Hakan ALBAYRAK
Halat ucu
Fethullah Gülen, avukatı vasıtasıyla yaptığı açıklamada, şu son yolsuzluk operasyonlarıyla alâkalarının olmadığını bildirdi. Bu arada, soruşturmanın selametine verdiği önemi de ifade etti. Farklı konulardaki üç soruşturmanın aynı anda ‘patlatılması’, ilgili dosyaların çoktan tamamlandıkları halde seçim sürecine kadar bekletildikleri iddiası, Halkbank’ın ABD ve İsrail adına hedef alındığı şüphesi ve bu mevzudaki diğer acayiplikler hakkında ise hiç görüş beyan etmedi. Demek ki, soruşturmanın sulandırılmak istendiğini ileri süren ve bu mevzuda yolsuzluk iddialarından başka kayda değer bir şey yokmuş gibi davranan Zaman gazetesinin tavrı, Fethullah Gülen’in tavrından kaynaklanıyor. Cemaatin ‘resmî görüş’ünün böyle olduğu anlaşılıyor. Bu ‘resmî görüş’ün satır aralarında şunları okuyoruz: “Başbakan Erdoğan ve AK Parti’ye darbe vurulsun da nasıl vurulursa vurulsun. Yolsuzluk iddialarına yoğunlaşmasını istediğimiz kamuoyunun dikkatini Erdoğan ve AK Parti’yle hesaplaşma niyetine çekmek isteyenler, yolsuzluğun üstünü örtmeye çalışmakla suçlanarak itibarsızlaştırılmalı.”
Üstünü örtmek deyince…
Siyasi kavgada pornoculuğa tevessül edenler itina ile korunuyor. Bir grup siyasetçinin kariyerine gizlice kaydedilmiş porno görüntüleri marifetiyle son verilmesinin üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen, o pornocu-komploculardan daha bir tanesi bile yakalanmış değil. Yakalanmak şöyle dursun, izine bile rastlanmış değil. Onca derin devlet tezgâhını parçalayan, onca cuntayı ortaya çıkaran, onca illegal örgütü dağıtan polis ve yargı, nasıl oluyor da bir tek ‘kasetçi’nin bile izini bulamıyor? Buna ancak şöyle bir izah getirilebilir: Polis ve yargıda çok güçlü olan ve tayin edici rol oynayan bir kadro, o porno şebekesinin göbeğinde bulunuyor. Şebekenin üstüne gidilmesini engelliyor.
Evet; sorun bulamamak değil, aramamak. “Elimizde o şebekenin izini sürmeye yarayacak hiçbir ipucu yok” diyemez kimse. Hele bu saatten sonra hiç diyemez. Çünkü, o şebekenin ortaya çıkarılmasına yarayacak irtibatlara sahip olduğunu faş eden bir adam var artık ortada: Fethullah Gülen.
Geçenlerde bir ‘vaazı’nda ne demişti, hatırlayalım: "Bana akşamüstü bir telefon geldi. Burada (Pensilvanya’da) akşamdı. Türkiye’de de gece yarısıydı sanıyorum. Dediler ki nefsine uyarak bir yerde bir alüfte (fahişe) ile buluşmaya gidiyor ve aynı zamanda birilerinin de komplosu söz konusu olabilir. Türkiye'de onu tanıyan bir arkadaşa telefon ettim. Kalk dedim, gece yarısı deme evine koş git. Bu bir komplo meselesi ise şayet, günümüzde geldiği konuma gelemezdi… Bu mevzuda belki 10 tane hadise sayabilirim…”
Gülen’in “söz konusu olabilir” ve “komplo meselesi ise” derken kullandığı ihtiyat ifadeleri, kesin konuşması halinde katlanmak zorunda kalacağı bazı tatsız sonuçlara karşı bir tedbir olsa gerek. Ama ifşaatı o kadar büyük ki, oncağız tedbirle bastırılamaz.
Şimdi sormak lazım: Gülen’i arayan o zat kimdi? Bahsi geçen şahsın “bir alüfte”ye gittiğini nereden biliyordu? Takip mi ediyordu o şahsı? Niçin? Telefonunu mu dinliyordu? Niçin? Yoksa takip edeni mi takip ediyordu? Niçin? Telefonunu dinleyenin telefonunu mu dinliyordu? Niçin? Komplo meselesini nereden biliyordu? Komployu kendisi mi kurmuştu? Kuranlarla aynı çetedendi de son anda vicdanı mı sızlamıştı? Kendisinin ilgisi yoktu da komplocuları mı tanıyordu? Hangisi?
Hangisi olursa olsun, işte bizi pornocu-komploculara götürecek net bir iz. Gülen’e telefon açan o zat kim ise, ya kendisi komplocu ve yahut komplocuları biliyor. Önemli bir zanlı veya tanık. Gülen’e derhal onun kimliği ve adresi sorulmalı. O zat bulunmalı ve kendisine yukarıdaki sorular sorulmalı. Gülen, böyle 10 tane hadise sayabileceğini söylüyor; diğer hadiseleri haber verenlerin kimliklerini ve adreslerini bildirmesi de istenmeli. Onlar da tek tek bulunup sorguya çekilmeli. (Sorgularda komplo kurbanlarının kimlikleri üzerinde durulmamalı, bunlar ister istemez sözkonusu olsa bile katiyen kamuoyuna sızdırılmamalı.)
Mühim bir husus daha; Gülen’e muhakkak sorulması gerekir: “Bu hadiselerin içinde yer alan veya bu hadiselerden haberdar olan ne çok tanıdığınız var; nasıl oluyor da böyle adamlar hep sizi buluyor? Nedir onlarla münasebetiniz? Size niye rapor verip duruyorlar?””
Emniyet ve yargının, siyasi mücadelede seviyeyi dibe düşüren aşağılık porno kaset kampanyalarının üzerine nihayet ciddiyetle eğilmesini bekliyoruz. Ellerinde hiçbir ipucu yoktuysa, işte şimdi var. Basit ip ucu değil, halat ucu!
Son günlerde çıkan ‘kasetler’ sahte; onlar bir yana, geçmiş yıllarda olduğu gibi gerçek ‘kasetler’ piyasaya sürülürse, prodüktörleri bulmak için kime müracaat edileceği belli. Fakat yeni kampanya beklenmeden, eski kampanyaların hesabını sormak için şimdiden harekete geçilmeli.
STAR Gazete