Depremin hatırlattığı toplumsal sorunlar

Ali Osman Aydın deprem sebebiyle ortaya çıkan vasatın olumlu yanlarının yanında olumsuzluğunun da görülmesi gerektiği çağrısı yapıyor.

Ali Osman Aydın / Yeni Akit

Deprem ve bazı bildik şeyler

Deprem vesilesiyle bazı iyi yanlarımızı hatırlama, aksayan yanlarımızı da görme imkanımız oldu. Hakikaten yardım severliği heyecan boyutunda yaşayan bir milletmişiz.

Ama aynı zamanda heyecanla yapılan yardımlarımızın bir kısmının isabetli olmadığını da görmüş olduk bu süreçte. “Deprem bölgesine ilk ne gitmeli” gibi bir ajandamız, hazırlığımız, öncelikler listemiz yokmuş mesela.

Bir jeneratör ve hiltinin afet anlarında tırlar dolusu kıyafetten kat kat önemli olduğunu anladık.

Yardımsever ama bilinçsizmişiz.

Bilinçsiz bir coşkuyla hazırlanıp gönderilen yardımların, asıl yardımlara engel olabileceğini düşünememişiz.

Ayrıca yardımsever olduğu kadar içinde acımasız fırsatçılar, kan emiciler barındıran bir toplummuşuz. Deprem bölgesine yakın şehirlerde kiralar bir anda birkaç kat arttı bu fırsatçılar yüzünden.

“Teyitli” diyerek Twitter’da adres paylaşmanın, ne kadar iyi niyet taşırsa taşısın, yardım çalışmalarını sekteye uğratan bir şey olduğunu daha iyi anladık şu birkaç haftada. Olması gereken yardımı, olması gerektiği gibi yapmıyorsanız, iyi niyetli de olsanız, kötü bir şey yapmış oluyorsunuz. Yardım etmek profesyonellik gerektiriyormuş hep birlikte gördük.

6 Şubat depremiyle birlikte sanayi toplumu mimarisinin, yani fabrikanın/pazarın etrafından şekillenen çok katlı şehir mimarisinin insani olmadığını, toplu ölümlere davetiye çıkardığını, tarım alanlarını işgal etmenin ne kadar saçma olduğunu bir kez daha anladık.

****

Yeşilçam’da karikatürize edildiği gibi, bu ülkenin halkıyla zengini arasında her bakımdan büyük bir kast farkı varmış. Ve kastlar arasında derin uçurumlar varmış. Zengin sınıflar, halktan ve onun derdini anlamaktan uzaklarmış genel olarak.

Geçen hafta yapılan Türkiye Tek Yürek yardım programında gördük bunu. Yıllık milyarlarca lira /dolar ciro yapan şirketler bile, o cirolara göre çerez parası sayılacak yardımlarla yetindiler. 20-30 milyona ev satan holding, 20 milyonluk yardım yaptı milletin gözünün içine baka baka.

Beyaz sermaye zaten, “acı sizin acınız” der gibi olup biteni adeta seyretti. Halkın sırtından servet kazanan kast mensupları, en kötü gününde yüz üstü bıraktılar halkı. Muhalif siyasetçiler bile yardım konusunu çok ciddiye almamış olacaklar ki, birer maaş bağışlamakla, yani “sembolik” bir yardımla geçiştirdiler meseleyi.

Gördük ki halk olarak, deprem gibi ölümcül bir tehdidi o gelip bir şeyleri yıkmadan önce pek de ciddiye almıyormuşuz. Ev alırken baktığımız şeyler içinde ilk beşe bile girmiyormuş deprem. Evlerin estetik yanı, unvanı; depreme dayanıklılığından daha çok ilgilendiriyormuş bizi.

Olası afetler için bugünkünün hatalarından ders çıkarmış bir afet koordinasyon sistemi kurulması gerektiğini; bu sistemin içinde mahallelilerden oluşan arama kurtarma ekiplerinin oluşturulmasının gereklilik olduğunu anladık.

Bu ülkede siyasetin her şeyden ama her şeyden önce geldiğini, her şeyi belirlediğini, her niyete, her harekete sindiğini, birlik beraberlik gibi sloganların gerçekte pek de karşılığının olmadığını, yüzyılda bir olacak bir afette bile tek vücut olmanın imkansıza yakın olduğunu çıplak gözle gördük.

Ve bir şeyi daha… Yaşanan büyük yıkımın arkasında, on yıllardır sekmeden yapılan imar barışı gibi merkezi idare uygulamalarının payı olduğunu... Merkezi idarenin ve muhalefete ait belediyelerin deprem konusunda sanıldığı kadar hazırlıklı olmadıklarını, özellikle muhalefetin kentsel dönüşüm konusunda engel olmaktan, laf ebeliğinden öte bir şey yapmadığını tekrar anladık.

****

Pembe enseli Türk “okumuş” sınıfların, sınıfsal nefretlerini kusmak için afette bile fırsat kolladıklarını, dini, ictimai ve siyasi her unsuru bu nefreti boşaltmak için kullandıklarını gördük.

Sahip olduğumuz her şeyi kaybederek, Suriyeli mültecilere dönüşmemiz için kısacık bir anın yettiğini, yıkımlar yaşanmadan empati yapabilmenin ne kadar büyük bir erdem olduğunu anladık.

Ünlüsü ve ünsüzüyle seküler çevrelerin yemek yapıp dağıtmak, arama kurtarma yapmak, enkaz kaldırmak, yara sarmak, çadır kurmak, yetim başı okşamak gibi sahada yapılan yardım işleri için gereken sivil toplum kuruluşlarına ve özveriye sahip olmadıklarını tekrar müşahede ettik. Dahası böyle şeylerden özellikle uzak durduklarını, mümkünse ofis içi bir yardım çalışmasını tercih ettiklerini gözlemledik.

Dini referanslı sivil toplum kuruluşlarının ise bütün bu işlerde gayet güzel bir organizasyon ağına sahip olduklarını ve sayılarının bir hayli yüksek olduğunu gördük. Tek eksik belki de bütün sivil toplum kuruluşlarında İHH ve Beşir Derneği gibi arama kurtarma ekiplerinin olmamasıydı. Muhtemelen önümüzdeki zaman diliminde bu konuya daha fazla ağırlık verilecektir.

Depremin ortaya çıkardığı çok fazla gerçek var. Mantalitenizi değiştirin, diyor deprem. Şehirleri elverişli yerlere kurun, yönetmeliklere uyun, geleneksel mimarinizi mirasınızı tekrar gündeme alın, çevre bilinci oluşturun, kolonları keserek cinayet teşebbüs etmeyin, deprem olmadan önce önleminizi alın, şehirlerinizi afet durumlarını hesap ederek imar edin, idarecilerinize depreme yönelik ne yaptıklarını sorun…

Elbette daha bir çok gerçek var pay çıkarılacak. İnşallah üzerine aklı selim ile düşünülür.

Yorum Analiz Haberleri

Meğer ne büyük sapmaymış!
Kemalizmin şapka zulmünden dolayı bombalanan şehir: Rize
Allah'ın rahmeti olan aklımızı gerektiği gibi kullanalım
Magazinleşen Yenidoğan Çetesi ve unutulan bebekler
Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?