Demokratikleşme PKK’yı Bitirir mi Tartışması

PKK ile nasıl mücadele edilmesi gerektiğine dair tartışmalar sürüyor: Müzakereyle mi, savaşarak mı?

HAKSÖZ-HABER

PKK şiddeti tırmanırken, sorunun çözümüne dair tartışmalar da sürüyor. Emre Uslu sorunun daha fazla demokratik hak kapsamında çözüleceğini savunan gazetesinden farklı olarak, Taraf’taki köşesinde PKK şiddetinin özgürlüklerin genişletilmesiyle geriletilemeyeceğini savunuyor.

Konuya özgürlükler genişletilmeli, demokratik standartlar yükseltilmeli ki, böylece PKK'nın varlığı anlamsızlaşır diyen liberal aydınlara karşın, örgütle etkin bir silahlı mücadele olmaksızın PKK'nın geriletilemeyeceğini savunanların tezleri son zamanlarda daha fazla revaçta. İkinci grupta yer alan kesimin bu sıralarda öne çıkan isimlerinden biri de Emre Uslu.

Emre Uslu ilginç bir şekilde bu tezlerini Taraf'ta seslendiriyor. Gazetenin Kürt sorunu ve çatışmalar konusundaki duruşuna karşın tam karşı cepheden yazan Emre Uslu'nun yazılarını Taraf'ta fikir özgürlüğünün ne kadar geniş ve esnek bir tarzda algılandığına örnek gösterenler de mutlaka çıkacaktır. Ama bu kadar ayrışmanın fikri farklılıktan ziyade çelişki, bir tür duruş bozukluğu yansıttığını görmemek imkânsız.

***

Emre Uslu'nuın yazısını yorumlarınıza açıyoruz:

Demokratikleşme PKK’yı bitirir mi

Emre Uslu / Taraf

Vahap Coşkun’a cevap

Demokratikleşme PKK’yı bitirir mi güçlendirir mi tartışmasına Vahap Coşkun ve Gürbüz Özaltınlıda katıldı. Coşkun argümanlarını teker teker detaylandırdığı için önce Coşkun’a cevap vereyim. Yer kalırsa Özaltınlı’nın tezine de söyleyeceklerim olacak.

Esasında Coşkun’un iki yazıda uzun uzun anlattığı Berat Özipek’in bir yazıda özetlediği temel düşüncenin detaylandırılmış hâli. Bir düşünce baştan yanlışsa onu detaylandırınca daha güçlü kılmıyorsunuz. Detaylandırınca daha zayıf yönleri ortaya çıkıyor. Bu yönüyle Coşkun’un yazısı “demokratikleşme olursa PKK zayıflar” düşüncesinin ne kadar tutarsızlıklarla dolu olduğunu göstermesi açısından önemli.

Öncelikle Coşkun şu noktaya gelmiş: “Uslu, ‘Demokratikleşme, PKK’yi bitirmez’ diyor, zaten bu tartışmaya katılan hiç kimsenin böyle bir iddiası olmadı. Türkiye kararlı bir şekilde demokratikleşme standartlarını yükseltse de PKK şiddetten vazgeçmeyebilir.” Bu önemli bir “itiraf” zira ben bu tartışmayı başlatana kadar Türkiye’de entelektüellerin birçoğu özellikle de müzakereci sol PKK’nın demokratikleşme sayesinde BİTİRİLECEĞİNİ iddia etti defalarca yazdılar. İstenirse arşive girip teker teker örneklendirebilirim bunu.

Coşkun tartışmasını özeti birbiriyle ilişkili iki ana tartışmaya dayandırıyor: “1) PKK devlet terörü nedeniyle güç kazandı, 2) o hâlde demokratikleşme olursa bu zemberek geri sarar ve PKK zayıflar.” Önermenin birinci kısmı doğru. PKK henüz toplumda küçük bir network iken devlet terörü sayesinde güç kazandı. Daha sonra network’unu güçlendirdi ve artık PKK devletin şiddetine ihtiyaç duymadan da, daha demokratik ortamlarda daha etkili çalışacak bir yapıya dönüştü. Ancak önermenin ikinci kısmını doğrulatmak için Coşkun’un verdiği örnek hem kronolojik olarak sorunlu, hem iç tutarlılık açısından:

Coşkun şöyle diyor: “Türkiye demokrasiden uzaklaştığında PKK güç kazanıyor [1990-1995 döneminde olduğu gibi], demokrasiye yaklaştığında ise PKK güç kaybediyor [2002- 2004 döneminde olduğu gibi].”

Sorunlu bir düşünceyi detaylandırınca problemler daha net görünüyor dediğim noktalardan birisi bu. Coşkun öncelikle büyük bir maharetle 1995-2002 dönemini yok sayıyor. Zira o dönem temel argümanına uymuyor. Ayrıca PKK’nın stratejik bir gereklilik olarak, Öcalan’ın idamını önlemek için 1999 yılında sınır dışına çekildiğini da görmezden gelip PKK’nın 2002-2004 yılları arasında yapılan demokratik reformlar nedeniyle zayıfladığını anlatıyor. “Zayıflamaktan” kastettiği de PKK’nın bölünüp bir grubun PKK’dan ayrılma süreci.

Burada Coşkun bir başka olguyu yine maharetle yok sayıyor, o da 11 Eylül 2001 sürecinde dünyada gelişen anti-terör dalgasının PKK’yı nasıl etkilediğini de görmeden doğrudan PKK’daki tartışmayı demokratikleşmeye bağlıyor.

İşte tam da buna itiraz ediyorum. Bu düşünceyi savunanlar dünyadaki bölgedeki ve aktörlerin içindeki gelişmeleri yok sayarak her şeyi kısa yoldan demokratikleşme sürecine bağlama kolaycılığına kaçtıkları için hem toplum süreci anlamıyor hem de kendileri.

Coşkun’un “PKK demokratikleşme sürecinde 2002-2004’te zayıfladı” tezindeki sorunları teker teker anlatayım:

1) PKK 2002-2004 yılında zayıfladı argümanını destekleyecek hiç bir veri sunmuyor Coşkun. PKK nasıl zayıfladı? Katılımlar mı azaldı? Eylemlerinin olmaması PKK’nın sınır dışına çıkış kararıyla ilgiliydi. Ayrıca 1999-2001 yılları arasında da PKK için durum 2002-2004 yıllarından farklı değildi. Dolayısıyla 2002-2004 yıllarındaki durağanlığı demokratikleşme süreciyle açıklayan Coşkun 1999-2001 yıllarını nasıl açıklıyor anlatması gerekiyor.

2) Demokratikleşme süreci Coşkun’un iddia ettiği gibi 2002-2004 yılları arasında değildi. Daha çok 2004 yıllarında yoğunlaştı ve tam da bu yıl 1 haziranda PKK terörü yeniden başlattı. Buradan hareketle Coşkun PKK demokratikleşmeyi istemiyor çünkü ona zarar veriyor önermesiyle durumu açıklamaya çalışıyor. Bu da sadece bir beyandan öte bir şey değil. Bir veri ile desteklenmiyor.

3) Coşkun’un bu argümanında en tutarlı gibi görünen “veriye” dayalı argüman PKK’daki bölünme ile ilgili analiz. Coşkun PKK’daki bölünme sürecini “veri” kabul edip bunu demokratikleşmeyle ilişkilendirip açıklıyor. Oysa duruma yakından baktığımızda Coşkun’un “veri”si ile analizi örtüşmüyor. PKK’dan bölünen grubun o dönemde temel iki argümanı vardı. 1) Post 9/11 dünyasında teröre yer yok. Bu nedenle biz de şiddeti bırakmalıyız. 2) demokratikleşme ve AB sayesinde silahsız mücadele de mümkün. Coşkun bu argümanlardan ikincisini alıyor birinciyi görmezden geliyor. Oysa bölünmede temel etken 1. argümandı zira bölünenlerin kimliklerine baktığımızda Osman Öcalan hariç PKK’nın Avrupa yapılanmasında görev almış ve 9/11 dünyasını yakından gözleme imkânına sahip lider kadrolar yürüttü o tartışmayı. Yani PKK’daki bölünme demokratikleşme sayesinde değil 9/11 etkisiyle gerçekleşti.

4) En önemlisi, diyelim ki Coşkun haklı ve demokratikleşme sayesinde PKK bölündü. O hâlde Coşkun’un tezinin doğru olması için tıpkı daha önce Berat Özipek’in ETA’da olduğunu iddia ettiği gibi demokratikleşme standardı yükseldikçe silahlı kanadın değil silahsız kanadın daha güçlenmesi gerekiyordu.

Zira Türkiye’de demokratikleşme 2004’te bıçak gibi kesilmedi. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde yaptığı reformlar ve Anayasa değişiklikleriyle Kopenhag Kriterleri’ni tamamladığı, Şubat 2005’teki AB Brüksel zirvesinde kabul edildi. Türkiye, 3 Ekim 2005 tarihinden itibaren Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başladı. Demokratikleşme bu dönemden sonra da 2008’e kadar devam etti. Hatta TRT 6’nın kurulması, demokratik açılım süreçleri vs. demokratikleşme yavaşlasa da 2008’den sonra da açılım süreciyle devam etti.

Eğer Coşkun’un tezi doğru olsaydı silahsız PKK’yı kuran Nizamettin Taş, Hikmet Fidan’ların PWD’si en azından KCK operasyonlarının başladığı “demokratikleşmenin yavaşladığı” 2009 yılına kadar güçlenip PKK’dan daha ekili olması gerekiyordu. Oysa durum tam tersi oldu. Tam da benim söylediğim gibi oldu. PKK 2005 temmuzunda Hikmet Fidan’ı infaz ederek kendisine alternatif olabilecek yeni oluşan bir network’u bitirdi. Silahsız PKK, yani PWD de bitti.

Şimdi Coşkun şu soruya cevap versin: Eğer demokratikleşme silahlı mücadeleyi anlamsızlaştırıp silahsız sivil siyaseti güçlendiriyorsa neden silahsız PKK’yı kuran PWD değil de PKK demokratikleşmenin devam ettiği 2005-2008 döneminde gücünü ve eylemlerini arttırdı? Hikmet Fidan öldürüldüğü için PKK’yı terk etmesini beklediğiniz Kürt duyarlılığı neredeydi ve neden halen PKK’yı desteklemeye devam ettiler ve ediyorlar, neden?

 

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...