Yasin Aktay / Yeni Şafak
Depremin yüzümüze tuttuğu ayna
Yüzyılın felaketi olarak yaşadığımız depremin korkunç boyutları her geçen gün ortaya çıktıkça bir yüzyılı da aştığı belki birkaç yüzyılın felaketi olarak anılmayı hak ettiği anlaşılıyor. Türkiye’de 10 ilimizi bütün şehirleriyle, Suriye’de de yine en az 4 ili vuran deprem felaketinin AFAD tarafından yapılan analiz raporunu açıklayan AFAD Deprem Risk ve Azaltma Genel Müdürü Orhan Tatar 6 Şubat’ta arka arkaya meydana gelen iki depremin açığa çıkardığı enerjinin 500 atom bombasının enerjisine sahip olduğunu bildirdi.
Tohoku Üniversitesi’ndeki Uluslararası Afet Bilimi Araştırma Enstitüsü Profesörü Shinji, Japonya’nın Asahi Shimbun gazetesine Türkiye depremi ile ilgili olarak yaptığı açıklamada depremin “enerji miktarının”, “1995 Büyük Hanshin-Awaji Depremi ve 2016 Kumamoto Depremi’nin on katından fazla” olduğunu vurgulamış. Shinji “depremin büyüklüğüne ek olarak, merkez üssünün yüzeye yakınlığının da büyük hasara neden olduğunu” söylemiş.
Asrın en büyük depremi için uzmanlar dünya depremler tarihinin ilk beşi için girebilir dese de, bu hem depremin şiddeti dolayısıyla hem de yol açtığı yıkım dolayısıyladır. Yıkımınsa sadece depremin şiddetinin sonucu olmadığı gün gibi ortada. Yanyana duran binalardan bir kısmının yerle yeksan olduğu halde hiç yıkılmamış hatta aynı şiddetteki depremden hiç hasar bile görmemiş binaların varlığı karşı karşıya olduğumuz toplumsal ahlaki korozyonun varlığını da açığa çıkarıyor.
Kuşkusuz deprem sadece yeri sallayıp üzerinde çürük temeller ve eksik malzemeyle inşa edilmiş binaları yıkmıyor. Her şeyi sallıyor, sarsıyor, yıkıyor ve yeniden daha iyi yapmak üzere insanlara bir fırsat sunuyor. Duyguları sarsıyor, hayatları, algıları sarsıyor, insan ilişkilerini sarsıyor, devletin duruşunu sarsıyor. Bu sarsıntının ardından kimilerini düzeltiyor ama kimilerini daha berbat hale de getirebiliyor.
Rabbimiz’in bize vatan olarak bahşettiği güzelim yurdumuzun bir özelliği de deprem faylarının üzerinde olması, bu gerçeği neredeyse düzenli olarak bize sürekli hatırlatıyor. Sarsarak hatırlatıyor, uyarıyor ve konutları buna uygun yapmaya dair güçlü bir ders veriyor. Bundan ders alanlar ile almayanlar gün gibi ortaya çıkıyor.
Depremin şiddeti, gücü, vahameti ortada. Muhtemelen bu deprem bütün tedbirlerini almış olsanız bile yine belli bir yıkıma yol açardı ama elbette bu kadar olmazdı. Depremler, gizli kapaklı yapılmış, halktan, devletten, milletten, müşteriden yapılmış ince hırsızlıkları kabak gibi ortaya çıkarıyor.
Ama ne kadar da çok hırsız varmış memlekette. Deprem çok acı bir biçimde bize, toplumsal ahlakımıza dair de bir ayna tutuyor olmalı. Bütün bu aymazlıklar, ahlaksızlıklar, hırsızlıklar aramızda itibarlı hayatlar yaşayan insanlardan çıkıyor. Ey kavmim, tartıda, ölçüde hileyi, kötülüğü bu kadar sıradanlaştırmanın bir bedeli olmaz mı sandın?
Bunların elbette hesabı görülecek, muhasebesi yapılacak, kendimize dair algılarımızı yenilememize, mümkünse onarmamıza umarım vesile olacak. Kendimizi başka milletlerden üstün görüp bu kadar böbürlenmeye nerede nasıl bir hak kazandığımızı, hak kazanmamış olduğumuz halde nasıl bu kadar böbürlenebildiğimizi de sorgulayacağız. Kendimize geleceğiz inşallah. İçimizdeki sefihler yüzünden bizi helak etmesin Rabbimiz.
Allah’tan depremle birlikte ortaya çıkan destansı iyiliklerimiz, iyilerimiz de var. Günlerdir canlarını, mallarını, gönüllerini ortaya koyarak cansiparane bir çaba içinde başkalarının yardımına koşmakta yarışan insan kitlelerini görüyoruz. Bunlar da bizim milletimiz. Bu milletin arasında nasıl barınabiliyor o sefihler? Belki bundan sonra soracağımız, odaklanmamız gereken soru bu olacaktır.
Birkaç yüzyılın felaketi, aynı zamanda birkaç yüzyılın afetle mücadele çabasını, organizasyonunu da bütün kahramanlıklarıyla, müstesnalığıyla ortaya çıkarıyor.
Dün Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın açıkladığı verilere göre sahada 31 bin 254 arama kurtarma personeli çalışıyor. Kısa zamanda sahaya sayısız iş makinesi sevkedilerek arama kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları yapılıyor. Hastanelerde 80 bin vatandaşımız var. 1 milyon 50 bin civarı vatandaşımız geçici barına merkezlerimizde barındırılıyor. Afet bölgesinden yaklaşık 190 bin vatandaş tahliye edilmiş durumda. AFAD koordinasyonu altında Toplam 159 bin 146 personel sahada çalışıyor. Yanısıra sivil toplum kuruluşlarının gönüllüleri yine sahada yüzbinlerce insan olarak her yere yetişmeye çalışıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri 25 bin 67 personeliyle fiilen deprem bölgesinde görev yapıyor. Şu ana kadar 63 uçakla yapılan 707 sortiyle, 9 bin 780 uzman personeli ve 625 ton malzeme hedeflerine ulaştırılmış.
Afet bölgelerine 35 vali ve 133 mülki idare amiri, 19 AFAD üst yöneticisi ile 68 il müdürü görevlendirilmiş. Gönüllüler ile birlikte sahada toplam personel sayısı 218 bin 417.
Sabahtan akşama sosyal medya üzerinden AFAD’ın organizasyonuna ve doğal olarak olabilecek aksamaları diline dolayıp saydıranların gözünü bu tablonun açmasını elbette beklemiyoruz.
KİM NE YAPMAK İSTEMİŞ DE AFAD ENGEL OLMUŞ?
AFAD’ın aradan çekilip yardım organizasyonlarına engel olmamasını istiyorlar ki, gören bunların klavye başında AFAD’dan daha mükemmel, daha aktif bir organizasyonları olduğunu sanacak. Aynı anda 15 milyon insanı etkilemiş bir depreme müdahalelere masa başından taktikler veriyorlar.
İşin doğrusu yardım etmek isteyen herkes zaten sahada, AFAD’ın kimseye engel olduğu yok. Sadece koordinasyon yapıyor, samimiyetle çalışmak isteyen herkes bu organizasyonun ya içinde ya bilgisi dahilinde veya tamamen bağımsız yer bulup çalışmaktadır zaten.
AFAD’a olan öfke sahadakilerin öfkesi değil bilgisayarlarının başındakilerin öfkesi. Bunu tabii ki anlayabiliyoruz. Deprem enkazından yağma kapma derdi. İnsaf diyeceğiz, varsın insafları da onların olsun. Ama başkalarına ait malları deprem enkazından çalmalarına da göz yumulmamalı.