Mustafa Güven kardeşimizin deprem bölgesinden izlenimleri:
Türkiye, 6 Şubat sabahı saat 04.17’de Kahramanmaraş Pazarcık ilçesi merkezli 7.7 şiddetinde bir deprem ile güne uyandı. Henüz yaşanan bu depremin şoku atlatılamamışken, yaklaşık altı saat sonra 7.6 büyüklüğünde ikinci bir deprem ve hemen akabinde 6 büyüklüğünde artçı bir sarsıntıyla, uzmanlarının ifadesiyle yüzyılın en büyük felaketini yaşadı Türkiye.
Bizler depremin haberini alır almaz deprem bölgesindeki akraba, dost ve tanıdıklarımızı arayarak ulaşabildiklerimizin durumlarını öğrendik. Daha sonra deprem bölgesi için istenilen ihtiyaçların temini ve bölgeye yollanması hususunda hemen bir çalışma içerisine girdik. Diğer taraftan da deprem bölgesine bizzat intikal etmek için bir hazırlık başlattık. Nihayet hazırlıklarımız tamamlamış ve İstanbul’dan deprem bölgesine doğru yola çıkıyoruz, elhamdulillah.
İlk durağımız depremin merkezi olan Maraş’ın Pazarcık ilçesi. Küçük bir yerleşim alanı. Sabahın erken saatleri, ana cadde de ilerliyoruz. Çevrede birkaç yerde sayıları sekiz ila on civarında olan yaktıkları ateşin etrafında ısınmaya çalışan askerlerin ve yolun kenarında yürüyen birkaç insandışında kimsecikler yok. Etrafa bakındığımızda yıkılmış ev ve binaları, hasar görmüş ama yıkılmamış olan binaların daire pencerelerinden dışarıya rüzgâr ile savrulan tül ve perdeleri, bazen de içerideki eşyaları görüyoruz. Bunun dışında çok daha çarpıcı olan manzara ise, yıkılmamış bina altlarındaki mağaza, market, iş yerlerinin içlerindeki tüm eşyalarıyla birlikte terk edilmiş olmasıdır. Beyaz eşyacı, Kuyumcu, Lokanta, Market, Çiçekçi, Eczane… tümü olduğu gibi bırakılıp gidilmiş. Öyle anlıyoruz ki herkes o ürkütücü sarsıntı, zelzele anında sadece kendi canını kurtarama derdine düşmüş.
Bu arada zihin dünyamızda bir filim şeridi gibi Kur’an’ı Kerimde gerçekleşmesi kesin olacağı söylenen kıyamet sahnelerinin anlatıldığı ayetler geçiyor. Kullarına çok merhametli olan Rabbimiz, kıyamet öncesinde, bizleri geleceği kesin olan dehşetli bir güne hazırlık yapmamız için bu ayetlerini inzal ederek ikaz ve uyarıda bulunmuştur. Neydi o ayetler hep birlikte bir kaçını hatırlayalım:
“Ey insanlar, Rabbinizden korkup sakının, çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir.1 “Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye” diyecektir.2 “ O, kıyamet gününün dehşetli sarsıntısını gördüğünüz gün, her çocuğunu emziren anne emzirdiği çocuğunu unutur. Bütün hamile kadınlar, çocuklarını düşürür. İnsanları sarhoş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir ama bu Allah’ın azabının çok çetin, şiddetli oluşundandır.3
Adıyaman’da kırklı yaşlarda depremzede bir beyefendi konuşurken aynen şunları söyledi: “Yakınlarımdan (hala, enişte, hala çocukları) beş, altı kişiyi enkazdan çıkardık ve götürüp defnettik. Etrafımızda onlarca ölmüş insanı gördük, götürüp gömdük ama buna rağmen bir tek damla göz yaşı gözümüzden akmadı. Hala şoktayız, acımızı henüz yaşamadık, sanki sarhoş gibiyiz, ne yaptığımızı hala tam olarak bilemiyoruz.”
Pazarcık’tan bir süre sonra derin bir tefekkür ve dilimizden dökülen dualarla Adıyaman Gölbaşı ilçesine gitmek için ayrılıyor yolumuza devam ediyoruz. Gölbaşına vardığımızda benim de beraberimdeki arkadaşlarımızın da izlenimi, buradaki yıkım ve hasarın Pazarcık’a göre daha büyük, karın daha çok, soğuğun ise daha şiddetli olduğu. Etrafı dolaşmak niyetiyle araçtan iniyoruz. Bu arada İstanbul’da ikamet eden ama aslen oralı olan, ilk günler’den itibaren bölgeye intikal eden bir arkadaşımızla karşılaşıyoruz. Birlikte etrafı gezerken size burda yaşayan yakınlarımdan dinlediğim ibretlik bir olayı anlatayım diyerek söze devam ediyor:
“Burada eskiden belediye başkanlığı yapmış olan birisi, başkanlık yaptığı dönemlerde birçok insanın canını yakmış, çeşitli ayak oyunları ve hilelerle kendisine imkân sağlayıp, servet sahibi olmuş. Bana anlatan akrabalarım bu kişiyi depremde depremzedeler için bölgeye gelip yemek dağıtımında bulunan bir tırın önünde perişan bir halde diğer insanlarla birlikte yemek kuyruğuna girip bir tas çorba almak için beklediğini söylediler” dedi ve ekledi, ‘burada buna benzer ibretlik birçok hikâye duyabilirsiniz.’ Ama asıl önemli olan insanların bunlardan ibret alıp gerekli dersleri çıkarıp, kendilerine çeki düzen vermesidir. Anlatılanlar üzerine derin bir düşünce ve tefekkür içerisine girdikten sonra arkadaştan izin isteyerek, Adıyaman şehir merkezine gitmek için vedalaşıp ayrıldık.
Adıyaman merkezde önceden irtibat kurup görüştüğümüz kardeşimiz bizi karşılıyor. Selamlaşıp hâl hatır sorduktan sonra, hemen şehri baştan sona gezelim, olanları görelim, bakalım buradaki ahval öncesinde gezip gördüğümüz Pazarcık ve Gölbaşına nazaran nasıldır diye düşündük? Hemen bir araca binip hareket ettik. Girdiğimiz ana caddede sağlı sollu binaların büyük bir kısmının yıkılmış, ayakta kalanların ise oturulamayacak kadar kötü durumda olduğunu görüyoruz. Yıkılmış bazı bina enkazlarının caddeyi kapattığını görünceara sokağa giriyoruz. Bazen bu sokaklarda yıkılan evlerden dolayı kapandığından, tekrar geriye dönüp başka yol ve sokaklardan ilerleyerek labirent misali dolanmaya olan biteni görmeye çalışıyoruz. Bize rehberlik eden kardeşimiz oralı olmasına rağmen deprem sonrası kendisinin bile bazı yerleri tanıyamaz olduğunu, bazen gittiği yerleri bulamayıp şaşırdığını ve kaybolduğunu söyledi. Gördüklerim karşısında Adıyaman şehir merkez için, ifadem abartılı olmayacaktır, Adıyaman şehir merkezi diye bir şey kalmamış.
Yıkılmış bazı bina enkazları başında durup, çevrede olan bitenleri ibret nazarıyla bir süre izlemek istedik. Gördüklerimiz insan olan herkes tarafından nice ders ve ibretler çıkaracağı şeylerdendi. Arama kurtarma yapan ekiplerin hiç tanımadıkları, belki de ırkı, dili, siyasi fikir ve inancı farklı olan insanları enkaz altından çıkarıp kurtarmak için ortaya koydukları canhıraş çabaları; hiçbir şey yapamadan, betonun altında kalmış olan yakınlarının sağ salim çıkarılmasını çaresizce kenarda bekleyerek izleyen insanlar; gece gündüz demeden, ömrün en kıymetli zamanlarını feda ederek çalışıp çabalayıp satın alıp elde etikleri eşyaların, beton yığınları arasında kalması, etrafa saçılıp paramparça, toz toprak, çer çöp hale gelmesi, lüks arabaların hurdaya dönmesi…
Adıyaman’da iki gün boyunca birlikte olduğumuz değerli arkadaşımızla helalleşip vedalaştıktan sonra, memleketim Malatya’ya doğru hareket ediyoruz. Malatya’da öncelikli olarak ailemi ziyaret edip onları görüyoruz sonra, Malatya merkez ve civar mahalleleri birazını araçla birazını da yaya, yürüyerek geziyoruz. Diğer deprem bölgelerindeki benzer manzaraları burada da görüyoruz, yıkılan ev ve binalar, içinde değerli eşyalarıyla birlikte terk edilen nice işyerleri ile içinde çok kere Cuma ve vakit namazlarını kıldığım, yerli halkın deyimiyle teze (yeni) camii şerif de bu depremde yıkılan yapılar arasındaydı. Havanın soğukluğu ise diğer gezdiğimiz yerlere göre çok daha fazlaydı. Bazı binaların deprem nedeniyle su borularının patladığını bundan sebep yukarıdan aşağıya akan suyun buz tuttuğunu gördük. Bazı çatılarda sarkan buz saçaklarının boylarıysa iki, üç metreyi buluyordu. Tükürsen tükürüğün havada donacak türden bir soğuk. Bu soğuk hava şartlarında depremzede olan insanlar çadırlarda kalıyorlardı. Aslında bizler bu türden manzaralara, yıllardır sıcak yuvalarımızda izlediğimiz televizyon haber kanallarında, zeytin ağaçları altında derme çatma çadırlarda, çoluk çocuk hep beraber kalan Suriyeli savaş mağdurlarından dolayı yabancı değildik!
Sıcacık evinde, önüne gelen sıcak yemek çeşitlerini beğenmeyip burun kıvıranların kulağı çınlasın!
Her şeye maddiyat penceresinden bakıp paranın her kapıyı açacağını söyleyip böyle düşünen, malı mülkü, parayı, dünyayı Allah’tan daha fazla sevenlere, Malatya’da depremzede olan bir kişiden kulaklarımla dinlediğim şu ibretlik cümleyi söylemek istiyorum. Hocam: “Cebimizde paramız var ama hiçbir işe yaramıyor!”
Birçok İslami Cemaat, Vakıf, Dernek, Sivil toplum kuruluşu da depremin ilk gününden itibaren sahada olup arama kurtarma başta olmak üzere, depremzedelere sıcak yemek, gıda, giyim, çadır, kömür dağıtımı gibi hizmetlerde bulunuyorlar. Ben ve arkadaşlarım gittiğimiz yerlerde görüp şahit olduk. Allah (c.c) hepsinden razı olsun, yaptıkları hizmetlerini kendi katında kabul buyursun.
Memleketin hayrına bir şeyler yapmak orda kalsın, bir şeyler yapmak isteyenlere her daim köstek olmuş bazı zihni karanlık güruhlar, bu depremde de boş durmayıp, oturdukları rahat koltuklarından nefret içerikli, çirkin söylemlerle birlikte, yalan yanlış haberler yapıp ortalığa fesat yaymaya çalıştılar. Ele geçirdikleri her fırsatı İslam’ın ve Müslümanların aleyhine kullanan bu kişileri, inzal buyurduğu kitabında, “Sakın ola ki Allah’ı, ülkede fesat çıkaran zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ne var ki O, yalızca onları, gözlerin dehşetten yuvalarından fırlayacağı bir güne ertelemektedir” diye buyuran yüce Rabbime havale ediyorum.
Deprem bölgesini gezerken yaşadıklarım karşısında iç dünyamda geçirip kendi nefsime fısıldadığım şu nasihatleri sizlerle paylaşarak bitirmek istiyorum:
Dünyanın, içindekilerinin ve kendinin fani, geçiciolduğunu asla unutma!
Ölümün nereden ve ne zaman geleceği bilinmediğinden, her an ölecekmiş gibi hayatını yaşamaya çalış! Peygamberimiz, bu gerçeği şu veciz sözüyle ifade etmiştir, “Dünyada bir yolcu gibi ol”.
İmanın ve salih amelin nedenli büyük bir nimet olduğunu unutma, sürekli salih amellerini çoğaltma çabasında ol!
Gönlünü kırdıklarının gönlünü al. Hakkına girdiklerinin hakkını geri ver. Sevdiklerine kendilerini sevdiğini hissettir, söyle. Kimseyle dünyalık için kavga edip, küsme. Küsmen, öfken, kavgan Allah’ın hakkı, hudutları çiğnendiği için olsun!
Kibir, büyüklük taslamak şeytanın vasfıdır. Unutma ki yüce Allah’ın insanlar içerisinde seçip kendine elçi edindiği o, yüce şahsiyet sahibi bütün Nebi ve Resullerin ortak özelliği, kibirden uzak, mütevazi bir hayat yaşamaları ve inatla Allah’a asi olanlar dışında diğer insanlara karşı müşfik olmalarıydı!
İnsanlığın bugüne kadar gözlem ve deney yoluyla elde ettiği bilgi ve tecrübeyi önemse. Yapacağın işlerde bu tecrübeyi de dikkate al. Bunun aksini söyleyenlerin dediklerine kulak asma.
Dipnotlar:
1- (Hac suresi 1. Ayet)
2- (Kıyamet suresi 7, 8, 9, 10)
3- (Hac Suresi 2. Ayet)