Derin ve serin analiz

Referandum Türkiye için çok önemliydi. Çünkü değişim talebini yansıtacaktı.

Yansıttı…
Yüzde 58’e yüzde 42 ile “değişime evet” dedi. Artık buradan dönüş olmaz: Bundan sonra Türkiye, demokratikleşmeye doğru hızlı adımlar atmak zorunda…
Bu referandumla Türkiye’de ilkler gerçekleşti…
¥ Darbe anayasası ilk kez açık-seçik referanduma sunuldu…
¥ Millet ilk kez darbe anayasasını reddetti…
¥ Böylece, darbeye karşı olduğunu ilk kez kesin biçimde açıkladı…
¥ İlk kez bir anayasa değişikliği bu kadar geniş katılımla tartışıldı…
¥ Muhalefet ilk kez bir darbe anayasasının yürürlükte kalması için ittifak yaptı ve canhıraş bir çaba ile darbe anayasasını savundu…
¥ Dün sabah, ilk kez daha demokratik bir Türkiye’ye uyandık…
¥ İlk kez dün sabah darbecileri yargılanma endişesi sardı…
¥ İlk kez dün sabah, darbecilerin de yargılanabildiği bir Türkiye manzarası ortaya çıktı…
¥ İlk kez sivillerin de anayasa yapabileceği görüldü…
¥ Dün sabah ilk kez daha hukuk eksenli, daha demokratik, daha katılımcı, insan haklarına daha saygılı bir Türkiye’de yaşamaya başladık…
¥ CHP’si, MHP’si, BDP’si, DP’si (Hatırlayamazsınız diye söyleyeyim, Cindoruk’un genel başkanlık yaptığı, daha doğrusu yapamadığı eski DYP-ANAP karması) Anayasa Mahkemesi, Danıştay’ı, Yargıtay’ı, HSYK’sı ve tüm bağlı birlikleriyle muhalefet cephesinin bir AK Parti etmediği gerçeği ilk kez bu denli açık-seçik görüldü…
Şimdi gelin “taraflar” açısından referandum sürecini irdeleyelim…
Tayyip Erdoğan cephesi:
¥ Tayyip Erdoğan bu süreçte halkla en iyi diyalog kuran, hatta bütünlenmeyi başaran lider oldu…
¥ Çok iyi bir performans gösterdi ve meramını çok iyi anlattı…
¥ Dünyaya, “Türkiye’deki tek demokrat lider” görüntüsü verdi…
¥ AK Parti halktan resmen güvenoyu aldı. Muhalefet ise referandumu bu şekilde takdim etmekle ne kadar büyük bir hata işlediğini ancak sonuçlar açıklanınca anladı. (Sözün tam anlamıyla kazdığı kuyuya düştü).
¥ Çıkan sonucun verdiği moralle, iktidar partisi, önümüzdeki genel seçimlere ve cumhurbaşkanı seçimine bir/sıfır önde girecek. Bu durumda büyük ihtimalle AK Parti iktidarını bir dönem daha yaşayacağız.
¥ Tayyip Erdoğan, sonuçlar kesinleştiğinde yaptığı konuşma ile göz doldurdu. Hiç kimseyi dışlamayan ve her vurgusunda “Daha aydınlık bir Türkiye” müjdesi veren bu konuşma ile “evet”çileri olduğu kadar “hayır”cıları da rahatlattı… Buna karşılık Devlet Bahçeli’nin yayınladığı “karamsar” mesajla Kemal Kılıçdaroğlu’nun gecikerek yaptığı değerlendirmede öne çıkan “suçlu” arama telaşı, üç lider arasındaki “fark”ı çok belirgin şekilde ortaya koydu.
Temennim şu: Umarım söylem eyleme yansır!

Kemal Kılıçdaroğlu cephesi:
¥ Hayır’ın gerekçelerini anlatamadı; itirazı anayasaya ilişkin olmadığı için Türkiye çapında makes bulmadı…
¥ Kılıçdaroğlu’nun tek buluşu olan “Recep Bey” söylemi ekstra prim yapmadı…
¥ CHP’nin genleri ile Kılıçdaroğlu’nun temennileri örtüşmedi: Baş ayrı yerde kaldı, gövde ayrı yerde…
¥ Başörtülüleri “rahibe”ye benzetme cinliği ters tepti…
¥ Sadece Akdeniz bölgesindeki sayfiye kentlerinde varlık gösterebilmesi, “CHP tuzu kuruların partisidir” diyenleri haklı çıkardı…
¥ Kılıçdaroğlu’nun oy kullanamaması, “Söylemiyle eylemi farklı” görüntüsünü pekiştirdi…
¥ Dün itibariyle, Kılıçdaroğlu hakkında, “Kendi haklarına sahip çıkamayan biri Türkiye’ye nasıl sahip çıkacak?..” sorusu milletin gündemine girdi (çünkü Zaman Gazetesi haftalar önce durumu haber yapmış, Kılıçdaroğlu’na bu haberin içeriği sorulduğunda “Araştırılmadan yapılan masabaşı bir haber” diye geçiştirmişti).
¥ Referandum sürecinde gündeme gelen boy tartışmasıyla bağlantılı olarak söylemek gerekirse, Kılıçdaroğlu, genel başkan sıfatıyla girdiği ilk seçimde boyunun ölçüsünü aldı!

Devlet Bahçeli cephesi:
¥ “Hayır”a ilişkin argümanları inandırıcılıktan uzak kaldı…
¥ “Neden hayır?..” sorusuna ikna edici cevap veremedi…
¥ Hırçınlığı ve saldırgan üslubu kendi seçmeni tarafından bile cezalandırıldı, memleketinden dahi oy alamadı…
¥ 12 Eylül döneminde işkenceye en ziyade maruz kalan Ülkücü camia, Bahçeli ve ekibinin esasa ilişkin olmayan gerekçelerini reddetti…
¥ “Duayen” mertebesinde kimi Ülkücü önderlerin dışlanması, ülkücü camiada yara açtı…
Kısacası: Bahçeli ve ekibi bu referandumda bir akıl tutulması yaşadı, ama Ülkücü camia bu tutulmanın dışında kalmayı başardı…
Temennim şu: Umarım Devlet Bahçeli, her gün “kara tablo” çizerek, ağıza alınmayacak sözlerle iktidara saldırarak ya da şehit cenazeleri bahanesiyle iktidara yüklenerek iktidar olunamayacağını artık anlamıştır.

Boykotçu cephe: BDP:
Başta Kürt kökenli vatandaşlarımız olmak üzere kimsenin işine yaramadı. Yaşanan tehdit ve tedhiş görüntüleri, BDP’nin demokrasi ile uzaktan yakından ilgisinin bulunmadığını, başka amaçlar peşinden koştuğunu bir kez daha gösterdi.
“Hayır” çıkması için PKK ile işbirliği öneren üyeleri bünyesinde barındıran meşhur HSYK, referandumun en belirgin mağlubu olarak belirdi…

Çiftetelli Medyası cephesi:
Öteden beri usta-çırak ilişkisi içinde CHP’li ve “solcu” olan bu camia da referandumun belirgin mağluplarından biri oldu.
Halka her gidiş sonrasında aynı duruma düşmekten bıkmadılar. Halkı okumayı bir türlü başaramadılar. Her defasında burunlarının doğrusuna gittiler. Sonuçta, bir kez daha burunları sürttü!
Bereket versin tuttukları taraf hep kaybediyor. Kaybetmeseydi Türkiye’yi başta CHP olmak üzere kesintisiz sol iktidarlar yönetiyor olurdu…
Ulusalcıların cirit attığı, başların cebren açıldığı, imam-hatiplerin kapatıldığı, darbecilerin kol gezdiği, askeri vesayet altında kendi içine kapanmış, komşularıyla yüzde yüz sorunlu ezansız-Kur’an’sız bir Türkiye’de yaşardık.
Çok şükür hiçbir öngörüleri gerçekleşmedi. İşte bu yüzden Çiftetelli yazarları dünden bu yana her zamankinden daha müthiş bir hırçınlığa düştüler. Eskiye nispetle çok daha saldırgan bir üslup kullanıyorlar. Mağlubiyetin hırçınlığı deyip geçelim…

Sonuç olarak:
Hepsi bir yerde, bir Tayyip Erdoğan bile etmediler.

VAKİT