Ergenekon soruşturması dalga dalga geliyor, büyüyor, kabarıyor. Bu "derin devlet sürek avı" son günlerde yeni gözaltılarla gündeme gelirken, bu kez, yaşanan gelişmeleri "kapatma davası karşısında iktidar hamlesi" olarak değerlendirmek kimileri için pek mümkün görünmüyor. Ergenekon'u hafifseyecek, sıradanlaştıracak yayın politikalarının somut bir karşılığı artık bulunmuyor.
Bu da bir tabiileşme türüdür…
Ergenekon soruşturmasının bu koşullarda derinleşmesi sevindirici.
Operasyon genişledikçe, savcının bu kez doğrudan doğruya, darbe girişimleri üzerine gittiği anlaşılıyor…
Anlaşılan diğer husus ise darbe girişimlerinin medya kuyruğunun yakalanmış olması...
Nitekim gözaltına alınan isimler arasında Tuncay Özkan ve bir dönem sahibi olduğu Kanal Türk'ün kimi yöneticileri de var…
Herhangi bir isim değil Özkan…
Onu son olarak 2003-2004 Sarıkız, Ayışığı darbecileriyle yakın ilişkilerinden, sahibi olduğu Kanal Türk'ün militan ve militarist yayın politikalarından, Cumhuriyet Mitingleri'nden, bu mitinglerde yaptığı mütecaviz konuşmalardan hatırlıyoruz.
2004 yılından itibaren pıtrak gibi biten, hızla Digitürk gibi yaygın ağlarda yerini alan ulusalcı televizyon kanalları, radyolar ve internet siteleri Türkiye'de "değişme direnç süreci"nin tek sesle, tek şekilde, tek elden dillendirildiği yerler olmuşlardı.
Bunların "cebir yoluyla sistemi yeniden kurmak", bu yolla değişime direnmek arayışlarının, manivelaları olduğu yönündeki düşüncelerimizi pek sık yazdık bu sütunda…
Tuncay Özkan'ın Kanal Türk'ü ise bunlar içinde özel ve ayrılacalıklı bir yere sahipti.
O dönem bu kanal hem değişim sürecini, hem değişim aktörlerini vatan haini ilan ediyor, toplumu bunlara karşı kışkırtıyor, fırsat buldukça askeri, müdahaleye davet eden sesler çıkarıyordu.
Emekli Ora. Özden Örnek'in Günlükler'e düştüğü bir not şöyle:
"Tuncay Özkan (…) benden OYAK'ın kurulacak şirkete hissedar olmasını ve böylece Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a karşı bir çeşit koruma sağlamayı istedi. Ben de kendisine elimden geleni yapacağım, dedim… Medya desteği olmadan ulusalcıların Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve partisi ile başa çıkması mümkün değil. Bu nedenle Tuncay Özkan'ın desteklenmesi gerekir…"
Bizce medya kuyruğu yakalandı…
Ancak bu kuyruğa iyi "bakmak" lazım…
Yandaş medya arayanların, yandaş medya diyerek sağa sola vurup, kendilerini tartışmaya kapatmaya çalışanların merceklerini biraz da buraya çevirmeleri lazım…
Eğer fiili ve etkili bir yandaşlık aranıyorsa, Susurluk gibi, Ergenekon gibi, derin ve karanlık yapılar hukukun pençesine düştüğü sırada, bu pençeyi gevşetmeye çalışanlar açısından da bakmak gerekir bu meseleye…
Ergenekon soruşturmasına çok uzun süre kapılarını kapatanların başında Doğan Grubu gazeteleri, özellikle Hürriyet Gazetesi gelmedi mi?
Türkiye'nin en çok konuşulan Susurlukçu generalinin tutuklandığı, general tutuklanmadan önce hâkim karşısında "Ben Jandarma İstihbarat Gruplar Komutanlığı'nı kurdum, halk arasında bu JİTEM olarak bilinir…" dediği, o günlerde, bu gazetede tek haber, ses çıktı mı?
Kendi patronunun deyişiyle bir devlet gazetesi Hürriyet…
Geçenlerde de vurgulamıştık: Andıç meselesi ile 28 Şubat döneminin, 22 Nisan'da başlayan krizle birlikte Hürriyet gazetelerinin gösterdikleri "performans"ın işaret ettiği "devlet" bu…
Yandaşlık aynı zamanda böyle bir şey…
Ergenekon davası ilerledikçe medya tartışılacak…
Bu hem bir umut hem bir temenni…
Yeni Şafak gazetesi