasî iklimi, Ak Parti muhtıralarla, kapatma davalarıyla boğuşarak ilmek ilmek ördü,

Diğer dindarlar gibi Hizmet Hareketi de, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil'in ikrar ettiği üzere 'en rahat ve en huzurlu dönemini' Ak Parti iktidarında yaşadı,

Yeni Şafak dünkü manşetiyle, Mümtazer Türköne, Alper Görmüş ve Yıldıray Oğur dünkü yazılarıyla iddianın temellerini de yıktı ama önemli değil.

Çünkü karar verildi: Ak Parti, Cemaat'i bitirmek istiyor.

Bu amaç doğrultusunda çarpıtma haberler üretenler sayesinde Ak Parti kötücülleştiriliyor, Başbakan Erdoğan da şeytanlaştırılıyor.

Bir yandan da fırsatçılığın kitabı yazılıyor.

Cübbesinden aldığı güce dayanarak, diğer İslâmî cemaatlerle beraber Hizmet Hareketi mensuplarını yargılama hazırlığı yapan eski başsavcı İlhan Cihaner'i milletvekili yapan CHP, birden en 'Hizmet dostu' kesiliyor.

Parti programında 'dershaneleri kapatma' sözü veren CHP lideri, Başbakan Erdoğan'a 'Sen kim oluyorsun da dershaneleri kapatıyorsun?' diye soruyor. Anlaşılan bir nevi 'kimlik bunalımı' yaşıyor.

Ya da 2011 seçimleri öncesi Hizmet Hareketi'ne 'faaliyetlerini askıya alma' çağrısında bulunan MHP'nin milletvekili Oktay Vural çıkıp 'Anadolu halkının eğitim üzerinden yaptığı hayırlı işleri ortadan kaldıracağı' teziyle dershaneleri savunur gibi yapıyor.

Evet, insan gerçekten hayret ediyor...

Öte yandan dün Mustafa Ünal'ın 'İmza' başlıklı yazısının son kısmı da meseleye başka bir boyut kazandırmış oldu. Şöyle diyor, Ünal:

'O imzaların sahici olduğunu ben de düşünmüyorum ama bunu tekzip etmenin yolu 'dershane konusunu' gündemden düşürmek ve başta emniyet olmak üzere bürokrasideki tasfiye algısını gidermek. Böylece 2004 parantezi içinde yapılacak değerlendirmelere de fırsat verilmemiş olur. O belge de o imzalar da bir daha konuşulmamak üzere tarihin çöplüğüne yollanır. Suizana kapılar kapatılmış, hüsnü zannın yolu açılmış olur.'

Ak Parti'nin 2004'ten bu yana imza attığı icraatlar, malum MGK'daki imzaları defalarca tekzip etmeye yeter. Ünal, bana inanmıyorsa karşı köşesinde yazan Mümtazer Türköne'nin 'Hafızamız, birilerinin zannettiği gibi balık hafızası değil' cümlesinin altını çizdiğim yazısına bakabilir.

Ancak nasıl oldu da o imzaların 'diyeti', dershane meselesine ek olarak 'başta emniyet olmak üzere' bazı makam ve mevkilerin iadesi oldu?

Anlayan beri gelsin...

YENİ ŞAFAK