Denizli'de bir gün geçirmemin üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçti. O yıllarda İzmir'de yaşamamıza rağmen bir türlü ziyaret edemediğim Pamukkale'ye –tabii ki- hayran kalmıştım. Şehir merkezinden hoşlanmamıştım doğrusu. Bu şehir merkezini de, ülkemizin şehir merkezlerine ilişkin epeyce zamandır benimsediğim şu ilkeden haraketle değerlendirmiştim: Türkiye'de şehir merkezlerini ziyaretin bir anlamı kalmamıştır artık, çünkü bu ülkenin bütün şehir merkezleri aşağı yukarı aynıdır artık. Dolayısıyla seyahat zahmetine girmeyi değmez.
Çok yazık tabii ki, ama bir gerçek. Sonunda şehir merkezlerimizi birbirinin aynısı yapmayı başardık. Aferin bize...
Şimdi bakıyorum da, Denizli'ye ayak bastığım dönemde şehir, ekonomik ve sosyal gelişmişlik sıralamasında 76 il içinde 16. sıradaymış.
Takdir edersiniz ki az bir şey değildir bu.
O zamanlar, Denizli'nin –tekstil başta olmak üzere- birçok sanayi dalında gerçekleştirdiği gelişme –söyleyince muhakkak sizin de hatırlayacağınız- şu temel nedene bağlanırdı:
"Cumhuriyet idaresi bugüne kadar Denizli'ye tek bir yatırım yapmadığından, bu yoksunluk şehir için sonuçta bir şans olmuş ve Denizlililer 'madem ki devletten hayır yok, iş başa düştü' diyerek tezgahların başına geçip bugünkü gelişmişlik derecesini yakalamışlardır."
Ne kadar doğrudur bilemem ama kulağa hoş gelen bir "neden"di bu.
Ne zamana kadar mı?
Radikal gazetesi Denizli'yle ilgili dünkü manşetini atana kadar!
Bakın şu manşete, gazete "çıldırmış" olmalı:
"Değişim 'Denizli ılımlı İslam modeli mi' dedirtiyor / Bu gidişata dikkat! Türkiye Denizli olmasın".
Görüyorsunuz; gelişimi bugüne kadar "devletten uzak" kalmasına bağlanan bir şehir, devletin hayal ettiği bir "model"in uygulama alanına dönüşuverdi aniden...
Gerçekten inanılır gibi değil. Tek şahit olarak Eğitim-İş Sendikasını Denizli Şube Başkanı'nı karşısına alan gazete, Denizli'nin "ılımlı İslam modeli"ne dönüşmesinin kapıya dayandığı alarmını veriyor.
İnternetin karşısına geçip, bakalım on yıl öncesinin Denizli'sinin bugün ne hale geldiğini öğrenmek istedim.
Çok bilgi var haliyle. Bir öğretim üyesinin kaleminden çıkan değerlendirmede şu satırları okuyoruz:
"Tekstil ve konfeksiyon ihracıtında ülke ihracıtının % 35'e yakınını karşılar durumdadır."
Görüyorsunuz; şehrin hiç de "ılımlı" bir hali yokmuş...
Sadece tekstil ve konfeksiyon mu? Denizli Valiliği'nin sitesinden de il düzeyinde hangi sanayi dallarının faaliyette olduğunu öğreniyoruz:
Çırçır sanayi, iplik sanayi, dokuma sanayi, boya, apre, baskı ve tekstil terbiye sanayi, tuğla ve kiremit sanayi, deri sanayi, kablo sanayi, mermer sanayi, çimento ve beton ve beton boru sanayi, yem sanayi, un sanayi, meyvesuyu ve meşrubat sanayi, süt ve süt ürünlüre sanayi, kimya, petrol ve plastik ürünleri sanayi, orman ürünlüri ve mobilya sanayi, kağıt ürünlüri sanayi....
Ve de tabii ki, "şarap sanayi".
("Yıllık üretim kapasitesi 4 milyon lt olan, modern usüllerle üretim yapan şarap fabrikaları ürünlerini yurt dışında değişik ülkelere ihraç ederek önemli döviz girdisi sağlamaktadır.")
Görüyorsunuz, bayağı "ılımlı" bir model.
Ama eğer, "Tabii ki 'ılımlı', çünkü hepsini ihraç ediyorlar!" diyorsanız, size laf yetiştirilemez doğrusu.
Peki o zaman, gazetenin Denizli'de "tek şahit" aracılığıyla gözlemlediği "ılımlı" tespitler nelerdir?
Şunlar:
-"Atatürk Evi ve Etnoğrafya Müzesi'ndeki iki memurdan birisi türbanlı."
- İstiklâl mahallesi Aile Sağlığı Merkezi'nde türbanlı memur var.
- Ramazan'a gösterişli iftar çadırları.
- Şevkiye Özel Anadolu Lisesi pansiyonunda 16 türbanlı öğrenci var.
- Adnan Hoca'nın "yaradılış CD'leri' okullarda izletiliyor. (Yeri gelmişken Milli Eğitim Bakanı'na: Bu konuda bir açıklama gereklidir. Eğer iddia doğru ise, bir çuval incir berbat ediliyor demektir.)
- Başörtülüler artık eskisi gibi "uzun etek" giymiyor.
.......................
Gazete "ılımlı" işini o derece ciddiye almış ki, bir çerçevesine Denizli için "Sabıkasında irtica iddiaları çok" başlığını bile atabilmiş. Bu çerçevedeki asıl delil de, 2004 'te Ege Ordu Komutanlığı çıkışlı bir "uyarı yazısı". Gazete bir dönem tartışmaya neden olan şehrin "tabakhane" bölgesinin fotoğrafını baş sayfaya yerleştirmeyi de unutmamış. "Denizli'deki içkili lokallerin, deri işleyen tabakhane bölgesine sürgününe kamuoyundan tepki gelmişti" altyazısıyla birlikte.
Bu altyazı yalan değil; Hatırlarsanız, gerçekten de İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü'nün 10 Ekim 2005'te yayınladığı münasebetsiz bir genelge böyle bir uygulamayı akıllara getirmişti. Ama sonra, "konut ve yerleşim alanlarında, konutlardan ayrılmış, özel olarak bu şekilde faaliyet gösteren işletmeleri tahsis edilmiş, alt yapısı, ulaşım hizmetleri buna göre yapılmış ayrı bölgeler"den söz eden –yine münasebetsiz- bu genelge Danıştay tarafından haklı olarak iptal edilerek tez elden tarih olmuştu.
Toparlayacak olursak: Denizli gibi, ekonomik gelişmişlik açısından örnek gösterilmesi gereken bir şehri "ılımlı İslam modeli"nin denendiği bir yer olarak gösterebilmek şöyle böyle değil, bayağı çılgın bir habercilik ister doğrusu...
Ayrıca şu da var: Bana göre, ana sayfa manşetinden girilen bu haberin grubun üç büyükleri olan Hürriyet, Milliyet ve Posta'da yayımlanabilmesi neredeyse imkansızdır. Denizli gibi sanayisi gelişmiş bir şehrin "ılımlı model"in deneme alanı gibi gösterilmesine –herhalde- en başta TÜSİAD Başkanı itiraz eder. Bu manşetin üç ağabey gazeteyi gülünç düşürmesi de işin cabası. Ama ne yazık ki, büyüklerin büyük ihtimalle kaçınacağı bu kirli iş grubun özellikle gençlere hitap eden küçük kardeşine düşmüş. Samimi olarak söylüyorum: Gerçekten çok üzüntü verici bir gelişme bu. Böyle olmamalıydı.
Diğer iller "Nasıl Denizli gibi olabilirim?" diye kara kara düşünürken "Türkiye Denizli olmasın" manşeti atabilmek cesaret ister doğrusu. "Ilımlı" tehlikesine dönecek olursak: Tasa etmeyin; "Denizli'nin horozları bellidir".
Yeni Şafak gazetesi