Deprem bölgesinin inşası nasıl gerçekleştirilmeli?

İsmail Kılıçarslan deprem bölgesinde yenileme ve değişim projelerinin muhtevasına dair bilgi veriyor.

İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak

Yerinde bir karar: Yerinde dönüşüm

Ülkemizin ta derinden sarsıldığı o büyük depremin ilk günlerinde açıklanan “dönüşüm kararı”nı epey tuhaf bulmuştum. Yıkılan bütün binaları devletin yapıp hak sahiplerine teslim ettiği, Adıyaman, Hatay ve Kahramanmaraş’ta şehirlerin kadim merkezlerinin “devlet kararıyla” değiştirileceği tuhaf bir karardı.

“O zaman niye yazmadın bunları be adam?” diye sorarsanız iki cevabım var size. İlki, depremin yaraları o kadar derin ve acildi ki bu meseleyi konuşmanın çok da yeri olmadığını düşündüm. İkincisi de doğrusu bu ya, bu yanlıştan öyle ya da böyle dönüleceğini, dahası dönülmesi gerektiğini hissettim. Dönüldü de nitekim.

Pazar günü gazetemiz Yeni Şafak’ın, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’nin verdiği bilgilerle yaptığı haberi görenleriniz olmuştur.

İstedim ki epeyce ilgilendiğim bu meseleyi bugün yazımda derinleştireyim.

Öncelikle şudur: Deprem bölgesinde 180 bin konutun ihalesi yapılmış durumda. Çalışmalarına başlanan konutlar da var. Hedef, Cumhurbaşkanı’mızın ilk planda söz verdiği 319 bin konutu bir yıl içerisinde bitirmek. Burada temel hedefin, depremde zarar gören ve yıkılan 850 bin bağımsız bölümün hızla inşa edilmesi.

Meselenin ek yeri şurası: Bu 850 bin bağımsız bölümün tamamının devlet eliyle yapılacağı beyan edilmişti sıcağı sıcağına ama şükür ki o yanlıştan dönüldü.

Deprem bölgesindeki pek çok hak sahibi “geçmişimden kopmak istemem” diyor. Özellikle “şehir içi esnafı” olarak isimlendireceğimiz ve deprem şehirlerinde gündelik ekonomiyi doğrudan canlı tutan esnaf da “şehrin merkezi değişirse 10, belki 20 yıl geriye gideriz” itirazını yapıyor ki çok haklılar.

Tam burada Bakan Özhaseki, dört temel öncülün yerine getirilmesi şartıyla hak sahibi vatandaşların yıkılan konut ve işyerlerini “yerinde” ve “kendi elleriyle” inşa edebilmelerinin önünü açtı.

Nedir o dört öncül? Birincisi, fay hatları ve fay kırıklarının üzerinde yapılaşma olmayacağı. İkincisi, sıvılaşmanın olduğu zeminlere imar izni verilmemesi. Üçüncüsü dere yataklarının ne olursa olsun imara açılmaması ve dördüncüsü de inşaat sürecindeki mimarlık ve mühendislik hizmetlerinde “sıfır tolerans” ilkesinin uygulanması.

Yani şu: Kahramanmaraş’ın Trabzon Caddesi’nde, fay kırığının, sıvılaşmış zeminin yahut dere yatağının üzerinde olmayan bir bina, hak sahipleri tarafından devlet desteğiyle yeniden inşa edilecek ve bu inşa süreci devletin yetkili organları tarafından “sert bir denetime tabi” tutulacak.

Burada süreç, anladığım kadarıyla şöyle işleyecek. Zemin etüdünde “uygunluk” alan hak sahipleri 500 bin lira hibe, 500 bin lira ile 800 bin lira arası da iki yıl geri ödemesiz ve 10 yıllık faizsiz kredi kullanabilecek. Bana sorarsanız bu şartlarda o krediler de “hibe” sayılır. Tabii, artan inşaat maliyetleri göz önüne alındığında bu rakamların kısa süre içerisinde yukarı yönlü güncellenmesi de gündeme gelebilir.

Dünden itibaren deprem şehirlerinde ve ilçelerinde 22 adet “Yapım ve Dönüşüm Ofisi” hizmet vermeye başladı. Hak sahipleri dilerse devletten konut talep edebilecek dilerse şartları haiz ise kendi konutunu ya da işyerini kendisi yapacak.

Şimdi gelelim meselenin diğer ek yerine. “Yerinde dönüşüm”, birkaç önemli görev üstlenecek bence. Bunlardan ilki, eğer yerinde dönüşüme yeteri kadar talep olursa devletin kasasından bu inşa faaliyeti için 30 ila 50 milyar dolar arası daha az para çıkacak olması. İkincisi, yerel aktörlerin devreye girmesiyle deprem şehirlerindeki ekonomik dolaşımın şehirde yaşayanlar lehine olağanüstü hızlanması. Üçüncüsü ve çok daha önemlisi ise şüphe yok ki şehirlerin merkezlerinin asli hüviyetine o ya da bu oranda devam edecek olması.

Esasen, “çevre”yi “şehir”den ayrı düşünmek, öyle teati etmek ve şehri sadece bir “inşa faaliyeti”ne konu kılmak beraberinde büyük sorunlar getiren bir olgu. Deprem sonrası açıklanan “inşa paketi” bu bakımdan eksikti. Her şeyin devlet eliyle ve “yeni merkezler”de olması şehirler için büyük sıkıntıydı. Şimdi Bakanlık, bu yerinde dönüşüm hamlesi ile “çevre” ile “şehir”i bir bütün olarak gördüğünü de beyan etmiş oluyor bir bakıma. Bu hem çok olumlu, hem de çok önemli...

Belki bunu müstakilen konuşma fırsatımız olur başka bir yazıda.

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?