Demokratik açılım: Nereden, nereye

Şahin Alpay

"Kürt sorunu"na başlıca üç yaklaşım olduğu söylenebilir: 1) Türk etnik milliyetçilerine göre, Kürtler Türklüğe asimile olmalıdır. Olmuyorlarsa, çoğunlukta oldukları illerin (en azından bazılarının) Türkiye'den ayrılması, ülkenin geri kalanında yaşayan Kürtlerin de buralara göç etmesi gerekir.

2) Kürt etnik milliyetçilerine göre, Kürtler yeryüzünde kendi devleti olmayan yegane millettir. Ana hedef (şu veya bu yolla) tek bir devlet altında toplanmalarıdır. 3) Liberal demokrasiyi benimseyen Türk ve Kürtlere göre ise sorun Kürtlerin dil ve kültürlerini serbestçe yaşamalarını güven altına almak ve devleti (şu veya bu şekilde) merkeziyetçi yapısından kurtarmak suretiyle çözülebilir. Denebilir ki, bugüne kadar gerek Türkler, gerekse Kürtler arasında bu üçüncüsü esas ağır basan yaklaşım oldu.

Bu nedenle Türkiye (etnik Türk ve Kürt milliyetçilerinin zaman zaman artan direnmelerine rağmen) Kürt sorununu liberal demokratik düzeni yerleştirerek çözme yolunda (çok sancılı, çok acılı bir yoldan geçerek) adım adım ilerliyor. Bu süreç ne zaman başladı? Bu "Demokratik Açılım" sürecinin, Kürtçe yasağına son verildiği, Kürtçe gazete-kitap yayını ve müziğin serbest bırakıldığı 1991 ve Kürt sorununu programının merkezine yerleştiren ilk partinin (HEP) kurulduğu 1992 yıllarında başladığı söylenebilir. Sürecin daha gözle görülür, elle tutulur bir hal alması ise muhakkak ki, Türkiye'nin 1999'da Avrupa Birliği (AB) üyeliğine aday ilan edilmesi ve 2002'de AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte oldu.

2001-2004 arasında kabul edilen AB'nin Kopenhag Siyasi Kriterleri'ni yerine getirmeye yönelik reformlar bağlamında, Kürtçe ("farklı dil ve lehçelerde") radyo-televizyon ve öğrenim (kurslar) yasal hale geldi. Kürt çoğunluklu bölgede 1987'den beri uygulanmakta olan OHAL, 2002'de kaldırıldı. Yargısız infazlar, faili meçhuller hızla azaldı ve bitti. Hâlâ tam başarıya ulaştığı söylenemeyecek "işkenceye sıfır tolerans" politikası benimsendi. Anayasa Mahkemesi tarafından ardı ardına kapatıldılarsa da Kürt partileri 2004'ten itibaren Kürt çoğunluklu bölgenin pek çok belediyesinde iktidara geldi. TRT 2004'te birkaç saat de olsa Kürtçe yayına başladı. 2005 Ağustos'unda Başbakan Erdoğan Diyarbakır'da, Kürtlere karşı işlenen "hata ve günahlar"dan söz etti.

2004-2005'ten itibaren Kürt çoğunluklu bölgenin sosyo-ekonomik kalkınması için gerekli altyapı yatırımlarına hız verildi. Bölgeye halkın kimliğine saygılı valiler ve kamu yöneticileri atanmaya başladı. Boşaltılan köylere dönüş için mali yardım ve terörden zarar görenlere tazminat ödenmeye başladı. 2007 seçimleri sonrasında ilk kez bir Kürt partisi (DTP, kapatılınca BDP) Parlamento'da temsil edilme olanağı buldu. 2008'den itibaren Irak Kürdistan Bölge Yönetimi'ne yönelik politika kökten değişti; ilişkilerde yakınlaşma sağlandı. Bölge ile ekonomik karşılıklı bağımlılık arttı. Geçen mart ayında Erbil'de konsolosluk açıldı.

Uzunca bir duraksamadan sonra reformlar canlandı. 24 saat Kürtçe yayın yapan TRT 6, 1 Ocak 2009'da faaliyete geçti. Kürt kimliği resmen değilse de fiilen tanınmış oldu. AKP hükümeti Ağustos 2009'da "Demokratik Açılım" projesini açıkladı. Cezaevlerinde Kürtçe yasağı kalktı. Diyarbakır Belediye Tiyatrosu geçen şubat ayında ilk Kürtçe oyunu sahneledi. Mardin Artuklu Üniversitesi geçen yaz, Kürtçe öğretime hazırlık olarak sertifikalı "Kürtçe okutman adayı yetiştirme kursu" açtı. Geçen nisan ayında seçim kanununda değişiklik yapılarak, yazılı ve sözlü Kürtçe propaganda yasağına son verildi. Geçen temmuz ayında "taş atan çocuklar" yasası kabul edildi. Birçok ilde "yayla yasağı" kalktı ve yollarda güvenlik denetimleri asgariye indirildi.

Demek istediğim şu: Başbakan Erdoğan'ın deyişiyle, "inkar politikaları son buldu; ok yaydan çıktı..." Gerçekte yaklaşık 20 yıl önce başlayan "Demokratik Açılım" Türkiye liberal demokrasiyi yerleştirene ve Kürt sorununu çözene kadar sürecek.

ZAMAN